Karagöz Mısır’dan mı Geldi?
Pek çok sanatı ve zanaatı bünyesinde barındıran bir temaşa sanatı olarak Karagöz, bilinenleri ve bilinmeyenleriyle araştırmacıları bekleyen bakir bir alan aynı zamanda. Sanat Araştırmaları Merkezi’nde bu saikle başlatılan program serisinde, alanın uzmanlarının aktardıkları bilgilerle Karagöz’e dair sorulara kapı aralanıyor. Program dizisinin Mayıs ayı konuğu; Karagöz ustası, hayali, tiyatro yazarı ve oyuncusu Alpay Ekler’di. Sanatçı, sunumu boyunca Karagöz’ün kökeni hakkındaki görüşlerini dinleyicilerle paylaştı.
Ekler’in sunumundan önce Karagöz’ün tarihiyle başlamakta fayda var. Gölge oyunu örneklerine dünyanın farklı bölgelerinde rastlanıyor. Gölge oyununun kökenini Hindistan, Cava veya Çin’e dayandıran farklı görüşler mevcut. [1]
Metin And’ın Dünyada ve Bizde Gölge Oyunu (1977) adlı çalışmasında, çoğu kaynakta başlangıcı 11. yüzyıla dayandığı kabul edilen gölge oyununun Ortadoğu, Balkanlar, Kuzey Afrika gibi farklı bölgelerde görülse de, bu ülkelere de Çin’den geldiği görüşü yer alıyor (s. 13). And’a göre gölge oyununun kökeni saptanırken kıstas, sadece tekniğe indirgenmemeli, yani sadece figürlerin perdeye yansıtılmasına bakılmamalı. Farklı coğrafyalarda rastlanan gölge oyunlarının ortaya çıktığı her toplumun yazılı/sözlü geleneği, edebiyatı, müziği, geleneksel sanatları, inançları, bir anlamda toplumun her yönüyle kültürel, ekonomik ve sosyolojik yapısı, (deriyi işleme ve boyama anlamında kendini gösteren) teknik yapısı gibi pekçok etken incelenmeli (s. 18). Gölge oyununun tarihi serüveninin izi sürülürken her bölgede farklı kültürlerden çeşitli etkilerin bulunacağı göz önüne alınmalı.
Metin And’ın yukarıda zikredilen kitabında ve yine And’ın kaleme aldığı İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Karagöz” maddesinde, Anadolu’da ilk gölge oyununun 16. yüzyıldan itibaren görüldüğü; ancak belgelerde Karagöz adının geçmediği kaydediliyor. Kimi araştırmacılar, Mısırlı tarihçi İbni İyas’ın eserine dayanarak, gölge oyunun İstanbul’a ilk kez Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden sonra Mısırlı gölge oyuncularıyla beraber geldiğini kabul ediyorlar. Buna göre Karagöz sanatı, deri işleme tekniğinin gelişmesiyle 17. yüzyılda ortaya çıkmış (s. 49). Tabii bu kayıtlara bakılırsa Hacivat’la Karagöz’ün Orhan Bey zamanında Bursa’da camii inşaatında çalışan iki usta olduğu tezi de efsane dosyasına konulup rafa kaldırılıyor.
Alpay Ekler de Karagöz perdesindeki gibi “Hay Hak” diye başladığı konuşmasında, ilkin Metin And’ın Karagöz’ün Mısır’dan geldiği iddiasının nereye dayandığını anlattı. Sonrasındaysa yaptığı araştırmalar bağlamında bu tezi kabul etmemesinin sebeplerini izah etti. Ekler’in aktardığına göre Alman araştırmacı Richard Pischel, başlığı “Kukla Oyununun Vatanı” şeklinde çevrilebilecek doktora tezinde kuklanın anavatanının Hindistan olduğunu kaydediyor. Çingeneleri Hint-Avrupa ırkının alt kollarına mensup bir millet olarak kabul ediyor. Böylece Karagöz, çingene kültürünün bir verimi sayılıyor. Bunu destekleyen bir başka görüş de Alman Türkolog ve oryantalist Georg Jacob’un Turkisch Folklor dergisindeki bir makalesinde geçiyor: Literatürde ismine sıklıkla atıfta bulunulan Jacob, Karagöz’ün bir metninde Çingenece konuştuğuna dayanarak aslen çingene olduğundan söz eder. Üçüncü olarak Paul Kahle, 1910 ve 1911 tarihli bir makalesinde, Karagöz figürlerinin Memlük dönemi kuklalarına benzediğini tespit eder.
Alpay Ekler’e göre her şeyden önce Karagöz’ün İstanbul’da oynatılması için Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden dönmesi, yani 1518 tarihi beklenecektir. Memlük kuklalarının şeffaf figürler haline gelmesi için altmış yıl yeterli bir süre değildir. Bu, deri yapım tekniğiyle ilgili bir konudur. Ayrıca eldeki bulgulara bakılırsa hiçbir halk edebiyatı ürünü sarayda başlayıp halka intikal etmez. Ekler, Karagöz’ün çingene kültüründen geldiği iddiasını da kabul etmiyor. Buna göre Çingenece konuşma meselesi de II. Abdülhamid zamanında sahnede yerel dilde konuşmaya getirilen yasağa dayanıyor. Siyasi yasakların söz konusu olduğu bu dönemde Fethiye’de oynanan bir oyunda, Karagöz, Rum dinleyicilere yönelik Rumca birşeyler söyleyip “Çingenece selam verdim” demektedir. Dolayısıyla bu ifadede gerçeklik payı bulunmadığından, çingenelerle bir bağ kurmaya yeterli bir kanıt teşkil etmez.
Alpay Ekler, Curt Prüfer’in 1900’lerin başlarında Mısır gölge oyunu üzerine yazdığı doktora tezine dayanarak 19. yüzyıldan önce Mısır’da hiç gölge oyunu olmadığını savunuyor. Gölge oyununun Mısır’da 11. yüzyıldan itibaren görüldüğünü kabul eden görüşün aksine, Prüfer tezinde özetle, Avrupa müzelerinde sergilenen bu tasvirlerin orijinal olmadığını, tahrif edildiğini ve asıllarının tarihinin 17. yüzyıldan geriye gidemeyeceğini iddia ediyor. Osmanlı’da gölge oyunuyla ilgili eldeki belgeler en erken 16. yüzyıla dayandığından, Karagöz tasvirleri ise çok daha geç tarihlere tekabül ettiğinden Karagöz sanatının Osmanlı topraklarında ilk kez ne zaman ve nasıl başladığına dair birbirine zıt veriler ortaya çıkıyor. Ekler’e göre Karagöz’ün Mısır’dan geldiği tezi, 60’lardan itibaren yayılan milliyetçi söylemlerden etkilenmekte ve Karagöz’ün geçmişini de kısaltmaktadır. Her iki görüşün de haklı görünen yanları bulunduğuna göre bu türden çalışmaların yeni araştırmalara vesile olmasını umuyoruz.
[1] Karagöz, bir gölge oyunu olarak bilinmekle beraber, dünyadaki bazı gölge oyunlarından farklı olarak perdeye sadece gölgesi yansımaz, renkli figürler tüm desenleriyle görülür; dolayısıyla Karagöz’ün gölge oyunundan fazlası olduğunu da hatırlamakta yarar var.