Kadınlar ve Cemaatler: Kadınların Dini Gruplara Mensubiyet Nedenleri ve Etkileri
Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin Şubat ayındaki ilk konuğu Fatma Baynal oldu. Baynal, Sakarya Üniversitesi’nde hazırladığı “Kadınlar ve Cemaatler: Kadınların Dini Gruplara Mensubiyet Nedenleri ve Etkileri” başlıklı tebliğinde doktora tezini sundu. Sunum sırasında önce araştırmasında hangi yöntemleri kullandığını belirttikten sonra nicel araştırmaya dayalı bu çalışmasında örneklem olarak -üçü cemaat ikisi tarikat olan- beş dini grubu seçtiğini ve her gruptan onar kişi olmak üzere toplamda elli kişi ile mülakat yaptığını belirtti. Araştırmasında “kadınlar neden dini gruplara yöneliyor?”, “Bu grupların kadın üyelerin üzerindeki etkisi nedir?” gibi sorulara cevap aradığını ifade etti. Ben bu değerlendirmemde önce Fatma Baynal’ın araştırmasında katılımcılara naklettiği bilgilerin derlemesini aktardıktan sonra sunumda üzerinde durulan verileri kısaca değerlendirmeye çalışacağım.
Grup oluşumunda insanların sosyal destek almak, bir kimlik oluşturmak, diğer insanlarla etkileşim sağlamak, başarılamayacak şeylerin üstesinden gelmek gibi motivasyonlar etkilidir. Dini gruplar da grup oluşumunun bir alt kategorisidir. Tarikat ve cemaatler de aynı şekilde dini grupların bir göstergesidir. Tarikat, tasavvufun müesseseleşmiş hâlidir. Cemaatler ise özellikle Cumhuriyet’ten sonra tarikatların değişen sosyal kültürel alana ayak uydurmasıyla oluşmuş organizasyonlardır. Bu değişen durum kadın üzerinden okunur.
80’li yılların liberal ortamının etkisiyle Türkiye’de cemaat ve tarikat sayısında artış olup bu gruplar kadınlara kapılarını açmış olsa da (İskenkenderpaşa cemaatinin Kadın ve Aile dergisi ve Gülen cemaatinin Bizim Aile dergisi gibi açılımlarda görüldüğü gibi), örneklem düzleminde erkeklere göre hem tarikat merasimlerinde hem de sosyal çalışmalarda (cemaat içindeki) daha geri plandadırlar.
Katılımcıların yaş ortalamasının otuz sekiz olduğu bu araştırmada, seçilen dini gruplar İsmailağa cemaati, Süleymancılar, Rifâi tarikatı, Gülen cemaati ve Menzil tarikatıdır. Araştırmacının gözlemine göre en zor ulaşılan cemaatler İsmailağa ve Süleymancılardır. Mülakatlar sonucu yönelme nedeni, katılma nedeni ve bağlanma nedeni olarak üç temel kategori ortaya çıkmıştır. Yönelme nedeninin alt başlıkları psikolojik, dini-manevî ve sosyal nedenler; katılma nedeninin alt başlıkları kişisel, dini-manevî nedenler ve farklı dini ortamlar; bağlanma nedeninin alt başlıkları ise dini sohbetler, gruptan ayrılma kaygısı ve dini liderin önemi olarak sınıflandırılabilir. Yapılan mülakatlar sonucunda bir cemaate bağlanmada gözlemlenen en belirgin sosyolojik etken arkadaş ve aile çevresidir. Katılımcıların çoğunluğu cemaat seçimlerinin gerekçesi olarak tanıdıkları ve dini açıdan yaşantısını beğendikleri birinin o cemaatten olmasını göstermişlerdir. Psikolojik neden olarak yorumlanabilecek en belirgin etken ise dinin terapi işlevi görmesidir. Zira rabıta, murakabe ve tasavvufi ritüeller katılımcıların gözünde antidepresan ve grup terapisi işlevi görmektedir. Katılımcılar arasında travma geçiren, çocuğunu kaybeden anneler, boşanmış çiftler vardır. En ilginç örneklerden biri cemaate girmeden önce seküler zihniyete sahip bir katılımcının cemaate girme nedenini “psikolog yerine dine gittim” diyerek ifade etmesidir. Bu tabir cemaatin din olarak algılandığını göstermesi açısından önemlidir. Öte yandan dini-manevî nedenlerde ise İslam’ı daha iyi yaşamak, Allah’ın rızasını kazanmak, İslam’ı tebliğ etmek ve cemaat liderini ön plana çıkaran cihetiyle mürşidini bulmak motivasyonunda bir ortaklaşma görülür.
