Modernizm ve Ev
Bilim Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen Ev ve Mimari isimli program dizisinin beşinci oturumu Mart ayında gerçekleştirildi. Bir mekân kuramcısı olan Yusuf Civelek’in konuk olduğu programda konu kavramsal bir yaklaşımla değerlendirildi.
Civelek sunumuna ev ve mimarinin tarihsel gelişimini anlatarak başladı. Buna göre evin yani barınağın ilkel biçimleri, insanların ateşi korumak için buldukları tabi unsurların bir araya getirilmesi sonucu oluşmuştur. İlk barınaklar insani mekânları yaratarak sınırlar oluşturmuştur. Mimarlık da bu iki prensip üzerine kurulmuştur: Yasaklar ve izinler. Çatkı şeklindeki barınaklardan bugünkü manada ev diyebileceğimiz mekânlara ne zaman geçildiği tam olarak belli olmasa da ülkemizde bulunan Çatalhöyük’te evlerin bir araya getirilerek bir insan yerleşkesi haline geldiği görülmektedir. Bu yapılar içinde mimari özellikleri bulundurmamakla birlikte kolektif hayatın izlerini sürmemizi sağlamakta ve aynı zamanda tip evlerin ortaya çıkışını da göstermektedir.
Mimarinin ortaya çıkışı Tanrının evi olarak tasarlanan büyük ve sıra dışı evler olan tapınaklar ile gerçekleşmiştir. Tapınaklardan sonra saray teşkilatına ait mekânlara sirayet etmiştir. Devasa mekânların inşası sırasında gerekli olan işçilerin barınma ihtiyacı da standardize edilmiş, tip evlerin ortaya çıkışını sağlamıştır. Böylelikle organik biçimde toplumun bireyleri tarafından üretilen işlevsel evler ile mimari yapılar şeklinde iki insani yapı ortaya çıkmıştır.
Civelek’e göre mimarın konuta avdet ettiği bir dönem olan Rönesans mimarlık tarihinde önemli bir dönüşüm arifesi olmuştur: Antikçağın değerleri ile yeni değerler sentezlenerek mimaride uygulanmıştır. Düzen ve güzellik fikrini barındıran mimari dil, yüzeylerde bir şeyler söylemeye başlamıştır. Bu dönemde mimarlar, pitoresk yapıları inşa eden kişilere rakip olarak devreye girmiş ve insanın yapısal çevresini tekrar şekillendirmeyi amaçlamıştır. Yüksek Rönesans çağında ise romantizmin ortaya çıkışı ile kibar ve zengin kesimin şehir hayatından kıra kaçmaya başladığını vurgulayan Civelek, burada suni de olsa dünyayı yeni bir atmosfer içinde tesis etme fikriyle villa denilen kır evlerinin inşa edildiği belirtti. Civelek’e göre bu villalar mimari, mekân, kır, şiir ve edebiyatın bir araya gelerek mevcut gerçeklikten uzak bir gerçeklik kurmaya çalıştıkları ilk mekânlardır.
Aydınlanma döneminde ise kıra kaçışın kendini farklı bir şekilde gösterdiğini ifade ederek özellikle Jean-Jacques Rausseau gibi entelektüellerin mimarlık ve ev söz konusu olduğunda gerçekliği kır yaşamında aradığının altını çizdi. Civelek’e göre “arts and crafts”ın özünde de bu vardır. Çelişkili biçimde mimarsız bir mimari gibi evleri tekrar kurmak isteyen bu nesil kalfa mimarisini, daha doğrusu el sanatlarını ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Daha çok şehirli bir mimari olan art nouveau mimarisi ise arts and crafts hareketine kıyasla içe kaçmayı içermektedir. Artık kır gezintileri şehirde sıkışık bir mekâna hapsedilmiştir. Adolf Loos mimarisi, sanatın ve bağlantılı olarak romantizmin reddedildiği bir manifesto olarak çıkmıştır. Modern insanın temsil edeceği bir şey olmadığı için yüzsüz/yüzeysiz bir mimari anlayışını savunmuştur. Modern malzemelerin kullanıldığı bu mimaride yeni bir hayal dünyası tesis edilerek kendiliğinden bir vernakülarizm oluşturulmuştur. Hiçbir pitoresk estetik değerinin olmadığı, mimar tarafından inşa edilmemiş gibi görünen bir mimari yapı kurgulanmıştır.
Ev ve mimarlık bağlamında modernizmin, modern sanat ve arkaikliğin buluştuğu noktada çıktığını belirten Civelek, modern mimarinin hem romantik olma hem de çağı yakalama ikiliğini barındırdığını belirtti: “Mimarlıkta belirleyici olan romantikliğin zamanı aşmayı ve rasyonalist olmanın da çağı yakalamayı gerektirmesi ile doğan çatışmadır. Mimari gezinti de tabiat ve zaman içinde yapılan bir gezi yerine şimdiyi yakaladığını iddia eden bir gezinti haline dönüşmüştür. Çelişkisiz örneği Le Corbusier’nin mimarisidir ve mimarisinde, art nouveau mimarisinde olduğu gibi içe kaçış yoktur, iç ve dış aynıdır.”
Civelek konuşmasında romantik modernizmin gerçekle sınanması olarak toplu konut örneğini ele aldı. Buna göre: arts and crafts hareketinden itibaren sanatçı mimar, metropolitan bir toplumu yaratmaktadır. Toplu konut burada devreye girmektedir. Almanların özellikle sosyalist dönemlerinde şehir yaşantısını modernize etmek ve daha hijyenik, sağlıklı hale getirmek için geliştirdikleri bir proje olan toplu konutların kökeninde fabrika yerleşkeleri bulunmaktadır. 20. yüzyıla gelindiğinde ise bunların yerini orta sınıfın yaşayacağı yerler olarak şehirlerin etrafındaki konut yerleşkeleri almıştır. Bunlar rasyonalizmin ön plana çıktığı tip evlerdir. Mekânların psikolojik etkilerinin yerini fiziksel etkilerin aldığı, minimum metrekarede yaşama zorunluluğu neticesi sadece insan dolaşımının kolaylığının ve efektifliğinin, ışığın ve hava dolaşımının hesaplandığı bir plan tasarımı arayışıdır. Romantik ressam Le Corbusier banliyölerin, kır hayatının garden city idealinin ferahlığını şehirlerde yaşatmak için tip evlerin tekrarı ile kurulu bir şehir modeli geliştirmeye çalışmıştır.
Civelek’e göre Türk evi romantizmi pitoresk geleneği üzerine kuruludur: Türk evi romantizmi, değer olarak Batılıların formüle ettiği, ev ve tabiatın bir arada olduğu, çevrenin simetrik değil de doğal bir insan gözüyle görüldüğü bir resimsilik kazanan bir mimaridir. Rifat Osman ve Sedad Hakkı Eldem gibi Türk mimarları tarafından geliştirilmiştir. Özellikle Eldem 1950 öncesi tüm modernistler gibi romantik bir rasyonalist olarak Türk evini pitoresk bir imge gibi rasyonalize etmeye çalışmıştır. Cansever’in ise Hakkı Eldem geleneğinden gelmesine rağmen Osmanlı-İran resmini de yansıttığını düşündüren farklı bir pitoresk anlayışı bulunmaktadır. Osmanlı-İran resminde modern resimdekine benzer şekilde maddi gerçeklik görünenin ötesine geçmeye çalışmaktadır. Civelek’e göre Cansever’in mimarisinde böyle bir resim geleneğiyle ilişkili olarak Batılı anlamda pitoresk bir göz yerine fenomenlerin ilişkisini ortaya koyan bir göz bulunmaktadır. Cansever’in başka bir özelliği ise evi tekil bir nesne olarak değil de şehrin bir parçası olarak ele almasıdır. Toplumun yapı taşı ve nüvesi olan evi toplumsal bağlamı ile birlikte değerlendirmesi Cansever mimarisinde mahalle fikrini ortaya koymuştur.
Civelek, çağımızda özellikle romantik geleneği temsil eden mimarlarının gelecekle ilişkisi hakkında yorumuyla konuşmasını tamamladı: Yeniden bir mitoloji ve anlamlar dünyası yaratma arayışı fütürizmle kendini göstermektedir. Üzerinde en çok ortaklaşılan, en çok merakı ve duyguyu cezbeden mimari gelişmeler ekolojik mimaride ortaya çıkmaktadır. Hem anlamlı hem uygulanabilir bir gelecek… İdeal bir toplum mitosu vaat ediyormuş gibi görünse de ekolojik mimarlığın söylemine yakından bakıldığında rasyonalizmin önemli olduğu, ilişkilerin maddi dünya mertebesinde kaldığı hemen görülmektedir. Yani insanın çevresiyle ilişkisi bu maddi gerçekliğe indirgenmiş olarak karşımıza çıkmaktadır.