Varlık Olmak Bakımından Varlık Üzerine Düşünmenin İmkanı:İslam Metafizik Geleneklerinden Hareketle Bir Analiz

Paylaş:

Medeniyet Araştırmaları Merkezi yeni bir toplantı dizisine başladı: Makâlât. Sosyal bilimler alanında yayımlanmış güncel makalelerin bir müzakereci ve katılımcılar eşliğinde tartışılmasını öngörüyor. Dizinin ilk toplantısının konuğu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Türker idi. Türker’in Nazariyat dergisinde neşredilen “Varlık Olmak Bakımından Varlık Üzerine Konuşmanın İmkanı: İslam Metafizik Geleneklerinden Hareketle Bir Analiz” makalesinin tartışıldığı oturumun müzakereciliğini İstanbul Şehir Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. İshak Arslan üstlendi.

Türker sunumunun başında makalesinin, kısaca, metafizik bilginin imkanını gösterme amacında olduğunu söyledi. Öncelikle metafizik bilgiye yönelik eleştirileri ele alan Türker, bu eleştirileri iki grupta ele aldı. İlkin, metafizik düşüncenin aklın kendi sınırlarının ötesine geçtiği iddiasını değerlendirdi. Bu iddiaya göre aklın kendi sınırları dışına çıkmasının mümkün olmadığı öne sürülerek metafizik bilgi eleştirilmektedir. İkincisinde ise metafizik olduğu düşünülen kavram ve önermelerin sahte idrakler olduğu iddia edilmektedir. Buna göre varlığa ilişkin bilgimizin esas itibarıyla sezgisel olduğu ve bu sezginin kavramsallaştırılmasının da gündelik tecrübeyle sağlandığı ileri sürülmektedir. Ancak aklın sahte bir idrak alanından bahsedemeyeceğimizi öne süren Türker, asıl olarak aklın apriori önermelerden hareketle elde ettiği bilginin dış dünyayla örtüştüğünü nasıl bileceğimizi konuşmamız gerektiğini söyledi.

Aklın olduğu yerde yalnızca makulün olabileceğini söyleyen konuşmacı insanın makulün dışında bir şeyle karşılaşma imkanı olmadığını ifade etti. Aklın yanlış idraklerinden bahsedilebileceğini ancak sahte idraklerden bahsedilemeyeceğini öne sürdü. Bunun aklın sınırlılığından hareketle metafizik eleştirisi gerçekleştirenlere karşı ileri sürülebilecek genel bir argüman olarak belirdiğini sözlerine ekledi. Bütün metafizik düşünürlerin -ki Türker bununla sadece filozofları kastetmiyor; kelamcılar, mutasavvıflar, mistikler ve diğer alanlardan kişileri de katıyor- temel fikrinin varlık idrakinde düğümlendiğini söylüyor. Bu ben idrakinin düşünme öncesi bir düşünmede -ilk farkındalık- gerçekleştiğini belirten Türker, ikinci farkındalığın, yani benin kendi varlığı üzerine düşünmesinin tikel görünse de kendinde tümelleştirilebilir, dolayısıyla doğrudan varlığa ilişkin bir idrak olduğunu söylüyor.

Makalesinin son kısmındaki “varlık içerikli bir kavram mıdır?” başlığına değinen Türker, varlığın sadece dışta bir “sübût” anlamı ifade ediyor gibi göründüğünü, ancak metafizik geleneklerde bunun genişletilip bilgi, özne, kendilik anlamına kavuştuğunu belirtmeye çalıştığını ifade ederek sözünü noktaladı.

Burada sözü devralan İshak Arslan, Türker’in makalesinde çağdaş eleştirileri askıya aldığını, onları daha sonra yüzleşmek üzere geleceğe ötelediğini belirterek makalenin bu konudaki -itiraf edilmiş-eksiğini dile getirdi. Kendi dikkatinin ise klasik metinleri tartışan Türker’in “metafiziğin imkanı” meselesine “mümkündür” cevabı verirken bu sonuca nasıl ulaştığını açıkça ortaya koymaması olduğunu söyledi. Kendinden menkul, açık ve bedihi bir varlık anlayışına dayanan açıklamanın aslında çok spesifik bir akıl yürütmeye, özellikle İbn Sina sonrası İslam felsefesine dayandığını ifade eden Arslan, bu temellendirmenin nasıl evrenselleştirilebileceğinin çağdaş tasavvurlara cevap vermeden düşünülemeyeceğini söyledi. Türker’in sezgisel dediği varlık ya da ben idrakinin Platon’un temaşası gibi yalnızca eyleyeni ilgilendiren mistik bir tecrübe olarak değerlendirilirse reddedilemeyecek bir tekilliğe sahip olabileceğini ancak bu idrakin dış dünyanın bilgisine dönüştürülmesinde ciddi sorunların olduğunu belirtti. Dolayısıyla, “varlık içerikli bir kavram mıdır?” sorusunun makalenin en heyecanlı başlığı olmasına rağmen bu başlığın makul ve tatminkar bir cevap vermediğini söylemiş oldu.

Özellikle evrensellik konusuna ilişkin tarih içinde hiçbir metafizik öğretinin herhangi bir fizik disiplinine dayanmadığını ifade eden Türker, aynı zamanda gündelik hayattaki hiçbir özel tecrübenin de varlık yüklemini temellendirmeye elverişli olmadığını söyledi. Türker’e göre bunun sebebi de burada tecrübeleri önceleyen bir durumun olmasıdır. Çünkü bu tecrübelerin kendisi zaten ondan önce varlığın olmasını mecbur kılmaktadır. Evrensellik-tarihsellik ikirciminin burada çözüme bağlanabileceğini düşündüğünü söyleyen konuşmacı bu durumun tarihsel bir problem olmadığını belirtti.

İshak Arslan, modern dönemde fizik ve metafizik disiplinlerdeki bütün kavramların ve literatürün değiştiğini, dolayısıyla burada tartışılan akıl; özne; kendilik gibi mefhumların da içeriminin farklılaştığını söyleyerek aslında metafizik‘ler’den, yani tarihsel olarak farklı çağlarda ortaya çıkmış ve değişmiş farklı metafizik öğretilerden bahsedilebileceğini ifade ederek metafiziğin tek ve evrensel bir öğreti olduğunu reddetti. Bundan bin sene önceki metafiziğin bugünkünden bambaşka olduğu gibi, bundan bin sene sonra da metafiziğin olacağını ancak bugünkünden bambaşka olacağını öne sürdü.

Süreç içerisinde birçok şeyin değiştiğini ve değişim argümanının da insana cazip göründüğünü söyleyen Türker, buna karşılık varlığı ele aldığımız kategorilerin sabit kaldığını söyleyerek önceki evrensellik fikrini açıkladı. Bundan ötesinin ise doğruluk sorununa gireceğini belirten Türker, zaten metafiziğin hiçbir zaman doğruluk meselesine cevap vermekle ilgilenmediğini söyledi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir