Nükleer Savaş Mümkün mü? Kurgu ile Gerçek Arasında Kuzey Kore Krizi
23 Eylül 2017 tarihinde Küresel Araştırmalar Merkezi, Yuvarlak Masa Toplantıları çerçevesinde “Nükleer Savaş Mümkün mü? Kurgu ile Gerçek Arasında Kuzey Kore Krizi” başlıklı bir panel düzenledi. Nükleer enerji ve Kuzey Kore-ABD arasındaki krizin çeşitli yönleriyle tartışıldığı panelin oturum başkanlığını İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi İsmail Yaylacı yaptı. Panelin konuşmacıları Çağdaş Üngör, Altay Atlı ve Kadir Temiz idi.
Donald Trump ile Kim Jong-Un arasında başlayan tartışma nükleer savaş endişesine neden oldu. Bir yandan Trump, Kuzey Kore’yi yok etmenin kaçınılmazlığını vurgularken öte yandan Kuzey Kore ise ABD’yi haritadan silme tehdidinde bulundu. New York Times’ın ana okula giden çocukların atışmasına benzettiği bu tartışmalar sonucunda yeni bir Kuzey Kore-ABD krizi çıkıp çıkmayacağı panelin ana gündemini oluşturdu. Panelin ilk konuşmacısı Kadir Temiz, Kuzey Kore krizinin tarihi arka planını anlattı. Temiz, Kuzey Kore krizinin tarihi altyapısını üç ana bölümde inceledi. Bunlar; (i) tarihsel arka plan, (ii) nükleer enerji silahlanması ve nükleer enerjinin dünya siyasetindeki yeri, (iii) Kuzey Kore’nin nükleer enerji meseleleriyle ilgisi.
Temiz, Kore’de iki devletin nasıl ortaya çıktığını anlatarak sözlerine devam etti. 1910 yılında Japonya’nın Kore’yi işgal etmesinden önce Kore’de homojen kültüre sahip bir halk mevcuttur. Japonya burayı işgal etmesinin ardından birçok alanda reform faaliyetlerine girişmiştir. Japonya 1945 yılına kadar Kore’de siyasi, ekonomik ve kültürel sömürgesini sürdürmüştür. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Çin ve SSCB, Kuzey Kore’ye yardım ederek burada gerilla savaşının başlamasına ön ayak oldular. ABD ise Güney Kore’ye yardım etmiştir.
Temiz, Güney Kore ve Kuzey Kore’nin nasıl ayrıldığını anlattıktan sonra Kore Savaşı’na değindi. Soğuk savaşın en önemli tezahürlerinden biri Kore’de yaşandı. Soğuk savaş döneminin ilk sıcak çatışmasının yaşandığı Kore’de her şey Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırmasıyla başlamıştır. Aynı dili, kültürü ve tarihi paylaşmalarından dolayı aynı toplumun mensupları olan insanlar bir anda birbirleriyle çatışmaya başlamıştır. İki milyon Korelinin, toplamda ise 3 milyon insanın öldüğü ve bir vekalet savaşı (proxy war) olan Kore Savaşı 1953 yılında imzalanan ateşkes antlaşmasıyla son bulmuştur.
Temiz, tüm bu tarihsel süreci anlattıktan sonra Kuzey Kore krizinin nedenlerine değindi. Temiz, Kuzey Kore’de yaşananların Irak ve İran’da yaşananlardan farklı olmasının nedenlerinden birini de Çin ve Rusya’nın Kuzey Kore’ye verdiği destek olarak açıkladı. Güney Kore ekonomik olarak büyürken Kuzey Kore’nin siyasi ve ekonomik büyüme gerçekleştirememesi Kuzey Kore’yi silahlanmaya ve nükleer silah üretmeye teşvik etmiştir. Temiz’e göre birçok dış devletin bu ülkeler üzerindeki siyasi ve ekonomik çıkarları Kore’deki sorunun çözülmesini engellemektedir.
