İlkçağ Yunan Felsefesinde Tanrılaşma Arayışı
Medeniyet Araştırmaları Merkezinin düzenlediği Tezgâhtakiler toplantı serisinin Aralık ayındaki ilk konuğu Dr. Şeyma Kömürcüoğlu oldu. Sakarya Üniversitesi Felsefe Bölümünde 2017 yılında tamamladığı “İlkçağ Yunan Felsefesinde Tanrıya Benzeme Düşüncesi” başlığını taşıyan doktora tezinden hareketle gerçekleştirdiği sunumda, Platon ve Aristoteles’in metinlerinde geçen tanrı gibi insan ifadesi ve bu ifadenin örülü olduğu kültürel dünya ve Antik Yunan dinindeki arka planının ne şekilde tezahür ettiğini anlattı.
Kömürcüoğlu üç bölümden oluşan doktora tezinin ilk bölümünde, Antik Yunan dininde tanrı gibi olma, tanrıya benzeme ifadelerinin ne gibi anlamlar içerdiğine değindiğini belirtti. Antik Yunan tanrıları antropomorfik yani insan biçimlidir ancak Antik Yunan dininin genel çerçevesi insanın tanrıya benzemesine müsaade etmez. Fakat bazı dini uygulamaların buna istisnai de olsa kapı araladığı görülüyor. O dönemdeki kültürün bu duruma olanak sağladığı, kullanılan bazı kavramlar aracılığıyla anlaşılmaktadır. Kömürcüoğlu bu kavramları açıklayarak sunumunu sürdürdü. Bu kavramlardan ilki “tecelli” kelimesiyle karşılayabileceğimiz epifani. Bu durum Antik Yunan düşüncesinde tanrısal doğayla insani doğanın sembolik düzeyde de olsa bir arada olmasını sağlayan nadir durumlardan biridir. İkincisi; ilahi insan, tanrı gibi insan, tanrısal adam anlamına gelen teosaner (teos: tanrısal. aner: adam) kavramıdır. Bu kavramın herkes için kullanılan sıradan bir ifade olmaktan ziyade kalıplaşmış sembolik bir ifade olduğu ve bugün için ahlaklı insan anlamında kullanıldığı söylenebilir. Bu iki kavrama binaen oldukça fazla önem arz eden asıl kavram enthusiasmos ve dionysos tapınmalarıdır. Enthusiasmos ilhamlanma ve sapıtma anlamlarında kullanılır. Bu ilhamlanma olayı sadece Dionysos tanrısına has bir özelliktir. Şarap tanrısı olarak bilinen Dionysos tanrısı şarabın etkisiyle insanların aklını devre dışı bırakarak insanlara nüfus eder, kendinden geçirir. Dionysos ritüeline katılan bu kişilere maniad denir. Maniadlar bu ritüeli gerçekleştirdiklerinde tanrının içlerine girdiğini ve bu sayede tanrılaştıklarını düşünürler. Bu ayinler aracılığıyla ahlaki bir arınma, yani erginleşme gerçekleşiyor. İşte bu tanrıyla birlik yaşama olayında bunu çevresindeki insanlara göre başarıyla gerçekleştiren kişi Bacchus olmuş oluyor. Aslında Bacchus, Dionysos’un öteki adı olduğundan bir nevi Dionysos olmuş oluyorlar.
Tezin ikinci bölümünü Platon’da tanrıya benzeme fikrine ayırdığını dile getiren Kömürcüoğlu, Platon ile birlikte dini gelenekler döneminde olduğu gibi insanla tanrının aklı devre dışı bırakarak birleşmesinin söz konusu olmadığını, akıl ve iradenin merkezde olduğunu ve Platon’da bunu kendi felsefi bilgelik projesine uyarlayarak dönüştürmeye çalıştığı bir nazariyenin görüldüğünü vurguladı. Lakin Antik Yunan dininde nadir de olsa karşılaşılan tanrılaşma, tanrıya benzeme düşüncesinin, dikkatli incelendiğinde Platon ve Aristoteles’in metinleri içerisinde de görülebildiğini söyledi. Platon’un diyaloglarında karşılaştığı tanrıya benzeme fikrine dair örneklerle konuyu detaylandırmaya çalıştı. Bunlardan bir tanesi; Theaitetos diyalogunun 172c’den itibaren olan kısımda, biri filozofa diğeri sofiste denk gelebilecek iki insan tipinin karşılaştırıldığı pasajdır. Bu pasajın son kısmında iyilik ve kötülüğün ayırt edilebilmesiyle ilgili şöyle bir ifade yer almaktadır: “Fakat kötülüklerin tamamen ortadan kaldırılması mümkün değildir. İyiliğin karşıtı olarak kötülük her zaman olacaktır. Kötülüğün tanrıların arasında bulunmasına ise imkan yoktur. O yüzden kötülük ölümlü doğa üzerinde etki yapar. İşte bu sebeple, mümkün olduğunca