Peygamber Yasasının Gölgesinde: İbn Sina Sonrası Ameli Felsefe

Paylaş:

Makâlât programının ikinci toplantısında Doç Dr. Cüneyt Kaya’nın Cambridge Üniversitesi Arabic Science and Philosopy dergisinde yayınlanan, peygamberin yasa koyuculuğunu ve ameli felsefeyi İbn Sina ve sonrası gelenek bağlamında ele alan makalesini Hızır Murat Köse’nin müzakereciliğinde tartıştık. Başlıkta Türkçeleştirilen makalenin başlığı: In the Shadow of Prophetic Legislation: The Venture of Practical Philosophy after Avicenna. Konuşmasının başında makalesinin temel meselesini özetleyen Kaya, İbn Sina’nın pratik yani ameli felsefede mantık, fizik ve metafizik gibi alanlara nazaran daha az ürünü olduğu için onun bu mirasının dikkatten kaçtığını söyledi. Ancak onun bu alandaki ağırlığını diğer alanlardaki gibi kendi metinleri üzerinden süremesek de filozofun fikirlerinin etkili olduğunu ifade etti. Bu alanda az eseri olmasına rağmen pratik felsefedeki tespitlerinin, kavramlarının ve yaklaşım tarzının sonraki dönemlerde kendini gösterdiğini, mirasını bu yolla muhafaza ettiğini söyledi. İslam siyaset düşüncesinin felsefe boyutunu Farabi üzerinden okuyan geleneğin baskınlığına değinen Kaya, bu ünlü filozofun ardıllarının ve okulunun olmadığını da ekleyerek aslında daha güçlü bir etkinin İbn Sina üzerinden devam ettiğini iddia etti.

İbn Sina Metafizik kitabında daha sonra haklarında müstakil bir kitap telif etmek üzere ahlak ve siyaset ilmine dair ana noktalara işaret ettiğini bildirir. Bu da kitabın onuncu bölümünün ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci kısımlarıdır. İbn Sina burada ameli felsefe konusunda bir kitap yazmayı vaat ediyor. Halbuki biliyoruz ki daha sonra bu alanda bir kitap yazmayacaktır. Ancak, Kaya’nın iddiasına göre İbn Sina bunlar hakkında bir eser yazmamasına rağmen ameli felsefe için yeni bir tasnif sistemi icat etmiştir. Geleneksel ameli felsefe sınıflaması üç bölümden oluşuyor: Ahlak, ev idaresi ve siyaset. Kaya’nın temel iddiası İbn Sina’nın burada yeni bir bilim öneriyor olması: es-sınaatü’ş-şariyya (yasakoyucu sanat). Bu dal diğer hepsine çerçevesini veren bir kaplam kategorisidir.

Peki, bu tasnifin sonuçları, felsefe açısından önemi nedir? İbn Sina’nın Farsça yazdığı Danişname-i Alai eserinin bir yeniden yazım ve yorumu olarak görülebilecek Gazali’nin Makasıdu’l-Felasife kitabında siyasetin konusu “şerî ilimler” olarak belirtilir. Bununla beraber Danişname’ye bakıldığında bunun aslında “dinler” olduğu görülür. Gazali’nin bu yorumunun sebebi bilinmemektedir. Bir süre daha böyle yanlış anlaşılmalarla devam edece ancak ameli felsefenin dörtlü tasnifi zaman içinde daha çok yerleşecektir. Şehrezuri’den örnek veren Kaya, burada yazarın şehrin yönetimini “hükümdarlık” ve “peygamberlik/din” olarak ikiye ayırdığını söylüyor. Birinde rejim ve yönetim anlatılırken ötekinde yasa koyuculuk anlatılıyor. Birine ilm-i siyaset derken ikincisine ilmün-nevamis, yani “yasalar ilmi” diyor. Kaya bu “nevamis” kavramının kökeninin İbn Sina’dan geldiğini söylüyor. Aynı şekilde Kutbuddin Şirazi’nin Farsça ansiklopedik bir eserinde de yönetimi ikiye ayırdığını, bunlardan birisine hükümdarlıkla ilgili olarak ilm-i siyaset dendiğini, diğerine ise peygamberlik ve şeriatla ilgili olarak ilmü’n-nevamis dendiğini ifade ediyor konuşmacı.

İslam düşüncesindeki felsefi ansiklopedi kültürüne baktığımızda da, ki bu geleneğin başlatıcısı İbn Sina; ondan önce böyle bir kültür yok, bu eserlerde de ameli felsefeye yer olmadığını görüyoruz. Hem İbn Sina’nın Şifa’sına hem de ondan sonraki ansiklopedilere baktığımızda ameli felsefinin konularının “ilahi din” ile açıklık kazandığına ve tamamlandığına dair ifadeler olduğu görülür. Aklın görevi ise buradaki genel yasallığı yeni durumlara uygulamaktır. Kaya’ya göre İbn Sina’nın ameli felsefeye biçtiği görev budur. Bundan ötesi felsefenin dışına çıkacaktır. İcat ettiği es-sınaatü’ş-şariyya (yasakoyucu sanat) kavramı da bununla alakalıdır.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir