Nasiruddin Tusi’de Önermeler Mantığı
Medeniyet Araştırmaları Merkezi Mart ayında Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü’nden Harun Kuşlu ile Nasiruddin Tusi’de Önermeler Mantığı kitabını tartıştı.
Kuşlu, öncelikle tezinin genel yapısını aktardı ve bu tezin İbn Sina sonrası dönemin en önemli şarihlerinden Tusi’nin mantık problematiğini incelediğini belirtti. Tezinin birinci bölümünde İbn Sina sonrası Mantık tarihi nasıl çalışılır sorusuna cevap aradığını söyledi. Nicholas Rescher’in The Development of Arabic Logic kitabındaki İslam mantık tarihi incelemesinde yaptığı mantık tarihi ile felsefe tarihini süreklilik içerisinde göstermekte gösterdiği maharetinin ve önemli tespitlerinin yanında İbn Sina sonrası dönemde Razi ve Tusi ilişkisini karşıt iki kutup olarak koymasını eleştirdi. Rescher; Razi’nin İbn Sina karşıtı bir mantık geliştirdiğini savunurken Tusi’nin sadece İbn Sina mantığını tadil ettiğini iddia etmektedir. Kuşlu bu yaklaşımın problemli olduğunu öne sürdü. İbn Sina sonrası mantık tarihinin İşarat’tan sonra bırakılan problemlerle ilgilendiğini söyledi. Razi buradan hareketle sistemi ciddi bir eleştiriye tabi tutmuştur. Hatta Razi’nin şerhi bir şerh değil de cerh olarak adlandırılmıştır. Ancak Tusi birçok noktada bu eleştiriden çok beslenmiştir. Eğer bunlar iki farklı ekol iseler neden aynı kavramlar ve aynı eleştirel pozisyonlardan beslenip, aynı problemlerle uğraşıyorlar. Demek ki Rescher’in tasnifi tam olarak geçerli değil. Kuşlu her ikisinin de şartlı önermelerde, modal mantıkta, iktirani kıyasta benzer problemlerle uğraştıklarını söyledi. İkinci eleştiri noktası Rescher’in Osmanlı dönemi mantık çalışmalarının bir çöküş ve durgunluk dönemi olduğunu iddia etmesi ve bu sakıt iddiasını metinsel delillerle desteklememesidir.
Kuşlu, İslam mantığının Antik gelenekten farklılaştığı önemli noktalardan birinin önerme türlerinde yaptıkları yenilikler olduğunu iddia ettti. “Eğer öyleyse.. o halde budur” şeklinde bitişik şartlı önermelerin alt türlerini belirlemeye yönelik çabanın Stoacı mantıkta görülse bile detaylı bir açıklama yokken, İbn Sinacı mantıkta çok detaylanmış bir şekilde görüldüğüne dikkat çekti. İbn Sina’nın Aristocu geleneğe eklediği en önemli unsurun iktirani kıyas olduğunu belirten Kuşlu, Farabi’nin sadece Aristocu geleneği şerh etmekle yetinirken İbn Sina’nın Aristo otoritesine farklı bir yaklaşım getirdiğini ve iktirani kıyas diye bir tür geliştirdiğini söyledi. Ayrıca modal mantık konusunda ciddi bir eleştiri getiriyor. İlginçtir, İbn Sina’nın Aristoya modaliteye dair eleştirilerini, halefi şarihler de İbn Sina’ya yöneltmektedir.
Esas tartışma modalite (kiplik) konusunda cereyan eder. İnsan canlıdır dediğimizde insan ile canlı olmak arasındaki ilişki zorunluluk ilişkisi midir yoksa imkân ilişkisi mi, süreklilik ilişkisi mi? Önermenin hükmünü niteleyen bu durumlara modalite ilişkisi diyoruz.
Aristo da zorunlu ve imkân vardır, İbn Sina buna bir de modal durumun olmadığı mutlaklık durumunu ekler. Farabi’de mutlaklık (assertotik önerme) bir kipliktir. İbn Sina ise bunu kabul etmez. Mutlak önermenin mantıksal olarak işlevsiz olduğunu söyler. İbn Sina mutlaklık için en az bir kez vuku bulma şartı koyar. Mutlaklık aktüel bir durum olmasını gerektirir. İmkân, imkânsızlığın mı mukabili yoksa zorunluluğun mu mukabili sorusu karşında şu sınıflandırma yapılabilir. İmkâna en yakın mutlak, mutlağı aşan süreklilik, onu aşan da zorunluluktur. Zorunluluk, süreklilik, mutlak, imkân şeklinde kademelenen bir kiplik düzeni ile karşılaşırız.
Bir şey imkân durumunda ise henüz gerçeklememiş, bilkuvve durumu belirtir; en az bir defa vuku bulmuşsa mutlak; müteaddit defalar vücuda gelmişse sürekli; her durumda varlığa gelmişse zorunludur.
Zorunlu önermelerde İbn Sina’da zati ve vasfi önerme ayrımı vardır. Önermenin hükmü konu edilen zata ya da vasfa yüklenebilir. İnsan canlıdır derken hüküm insanın zatına yüklenir. Ama örneğin koşan hareket eder önermesinde hareket etmek koşan zatın kendisine değil, onun vasfına yüklenir, o zatta koşma vasfı olduğu müddetçe ona bu vasıf yüklenebilir. İbn Sina süreklilik kipini zati önermelerde dikkate alıyor ama vasfi önermelere bunu taşımadığı için Tusi tarafından eleştirilmektedir. İmkânın ve zorunluluğun zata mı yoksa vasfa mı bağlı olduğuna bağlı olarak önermenin hükümünün değişebileceğini söylüyorlar. Dolayısıyla şarihler İbn Sina’nın Aristo’ya zati önermeler üzerinden yönelttiği eleştirinin benzerini yine İbn Sina’ya vasfi önermeler üzerinden yöneltiyorlar. Çelişki ve döndürme kurallarını vasfi önermelerde yeterince tutarlı bir şekilde sürdüremediğini düşünüyorlar
Bu ayrım noktalarını belirttikten sonra toplantı soru-cevap faslı ile devam etti.