Kan Dolaşımı, Ameliyat ve Musiki Makamları: Kantemiroğlu ve Edvâr’ının Sıra Dışı Müzikal Serüveni
Müzik çalışmaları Medeniyet Araştırmaları Merkezinin etkinliklerinde süreklilik kazandırmaya çalıştığı bir alan. Merkez, bu minvalde, uzun yıllardır klasik Türk musikisi nazariyatı ve tarihi alanında kıymetli çalışmalara imza atan Cem Behar’ı konuk etti. Behar’ın Kantemiroğlu Edvâr’ını ele aldığı kitap 2017 yılının sonunda Yapı Kredi Yayınları tarafından neşredildi. Kitap, konuşma başlığıyla aynı ada sahip: Kan Dolaşımı, Ameliyat ve Musiki Makamları: Kantemiroğlu ve Edvâr’ının Sıra Dışı Müzikal Serüveni.
Kantemiroğlu adıyla bilinen Demetrius Cantemir (1673-1723) Osmanlı töresi gereği gençlikten başlayarak ömrünün önemli bir bölümünü –tam olarak yirmi iki yılı- İstanbul’da geçirmiştir. 1700’lü yıllarda kaleme aldığı Kitabu‘ilmi’l-mûsıki ‘alâ vechi’l-hurûfât adlı eseri bugün artık “Kantemiroğlu edvarı” olarak bilinir ve geleneksel Türk musikisinin en önemli metinlerinden biridir. Musiki tarihi düşünüldüğünde on yedinci yüzyılın belge ve doküman açısından araştırılmasının çok müşkül olduğunu söyleyen Behar, bu manada Kantemiroğlu edvârının öncelikle çok önemli bir tarihi kaynak, ayrıca Türk müziğinin gelişiminde de önemli bir adım olduğunu belirtiyor.
Kantemir’in İstanbul’a geldiğinde eğitimine Fener Rum Patrikhanesinde devam ettiğini belirtiyor Behar. Burada İtalya’da öğrenim görmüş ve “kan dolaşımı” üzerine doktora yazmış bir hocası var: Aleksandros Mavrokordatos ya da Türkçe bilinen adıyla İskerletzade İskender. Başlıktaki ibareyi de böylece anlıyoruz. Bu zat aynı zamanda divan-ı hümayun baş tercümanıdır. Bu görevini birkaç padişah devrinde sürdürecektir. Kantemir’den önceki edvarların metafizik bir anlatıya sahip olduğunu -nüh felek ve perdelerin oluşumu- söyleyen Behar, bunların aksine Kantemir’in bir ampirist olduğunu ve edvarını fizyolojik terimlerle yazdığını ifade etti. Bunda da Mavrokordatos’un ve patrikhanedeki diğer hocalarının -ki bunların bazıları Yeni Aristotelesçi düşünürler- etkisi olduğunu ima etti.
Katemir’in eskiden yazılan edvarları da okuduğunu kitabında onları değerlendirdiği kısa bölümden anlıyoruz. Ancak Behar’ın belirttiğine göre burada hiçbir eserin ismini zikretmez. Behar, yazma eserde ancak birkaç sayfa tutan bu bölümü Kantemir’in kendi yazdıklarını tasdik etmek için kaleme aldığı fikrindedir; ve tabii kendisini “bidat” ile itham edebilecek gününün musikişinaslarına karşı bir savunu olarak.
Kantemir’in Itrî dahil birçok büyük Türk müzisyeniyle birlikte icralara katıldığını belirten Behar, maalesef kendisinin Osmanlılara ihanet edip Ruslarla işbirliği yapması sonucu eserinin ihmal edildiğini, çok az istinsah edilip okunduğunu, icat ettiği nota sisteminin yaygınlaşmadığını ve Türk müziğine katabileceği birçok şeyin gerçekleşemediğini ifade etmektedir. Kantemir, 1711’deki Prut Savaşı’nda Ruslarla birlikte mağlup düştükten sonra Rusya’ya iltica etmiştir. Bundan sonraki hayatını Osmanlı tarihi yazarak geçirecek ve Türk musikisi hakkında herhangi bir entelektüel emeği olmayacaktır. Zaten İstanbul’dan sonra böyle bir ortama da sahip olmamıştır.
Konuşmasının sonunda Edvâr kitabının macerasından bahsetti Behar. Kantemir’in kitabının orijinal nüshasının birçok el değiştirdikten sonra Hüseyin Sadettin Arel tarafından 1895 yılında bir sahaftan alındığını söyleyen Behar, onun ölümüyle de eserin İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsüne miras kaldığını söyledi. Uzun yıllar burada bekleyen eser, ilk defa Behar’ın sözünü ettiğimiz kitabıyla beraber kitap boyutunda müstakil bir araştırmanın nesnesi oluyor.