buradan çabucak kaçmaya çalışmalı. Bu kaçmak da elimizden geldiğince tanrı gibi olmaktır. Ve tanrı gibi olmak bilgelikle birlikte adil ve dindar olmaktır.” Burada geçen tanrı gibi olmak kavramının Grekçe karşılığı “homoiosis theoi”dir. Kömürcüoğlu bu kavramın sadece Platon’da karşımıza çıktığının altını çizdi. Diğer bir örnek ise Phaidon diyalogunun 69d’sinde geçmektedir: “Muhtemelen gizem dinlerini kuran kişiler değersiz kişiler değildi. Bunlar çok uzun zaman önce her kim erginlenmeden Hades’e giderse çamura yuvarlanır demişlerdi. Arınmış ve erginlenmiş olarak oraya gidenler ise tanrılarla yaşar demişlerdi. Aslında erginlenmelerle ilgilenenlerin söylediği gibi asa taşıyan çoktur fakat bacchus olanlar azdır. Bu sonuncular bence doğru şekilde felsefeyi tecrübe etmiş olan kişilerdir.” Bu pasajın son cümlesinin özellikle üzerinde duran Kömürcüoğlu, Platon öncesi Dionysos ritüellerinin yapıldığı dönemde amaç sadece erginlenme iken Platon’un bu öğeyi dönüştürerek tanrıyı orada bir aracı haline getirip tamamen insan iradesini merkeze alan ve felsefi bilgeliğe ulaşmayı hedefleyen bir öğretiye dönüştürdüğünü ifade etti. Bu konuda Platon’da dikkati çeken en önemli husus o dönemin tanrılaşmayı tamamen reddetmeye hazır olmamasının Platon’un tanrıya benzeme fikrinin dönüştürülerek kullanmasına yol açmasıdır.
Kömürcüoğlu sunumunun sonunda Aristoteles’in eserlerinde tanrılaşma fikrinin ne şekilde işlendiği üzerinde durdu. Aristoteles’te de Platon’da olduğu gibi bir dönüştürme durumu söz konusudur. Fakat Aristoteles, Platon’dan farklı olarak dağlara çıkıp şarap eşliğinde tanrıyla birlik yaşayanların durumunu Problemeta Physica kitabında hastalık olarak açıklamıştır. Ona göre insan vücudunda meydana gelen hararet artışı sebebiyle tanrıyla birlik yaşıyormuş yanılsamasına yol açan bir esrimedir bu.
Fakat tanrıya benzeme düşüncesi Aristoteles’in başka bir nazariyesinde theoria fikriyle, yani tanrı gibi hayat, tanrı benzeri hayat ile karşımıza çıkmaktadır. Aristoteles’in tanrısı sadece pür düşünce, sadece ve sadece salt düşünceden ibaret bir tanrıdır. Başka hiçbir nesneyi bu düşünme faaliyetine dahil etmeyen bir theoria faaliyeti söz konusudur. Aristoteles’in düşüncesinde göre insan için en mutlu hayat tarzı tanrı gibi olmak yani tanrı gibi bir düşünce hayatı yaşamaktır. Fakat Aristoteles’in tanrısı tanrısal doğanın gerektirdiği şekilde hiçbir şeye ihtiyacı olan bir tanrı değildir. Oysa insan dışsal iyilere ihtiyacı olan bir varlıktır. Bu durumda tanrı ve insan birbirinden bu kadar farklıyken, tanrı hiçbir şeye ihtiyaç duymayan ve tamamen kendi iç mekanizmasıyla olaya devam ederken fakat insan tamamen dışsal iyilere ihtiyaç duyan biriyken, insanın gerçek anlamda mutluluğu nasıl olur da tanrı gibi bir düşünce hayatı yaşamakla mümkün olabilir, sorusu beliriyor. Bu sebeple bazı yorumcular Aristoteles’in burada kendisiyle çeliştiğini söylüyorlar.
Aristoteles’te tanrı gibi olma meselesinin gündeme geldiği bir diğer kavramsa telos’tur. Telos, insanın bir şey yapma amacı, insanın nihai gayesidir. Aristoteles’e göre insanın bu dünya içerisindeki nihai telosu mutlu olmaktır. Telos kavramı etimolojik olarak insanların Bacchus olduğu törenlere verilen ad anlamına gelen telete ve teletai ile bağlantılıdır. Teletai’nin kökeni tamamlanma demektir. Buna göre, eksik bir varlık olan insan ayinlere katılarak tanrının birliğiyle hem arınmış hem de tamamlanmış oluyor. Aristoteles dini ritüellerle ilgili bu kavramı alıp kendi tanrı benzeri hayat fikrine uyarlamış oluyor. Ve bunu artık bambaşka bir noktaya getiriyor. Son olarak insan tanrının ona nüfus etmesiyle değil, tamamen akli ve felsefi çabası ve tanrı benzeri hayatı yaşayarak mükemmele ulaşmış oluyor.