Karagöz Musikisinin İcra Üslubu

Paylaş:

Sanat Araştırmaları Merkezi’nin Mart ayında başlattığı “Karagöz’ü Yeniden Düşünmek” program dizisinin ikinci konuğu; ses sanatçısı, topluluk (koro) şefi ve konservatuvar hocası Mustafa Doğan Dikmen’di. Sanatçı, Karagöz musikisine ve bu musikinin icra üslubuna dair değerli bilgilerini katılımcılarla paylaştı.

Karagöz, bir temaşa sanatı olduğu için sanatçılar, “musikinin nimetlerinden istifade etmek ve sanatlarını musikiyle zenginleştirmek istemişler.” Ancak Türk musikisinin, Dikmen’in ifadesiyle “bir sanatın içine girdiğinde başkasının yaşamasına izin vermeyen bir yapısı ve gücü bulunduğundan” zamanla Karagöz oyununda hayati bir rol üstlenmiş ve Türk musikisi içinde tavır ve icra üslubuyla öne çıkan Karagöz musikisi denilen bir repertuvar ortaya çıkmış. Bu kavramla bir türden ziyade, kimi Karagöz için bestelenmiş, kimi Karagöz perdesinde okunagelmiş eserler kast ediliyor. Karagöz şarkıları derlemelerinin en eskisi, Sadettin Kaynak’tan Alaaddin Yavaşça’ya intikal eden bir deftermiş. Notaları da içeren bu defterlerden en kapsamlısını, Ethem Ruhi Güngör derlemiş ve yayınlamış; Dikmen, bugün ancak sahaflarda bulunan ve musikişinaslar için çok değerli bir eser olduğu notunu düştü.

Bilinen en eski nitelikli ve seçkin ses kayıtlarının Hayali Küçük Ali’ye ait olduğunu belirten Dikmen, Küçük Ali’yi dinlemenin geçmişteki okuma üslubuna dair fikir vereceğini söyledi. “1900’lü yılların başından itibaren taş plaklar devreye giriyor. Bunların çoğu ticari kayıtlar olmakla birlikte, erbabı için bir asır öncesine kadar fikir verebilir. Aynı şekilde Hafız Sami ile Münir Nurettin’in okuyuş üslubu arasındaki farkı görmek gerek. Bu sebeple keyif için değil, ‘analitik kulak’la dinlemek lâzım” diyerek konuğumuz, üslubun ve tarz farklılıklarını ayırt etmenin altını çizdi. Metinler ve tasvirlere ilişkin belgelerde de ancak aynı tarihlere kadar gidilebiliyor.

Karagöz, özünde siyasete epeyce bulaşan, siyasi hicvi kullanan bir sanat aslında. II. Abdülhamid zamanında siyasi yasaklar geldikten ve Karagöz sanatçıları ağır cezalar aldıktan sonra Karagöz, suya sabuna karışmayan bir yol tutmuş. Karagöz, tekkelerde gelişmesine ve hamurunda tasavvuf kültürü bulunmasına rağmen hem konularında dini öğelerden hem de repertuvarında dini musikiden uzak durulduğu görülüyor. Doğan Dikmen, oyunların repertuvarında tekkeye ait bir türe, mesela herhangi bir ilahiye rastlamadığını aktardı. Halbuki metinler başından sonuna tasavvufî öğelerle doludur. ‘Hay Hak!’ diye başlanır, ‘dinsiz şeytan’ taşlanır; pekçok kalıp ifadede ve musikide gizli veya açıktan tevhide atıf yapılır. Oyunun sonunda “Yıktın perdeyi eyledin viran, varalım sahibine haber verelim heman” denilirken ‘sahibi’ ile kastedilen, âlemin sahibidir. Perdede kullanılan “ah, aman” gibi ifadeler bile laf olsun diye söylenmez. Aman, ebced hesabında Hz Muhammed’e denk gelir, Âh ise Allah’ı sembolize eder. Erbabı amanı duyunca salavat getirirlermiş.

Taş plakları değil, 1950’lerin başlarına tekabül eden radyo kayıtlarını esas aldığını vurgulayan Dikmen, Karagöz musikisinde, musikinin pekçok türünün kullanıldığını söyledi; bunları üç grupta toplamak mümkün: Semai, perde gazeli ve hayal şarkıları. Oyunda takdimden sonra göstermelik denilen bölümde Hacivat, semainin tamamını değil, bir kısmını okur. Perde gazeli, irticalen söylendiği için “hayali”nin yeteneğine göre değişir; zaten aynı sebepten musikide gazel, çok önemli bir türdür. M. Doğan Dikmen’e göre bu topraklardaki en özel yeteneklerden biri, nota yazmadan gazel okunmasıdır. Hayal şarkıları; köçekçeler, oyun havaları, polkalar, batı semaileri, türküler, azınlıkların özel etnik şarkıları gibi çok çeşitli türlerin ve Türk musikisine ait türlü eserlerin üslubunun değiştirilerek okunmasıyla oluşur. Şarkılar; mahur, rast, segâh gibi tercih edilen farklı makamlarda olabilir. Şarkılar tiplere göre de seçilir; tip (Tuzsuz Deli Bekir, Laz, Tiryaki, Yahudi vs) sahneye çıkmadan şarkısı söylenir.

Dikmen’in aktardığına göre, klasik eserlerde özellikle 1950’lerden itibaren süslemelerden uzak, sade, çarpma ve vibratodan kaçınan, heceleri vezne göre tekrarlayan; yani anlamı değil, mısranın ölçüsünü esas alan bir icra üslubu benimsenmiştir. Bunlardan en eski kayıtlar Hafız Sami’ye aittir; sonrasında Sadettin Kaynak’la Hafız Kemal’in beraber icra ettikleri ve Münir Nurettin Selçuk’un okuduğu plaklar geliyor. Karagöz musikisinde ise bu eserler daha farklı icra edilir: Kastı mahsusayla abartılarak “daha goygoylu, daha köşeli, teatral, kelimeleri vurgulayan, sazların fazlaca süsleme yapabildikleri” bir üsluba dönüşür. Ayrıca ritim unsuru çok yoğun kullanılır. Klasik müzikteki disiplin, tekkede ve Karagöz icrasında esnetilmiştir. Bundaki maksat, Karagöz’de musikiye dikkat çekmek ve oyunun tansiyonunu müzikle arttırmaktır. Bu sebeple Karagöz ustasının musiki meşk etmesi çok önemlidir. Ancak ne yazık ki günümüzde gençlerin yetiştirilme tarzı ve medyanın olumsuz etkisi sebebiyle meşk geleneğini sürdürmek, neredeyse imkânsız hâle gelmiştir.

Karagöz’ün müzikal tarafına dair bilgilerini aktaran konuğumuz Mustafa Doğan Dikmen’e yorumlarıyla eşlik eden Karagöz sanatçısı Alpay Ekler’in katkılarıyla renklenen programda, ses kayıtlarından parçalar dinletildi, katılımcılar orijinal Karagöz figürleri ve musiki aletlerini de birebir inceleme fırsatı buldular.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir