Derrida ve Teknik Problemi
Medeniyet Araştırmaları Merkezi Kasım ayı programında, Galatasaray Üniversitesi ve Strasbourg Üniversitesinde tamamladığı “Jacques Derrida ve Teknik Problemi” başlıklı tez çalışması çerçevesindeki kimi hususları Tacettin Ertuğrul’dan dinledik.
Ertuğrul, öncelikle Derrida üzerine birçok çalışma olmasına rağmen münhasıran teknik problemine odaklanan çalışmaların oldukça az olduğuna dikkat çekti. Önemli farklarla birlikte Derrida’dan hareket ederek bir teknik felsefesi geliştiren Bernard Stiegler’i hatırlattı.
Tacettin Ertuğrul’a göre Derrida’da teknik sorununu yazı sorunuyla birlikte ele almak; tekniği yazının fark üreten hareketi ile birlikte düşünmek verimlidir. Mevcudiyet metafiziği yazıyı, canlı sözün (logos) ve mevcudiyetin (présence) bir tür düşüşü olarak değerlendirmiştir. Oysa Derrida, yazı düşüncesi ile sözün de saf ve kendine mevcut olamayacağını göstermeye çalışmış, sözün imkanını arke-yazı (archi-écriture) ile birlikte düşünmeye yönelmiştir. Différance sözcüğü différence ile aynı telaffuz edilen ancak yazıda açığa çıkan farka; örtüşmesizliğe, fark ve ertelemeye işaret eder. Söz’ün (logosun) gerçekte bir farkı gözden kaçırıyor, görüş alanından gizliyor olduğunu düşünmemize imkan sağlar. Yazının ikincilleştirilmesi jesti tekniğin ikincilleştirilmesi jestiyle birlikte yürür ve différance sözkonusu jestleri bir ilüzyon karakterine yazgılı kılar.
Dekonstrüksiyon, yazı-söz karşıtlığındaki gibi Batı metafiziğinde geçirimsiz, kendi üzerine kapalı olduğu varsayılan ikili karşıtlıkların (doğa-kültür, akli-duygusal, zorunluluk-özgürlük, doğa-teknik vb.) ikilikler olarak kurulurken uyguladıkları şiddeti deşifre eder. Dekonstrüksiyon bir imha ve yıkım değil ancak düzen görünümü altındaki düzensizliğin açığa çıkmaya bırakılması ve bir tortuları dağıtma (desedimentation) işlemidir.
Mutlak hakikate doğrudan erişim iddiasında bulunan felsefeler tam da “hakikat üzerine bir teknik” olduklarını bilmek istemeyen tekniklerdir. Metafizik söylemler birer makine olduklarını görmek istemeyen makinelerdir. Dekonstruksiyon, işte bu şekilde kendisini hakikate tekniksiz, doğrudan ulaştıran bir düzen olarak sunan jestleri sarsmaya, bütünlük tesisi için uyguladıkları zorlamayı kırmaya yönelen bir operasyondur ve ikiliklerle çalışan logosun hakikate erişimi olduğu fikrine dayanan mevcudiyet metafiziğinin sınırlarını deşifre eder. Mevcudiyet metafiziği différance’ın (farkın/ertelemenin) oyununu bastırmaya çalışır ama başaramaz. Başarısızlığa yazgılı bastırma çalışması ise dekonstrüksiyonun imkanını kurar.
Tacettin Ertuğrul’a göre Derrida’nın Platon’un Phaidros metni üzerine yaptığı okumada görünür kıldığı pharmakon kavramsısı (quasi-concept) tekniği düşünmek için önemlidir. Bir sahne Orithyia’nın, Ilissus kayaklıklarında Pharmakeia ile oynarken rüzgar tanrısı Boreas tarafından aşağı atılmasına, Pharmakeia’nın gençliği ve bekareti ölüme sürükleyişine ilişkindir. Bir diğer sahnede Phaidros koltuğunun altında Lysias’ın metinlerini taşımaktadır ve Sokrates kendisini ancak yazılı kağıtların (biblos) siteden dışarı çıkarabileceğini, felsefenin (logosun) yerinin ise site olduğunu söyler. Öyleyse bir teknik olarak yazı düşünceyi yolundan saptırmaktadır. Bunlara ek olarak, bir mitos aktarılmaktadır, yazının icadına dair bu mitosta Tanrı Thot’un Tanrı Kral Thamus’a yeni icadı olan yazıyı sunuşu anlatılır. Thot, hafıza ve bilgelik (sophia) için bir ilaç bulduğunu söyler ancak Thamus bunun bir deva (pharmakon) değil aksine insanların hafızası için bir zehir (pharmakon) olacağını, içeriden hatırlamak yerine dışsal işaretlere bağlı kalacaklarını, gerçek bilgelik yerine yanıltıcı bir teknik yoluyla sahte bir bilgelik taslayacaklarını ileri sürer. Böylece pharmakon olarak bir teknik olan yazının tehlikeli, saflığı bozucu, logos’un dışına çıkaran yönleri vurgulanmakta ama hem ilaç hem zehir olduğu da ortaya çıkmaktadır. Öte yandan Platon’da hakikat ise bir tür tekrarla ilişkilenir, anamnesis öğretisi hakikatin ruhtaki yazısı fikriyle bağlantılıdır. Ancak mutlak hakikate doğrudan erişilemez, hakikat kendini geri çeker ve araya felsefenin bir hakikat tekniği olarak girmesine imkan tanır. Yine Timaos diyaloğunda Khora’ya modellerin basılması teması ise yazının kaçınılmazlığını düşünmeye izin verir. Ertuğrul’a göre, Derrida’dan hareketle tüm teknikleri pharmakon (ilaç ve zehir) olarak düşünebiliriz.
Öte yandan Derrida Rousseau okumasında yazının tehlikeli bir supplément (ilave, ek, fazlalık ama ayrıca ikame, yerini alan) olarak değerlendirilişine dikkat kesilmiştir. Ertuğrul’a göre teknik de supplément’dır ancak o da saf ve tam bir doğanın başına dışarıdan gelmez, aksine ilavesellik/ikamesellik kuşatıcıdır. Teknik pharmakon (ilaç-zehir) karakteri taşıyan bir ilave/ikamedir.
Tacettin Etruğrul yukarıda belirtilen hususların akabinde, teknoloji ve teleteknolojileri (telgraf, telefon, internet, televizyon vb.) yazı sorunu bağlamında ele aldı. Ertuğrul’a göre Derrida’daki anlamıyla yazı, bedenden/konuşan canlıdan ayrılabilir ve tekrarlanabilir karakteriyle aslında tüm uzaktan iletişim ve kayıt/arşiv/kamera işlemlerini düşünmeyi mümkün kılar. Teleteknolojileri aralıklanma (espacement) ile birlikte değerlendirmek gerekir. Canlılığın, mevcudiyetin kalbindeki mesafeye dikkat çeken Derrida izin (trace) her yerde olduğuna işaret eder, hafıza, kayıt merkezleri ve arşivler, izlerin geri getirilebilirliğinin bir güç tarafından organize edilişiyle alakalıdır.
Différance’ın hareketini “ilaç/zehir-ilave/ikame karakterindeki bir teknografi” olarak değerlendiren Ertuğrul’un teleteknolojiler, différance, yazı, dışsallaştırma ve teknografi ekseninde süren bu derin ve analitik sunumu soru cevaplarla devam etti.