Osmanlı Sinemasında Genel Hukuki Düzenleme Çalışmaları: Bir Lâyihanın Serencamı
Türk Sineması Araştırmaları Projesi’nin Belgelerle Osmanlı’da Sinema Atölyesi kapsamında, Kırkambar Özel Etkinlik başlığı altında gerçekleştirdiği altıncı oturumda Ayhan Ceylan konuk edildi. Ceylan, artık Osmanlı belgeleri üzerindeki çalışmaların az çok ele alınmaya başlandığını, bugüne kadar dergiler konusundaki uğraşılara rağmen belgelerin gün yüzüne çıkarılamadığını söyleyerek konuşmasına başladı. Yine de sinemanın hukuki yönünün eksik kaldığını, hatta bazı belgelerde yanlış veya hatalı isimlendirmelerle karşılaşıldığının altını çizdi. Osmanlı döneminde sinemaya dair herhangi bir genel hukuki düzenlemenin bulunup bulunmadığını ise Osmanlı Arşivi’ndeki lâyihalar üzerinden ele aldı.
Ceylan’a göre Osmanlı’da sinema tiyatrodan ayrı düşünülemez. Osmanlı Devleti 16. yüzyıldan itibaren orta oyunu, cambazlık, kukla, Karagöz gibi geleneksel seyirleri kitleye yönelik faaliyetler şeklinde ele alır. Bunları izin ve denetime tabii tutar, bir takım usul ve kurallar belirler. Buna rağmen genel bir hukuki düzenlemeden söz edilemez. Buradaki genel hukuki düzenlemeden kasıt, kanun ve nizamname gibi konunun bütün hatları ile ele alınarak yapılan soyut, bireysel olmayan düzenlemelerdir.
1839’dan itibaren imtiyaz verilen tiyatrolar dikkat çeker: Güllü Agop, Naum gibi. Tiyatroda da genel bir düzenleme yapılmamıştır. Bireysel istekler üzerinden ilerleyen bir durum söz konusudur ve imtiyaz verilen kişiler dışında kimsenin tiyatro oyunu sergileme hakkı yoktur. Bütün tiyatro faaliyetlerini düzenleyen geniş çapta bir yaptırım göze çarpmaz. Ancak 1890’lı yıllarda tiyatronun düzenlenmesine ilişkin talepler vardır. Hatta 1896’da kanunlaşamayan, layiha düzeyinde kalan bir belgeden bahsedilebilir: “Memâlik-i Mahrûse-i Şahane’de Umumun İntibah ve Tenezzühü için İcra Olunabilecek Lu’biyat ve Lehviyata Dair Nizamname”.
O dönemde geleneksel seyir faaliyetleri ortak bir ifade olan “lu’biyat” kavramıyla karşılanır. Bütün layihalarda kitlelere yönelik bu tür faaliyetlerde oyun ve eğlence yönü öne çıktığı ve tiyatro ile sinema bu kapsamda görüldüğü için bu kelime tercih edilir. Sinemanın bu dönemde lu’biyat yönü ağır basar. Zira sinema basın gibi kitleleri yönlendiren muhalif bir kitle iletişim aracı haline dönüşmediğinden genel bir düzenlemeyi de gerektirmemiştir. Diğer taraftan hukuki düzenlemeler açısından basından daha çok tiyatroya benzer bir seyir izlemiştir.
İlk layiha 1913 yılına aittir. 1918’e kadar süren ve belli aralıklarla çıkartılan dört farklı layiha ile karşılaşılır. Diğer bir ifadeyle tek bir layihanın belli vilayetlere gönderilerek düzenlenmesi istenir. Bu belgeden genel bir hukuki düzenlemeye dönük bir kanunname hazırlanmaya çalışıldığı görülür. İlkin 77 maddeden oluşan layiha 60 maddeye kadar düşer. Bu bir layihanın özelliklerini tam anlamıyla taşır. Sayfaların neredeyse hiçbir yeri boş bırakılmamıştır. Layiha bir nevi rapor, bir nizamnamenin yetkili kişi tarafından nihai şeklini almadan önceki hali, tasarı veya müsvedde bir kanun hazırlığı, ilgili makamdan onay almamış bir metindir. Bu anlamda daha önceki konuşmalarda üzerinde durulan 1903’teki şerait-i imtiyaziyeye de bir kanun hükmünde bakılamaz. Bireysel bir düzenlemedir çünkü. İmtiyazname ise bir sözleşmedir. İmtiyaz sahibi özel kişinin ve imtiyaz verecek idarenin iradelerinin uyuştuğunu gösteren sözleşme ve işleyişi düzenleyen bir şartname olarak iki kısımdan oluşur. O dönemin şartlarında sinema pek bilinmediğinden imtiyazname şeklinde bir düzenleme yapılmış olabilir. Zira sinema, tiyatro gibi sadece belli kişilere imtiyazname verilerek yürütülecek bir duruma sahip değildir. Bu kapsamda buna benzer başka bir belgeye de rastlanmaz. Bu imtiyazname yürürlüğe girmiş olsa bile bir sözleşmeden ibarettir.