Araştırmadaki ilgi çekici sorulardan biri de bağlanmanın ardında yatan dolayımı alttan alta yansıtan “Neden cemaatinden ayrılmazsın?” sorusudur. Bu soruya verilen “Boşlukta hissederim” cevabı ile “Dinden uzaklaşırım” cevabı katılımcıların hem cemaatten beklentilerini hem de cemaate olan bağlılıklarının boyutunu gösterir niteliktedir. Bu bağlılığı kuvvetlendiren etmen ise gruba göre haftada bir ya da iki, ayda bir ya da iki gün olarak gözlemlenen farklı aralıklarla gerçekleştirilen sohbetlerdir. Sohbetin ikinci bir özelliği ise sohbet unsurlarının cemaate göre şekillenen dinamiklerden oluşmasıdır. Unsurdan kastım sohbet sırasında okunan kaynaklar, katılımcıların o sohbetten beklentileri ve sohbetin konusudur. Örneğin Rifai tarikatının sohbetinde Mevlâna’nın ve Kenan Rifai hazretlerinin eserleri okunurken, Gülen cemaatinde Risale-i Nur ve Fethullah Gülen’in eserleri okunmaktadır. Menzil’de ise Semerkand dergisi okunmaktadır. Sohbetin konusu olarak ise Rifai tarikatında edepli olma ön planda iken, Gülen cemaatinde tebliğ ve fedakârlık belirmektedir. Sunumda bahsedilen bu çeşitlilik bir söylem olarak sohbet kavramını düşündürtmesi açısından ilginçtir. Yine bağlanma nedenlerinden biri olarak görülebilecek biçimde cemaat lideri algısı da önemlidir. Katılımcıların verdiği cevaplarda görülen en önemli husus cemaat liderinin soyunu Hz. Peygamber’e ve hatta -Süleyman Efendi örneğinde görüldüğü gibi- Fatih Sultan Mehmet Han’a dayandırma eğilimidir. Bu eğilim bana göre cemaate ve cemaat liderine meşruiyet ve kutsiyet kazandırma çabasını göstermesi açısından önemlidir. Nesbedilen şahsiyetlerin çeşitliliği ile birlikte dini grupları düşünmek cemaatin hedef kitlesine, din algısına ve muhataplarına bakış açılarına dair fikir verebilir. Son olarak bağlanma motivasyonlarını incelerken beliren bir diğer önemli veri de katılımcılar arasında cemaate girmeden önce cemaat ve din algısı üzerine araştırma yapanların azlığıdır. Zira bağlanma akıl ile değil gönül ile olacak iştir ve cemaat yapısı kendi dinamikleri içinde sorgulama kabul etmez. Bir katılımcının bir cemaate girmesi için ille de kitabi bir araştırma yapmasına gerek yoktur ki bu araştırmada zaten bu sebep yakın çevrenin etkisi olarak belirmiştir.
Öte yandan araştırmanın ufuk açıcı yanlarından biri katılımcıların içinde bulundukları cemaatin kadın ve din algılarını yansıtan cevaplarıdır. “Kadın çalışmalı mı? Erkek kadına göre daha ayrıcalıklı mıdır? Kadının darp edilebilmesi ayeti hakkında ne düşünüyorsunuz? Cehennemin büyük bir bölümünün kadınlardan oluştuğunu rivayet eden hadis hakkında ne düşünüyorsunuz? Çok eşlilik için ne dersiniz?” gibi soruların cevapları sadece cemaatin değil katılımcıların niteliğine göre de değişir. Menzil cemaatinde ilmin kadın ve erkeğe eşit olarak farz olduğunun vurgulanması, Süleymancılarda örgün bir eğitim sisteminden ziyade çocukların kendi cemaat yurtlarına -özellikle kız çocuklarının- gönderilmesinin teşvik edilmesi, İsmailağa cemaatinde ihtiyacın çalışmada ruhsat olarak kabul görmesi cemaatlerin din ve sosyal hayat algısını yansıtması açısından da bence önemlidir. Bu noktada Fatma Baynal’ın bu konudaki kişisel gözlemi olan Süleymancıların yeni dönemde çocuklarını İmam Hatip ya da başka okullara göndermeye başladıkları tespiti değişen toplum dinamiklerini yansıtması açısından ayrıca önem kazanır. Yine araştırmanın konusu dâhilinde katılımcılara diğer cemaatler hakkındaki görüşlerinin sorulması da Türkiye’deki cemaat dinamiğinin iç ve dış yapısını yansıtması açısından önemlidir. Zira, bu sorulara verilen cevaplar mensubu oldukları cemaati övüp diğer cemaatlerin hatalarına vurgu yapma şekilde belirmektedir. Bu durum cemaatlerin birbirlerine olan yaklaşımlarındaki ötekileştirme eğilimini göstermesi açısından önem kazanır. Bu ötekileştirme örneklerinden hareketle cemaatlerinin birbirleriyle olan etkileşimini belirleyen motivasyonlar incelenebilir.
Sonuç olarak, Fatma Baynal’ın bu çalışması sonrası belirlediği şekliyle kadınların herhangi bir cemaate yönelmelerine etki eden motivasyonlara ve bu dini grupların ortak özelliklerine değinmek istiyorum. Buradaki temel vurgu bir kimsenin herhangi bir dini gruba katılması için zorlama yapılmaması ancak yapılan tercihte içinde bulunulan uzak ve yakın çevrenin –dolaylı olarak kültürel ve ekonomik koşulların- belirleyici olmasıdır. Örneğin, Rifai tarikatına girmeyi isteyecek bir kişinin bu tarikattan bir müritle karşılaşması Bağdat Caddesi’nde olabilecekken, İsmailağa cemaatine girmeyi isteyecek birinin bu karşılaşması Fatih, Çarşamba dolaylarında gerçekleşebilecektir. Bu farklılık Türkiye’deki cemaat mozaiğini iyi okumada ve cemaatlerin yakın dönemdeki seyrini anlamlandırmada katkı sağlayacaktır. Özellikle kadın katılımcıların bir cemaat mensubu olmayı sosyalleşme alanı olarak görmeleri cemaatlerin varlığının sürdürülebilirliğini ve kadınların cemaate giriş motivasyonunu yansıtması açısından önemlidir.