Panelin ikinci konuşmacısı Çağdaş Üngör idi. Üngör, Kuzey Kore krizinin bölgesel ve küresel boyutlarını tartıştı. Üngör, Doğu Asya bağlamında konuyu ele aldı. Bölge üzerinde etkisi olan ülkelere bakıldığında başta Çin olmak üzere Japonya, Rusya, Tayvan ve Asya Pasifik ülkesi olmayan ABD göze çarpmaktadır. Çin, bölgedeki en önemli aktörlerden biridir. Çin’in her ne kadar geleneksel olarak ABD karşıtlığı söz konusu olsa da Türkiye’deki medyaya da yansıdığı gibi, Kuzey Kore’ye her şeyde mutlak anlamda destek vermemektedir. Birçok kapitalist ülkede olduğu gibi Çin’de de iş adamları etkildir. Bununla beraber Çin sosyalist tek parti rejimiyle yönetilmektedir. Bu anlamda bağımsız bir medyadan ve yargıdan söz edilememektedir. Çin’in Kuzey Kore’den beklentisi radikal uygulamalarından vazgeçmesi ve kendisi gibi piyasaya ayak uydurmasıdır. Bu anlamda radikal profil çizen bir Kuzey Kore’den Çin de rahatsız olmaktadır. Ayrıca Çin, bulunduğu coğrafi bölgede savaş ve kargaşa istememektedir. Örneğin Kuzey Kore’de bir savaşın veya kaosun çıkması durumunda Çin’e birçok mülteci akın edecektir. Halihazırda birçok Kuzey Koreli Çin’e göç etmektedir ve Kuzey Kore ile ilgili birçok araştırma bu göçmenler üzerinden yapılmaktadır.
Üngör, Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki ilişkiye temas etti. 1990’lı yıllarda Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki gerilimin ortadan kalkması için dönemin ABD başkanı Bill Clinton ve iki ülke bazı adımlar attı. Bu çerçevede Kuzey Kore, NPT’yi kabul etti. Ancak ABD başkanlığına Bush’un seçilmesi ve akabinde Bush’un Kuzey Kore’yi haydut devlet olarak nitelendirmesi atılan bu adımların akim kalmasına neden olmuştur. Güney Kore’nin ABD’den füze satın alması Kuzey Kore ve Çin’in tepkisini çekmesine neden oldu. Birkaç yıl öncesine kadar Güney Kore halkı Kuzey Kore ile birleşip tek devletin ortaya çıkmasını istemesine rağmen iki ülke arasındaki ideolojik ve ekonomik farklılıkların kalıcı hale gelmesinden dolayı bu durum imkansız hale gelmiştir. Üngör, Kuzey Kore’de rejim değişikliğinin şart olduğunu dile getirerek sözlerine son verdi.
Panelin üçüncü konuşmacısı Altay Atlı idi. Atlı, Kuzey Kore’nin ekonomik yapısını, ilişkilerini ve kendisine karşı uygulanan yaptırımları anlattı. Kuzey Kore’ye sürekli yaptırım uygulanmasına karşı ülkede füze denemelerinin her seferinde arttığının altını çizdi. Kuzey Kore’den bilgi alınamadığı için Güney Kore Merkez Bankası’nın paylaştığı 2016 yılı verilerine bakıldığında Kuzey Kore’nin ekonomide %10’luk bir büyüme gerçekleştirdiği görülmektedir. Kuzey Kore ticaretinin büyük bir kısmını Çin ile yapmaktadır. Bu anlamda Kuzey Kore, ekonomik olarak Çin’e bağımlı bir ülkedir. Kuzey Kore’de halkın mal alıp sattığı kayıtlı 400 pazar ve bunun dışında birçok kayıt dışı pazar bulunmaktadır. Son dönemde devlet, fabrika yönetimine işçinin maaşını belirleme ve istediği yerde mal alıp satma hakkını vermiştir. Devletle anlaşmalı küçük bir tüccar sınıfı da oluşmaya başlamıştır.