Nizamnameler yürütme ve idareye ait konularda kamu hizmet ve devlet dairelerinin düzenine ilişkin hazırlanır. Sinema alanı biraz da dahiliye nezaretine verilen bir hizmettir. Devlet bu tür faaliyetlere kamu hizmeti gibi baktığından düzenlemeler de bir nizamname layihası olarak yapılır. Önce Şura-yı Devlet’e gönderilir, ardından Meclis-i Vükela görür ve son olarak padişaha gider. Ardından Takvîm-i Vekâyi’de ilan edilir ve yürürlüğe girer. Bu layihalardan yalnızca biri Şura-yı Devlet’e gitmiş ama bir nizamname şeklini alamamıştır.
1913 yılındaki layihanın başlığı “Alelumum Tiyatrolar, Sinemalar, Kafeşantanlar, Kafekonserler ve sair Eğlence Mahalleri Usul-ı Zabıtasına Dair Nizamname”dir. Başlıktaki nizamname ifadesi inzibati bir sorunu işaret eder. “Bu konuda denetlemeler nasıl yapılacak, düzenlemeler nasıl ilerleyecek?” şeklindeki soruların karşılığıdır. Bu, layihanın inzibati bir saikla ortaya çıktığını gösterir. Belgede üstü çizilenler çıkarıldığında geriye 62 madde kalır.
1915’teki layiha da yine Diyarbakır, Teke, Karesi, Trabzon, İçel, Sivas, Maraş, Edirne, Suriye, Kudüs, Çatalca, Kastamonu gibi yaklaşık 20 vilâyet ve mutasarrıflıklara gönderilir. Bunlar üzerindeki değişiklikleri kendi bulundukları yerin durumu açısından bildirmeleri istenir. Daha çok polis birimlerince yapılan bu çalışmalar inzibati sorunlar çerçevesinde ele alınır. En ayrıntılı cevaba Umumi Jandarma Komutanlığı’ndan gelen metinde rastlanır. 1916’da cevaplar gözden geçirilerek bir layiha daha hazırlanır ve sadarete sunulur. Bu da genel konuların değişmediği; tiyatro, sinema ve at, cambazlık ile kafeşantanlar şeklinde üç kısımdan oluşan toplam 60 maddelik bir layihadır. Bu hazırlanan layiha Şura-yı Devlet’e sunulur. 1918 tarihli metin de diğer üç layihaya benzer niteliktedir. Diğerinden farklı olarak kimin tarafından yapıldığı belli olmayan birkaç değişiklik vardır.
Bir süre sonra dahiliye nezareti işin uzadığını söyler ve yürürlüğe konulmasını talep eder. Bundan bir ay öncesinde de Avusturya, Bulgaristan, İsveç, Almanya ve Fransa gibi çeşitli devletlerden sinema konusunda mevzuatla ilgili bilgi istenir. Ancak tüm bu düzenlemelere layihalarda yer verilmez. Ayrıca bu sıralarda Tanin gibi gazetelerde sinema nizamnamesine dair yüzeysel bazı bilgilendirmelere rastlanır.
O dönemde genel bir hukuki yapıdan bahsedilemese de bazı düzenlemeler ve denetlemeler de yapılmıştır. Bunların çoğunun 1907 tarihli Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’na dayandığı ifade edilebilir. Bu layihalardaki maddeler de yine bu tür kanunlardan düzenlenmiştir. Çünkü benzer maddeleri içerirler. 1914’te de Sansür Talimatnamesi (matbaa, basın-yayın, tiyatro, sinema) vardır ve dört yıl uygulanır. Sinema ismi açıkça ifade edilmektedir burada. 1919’da bu talimatname yenilenir ama bu kez sinema ve tiyatroyu içermediği görülür. Devletin sonuna kadar da bu şekilde devam ettiği ve uygulamalarda bazı keyfiliklerin de bulunduğu söylenebilir. Ortada açık bir düzenleme ve belirsizlik varken bazı keyfiliklerin ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Programın sonunda soruları cevaplayan Ceylan, bunca düzenlemenin kanunlaşamamasının nedenleri üzerinde durdu. Sinema ve tiyatronun lu’biyat tarafının muhalif bir damara dönüşememesi ve iktidarı zorlayıcı bir hale gelememesi, ayrıca işgal yılları ve iktidarın paylaşılması gibi dönem şartlarının sinema üzerindeki etkilerinin buna yol açabileceği düşüncesini paylaştı. 1915’te Darülbedayi ile ilgili bir nizamname varsa da İstanbul’a ait özel bir bölgeyle sınırlı kalmıştır. 1923’te de Trabzon ve Erzurum eşrafının peygamber kıssalarıyla ilgili filmlere itirazıyla birlikte denetleme talebinde bulunmalarının 1932’de “Sinema Filmlerinin Kontrolüne İlişkin Talimatname” adındaki kanuna değin herhangi bir düzenlemenin bulunmadığını ortaya koyduğunu ve bu raddeye ulaşan düzenlemelerin ihtiyaç hasıl olmaması sebebiyle bir nizamname formuna ulaşmadığını da vurguladı.