Yukarıda da değinildiği gibi Kuzey Kore ticaretin yaklaşık %90’ını Çin ile yapmaktadır. Güney Kore’den alınan rakamlara göre 2016 yılında Kuzey Kore, Çin’e 1.2 milyar dolarlık kömür, 190 milyon dolarlık deniz ürünü, 225 milyon dolarlık demir cevheri ve 750 milyon dolarlık tekstil ürünü satmıştır. Çin’den ise petrol ithal etmiştir. BM’nin Kuzey Kore’ye yaptırım uygulama kararı alması üzerine Çin bu kararlara uyacağını deklare etmiştir. Ancak Çin’den alınan verilere bakıldığında Çin ile Kuzey Kore arasında ticaret 2017 yılının ilk yarısında geçen yıla nispeten %10.5 artarak 2.6 milyar dolara yükselmiştir. Çin’in yaptırım kararları doğrultusunda Şubat ayı itibariyle Kuzey Kore’den kömür alımını durdurmasına rağmen iki ülke arasındaki ticaretin boyutu artmaya devam etmiştir. Bu artışın nedenlerine bakıldığında Çin’in Kuzey Kore’ye petrol ihracının devam etmesi gösterilebilir. Çin’in Kuzey Kore sınırına yakın Dandong kentinde kurulan sınır ticaret bölgesi, Dandong’u Liaoning eyaletinin başkenti Shenyang’a bağlayan hızlı tren hattı ve iki ülke arasında 2015 yılının sonunda faaliyete geçen konteyner gemi taşımacılığı hattı, Çin ile Kuzey Kore arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmaya devam etmektedir. Çin dâhil yaklaşık 50 ülkede çalışan ve sayılarının 100 bine ulaştığı tahmin edilen Kuzey Kore vatandaşlarının, her yıl ülkelerine gönderdikleri 1 milyar dolar da Kuzey Kore ekonomisini ayakta tutan güçlü bir etken konumundadır. ABD her ne kadar kendi ülkesindeki şirketlerin Kuzey Kore ile ticaret yapmasını yasaklasa da Çin şirketlerini engelleyememekteydi. Bundan dolayı ABD ikincil yaptırımlara başvurdu ve kendi ülkesinde ticaret yapan Çin şirketlerini uyararak Kuzey Kore ile ilişkilerine devam ederlerse ABD’de ticaret yapmalarını izin vermeyeceğini ve ceza keseceğini ilan etti. İkincil yaptırımlar doğrultusunda da kendisinden aldığı parçaları İran ve Kuzey Kore’ye sattığı tespit edilen Çinli büyük bir telekomünikasyon firmasına 1,2 milyar dolarlık ceza kesti. ABD hükümetinin verdiği para cezası bir Çin firması üzerinde bağlayıcı olamasa da, ABD pazarını kaybetmek istemeyen Çinliler, cezayı ödeyip Kuzey Kore ile ilişkilerini kestiler.
Atlı, sözlerine şu şekilde son verdi: “Her şeyden önce, Almanya’da olduğu gibi, İki Kore’nin birleşmesinin de bir ekonomik maliyeti olacak. Bu maliyet için, 50 milyar ile 6 trilyon dolar arasında değişen tahminler yapılıyor. Birleşmenin maliyetine nazaran getirisiyle ilgili öngörüler ise daha net. Kore Yarımadasının kuzeyi doğal kaynaklar açısından zengin ve ayrıca düşük maliyetli geniş bir işgücü havuzuna sahip. Yarımadanın güneyi ise doğal kaynaklar açısından fakir olsa da gelişmiş bir ekonomiye, sermayeye ve teknolojiye sahip. Bu ikisinin bir araya gelmesi Asya’da yeni bir güçlü ekonominin oluşmasına yol açabilir. ABD’li bir yatırım bankasının tahminlerine göre Birleşik Kore, 30 ila 40 yılda Japonya, Almanya ve Fransa ekonomilerini geçecek bir potansiyele sahip. Kore Uluslararası Ekonomi Politikaları Enstitüsünün bir araştırması ise Birleşik Kore’nin 2055 yılına kadar 8,7 trilyonluk bir ekonomik büyüklüğe ulaşabileceğini öngörüyor. Böylesine büyük bir ekonomik gücün, Çin başta olmak üzere, bölgedeki rakipler tarafından ne kadar arzu edilecek bir durum olduğu da ayrı bir tartışma konusu.”