Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü Üzerinden Kurumların Ortaya Çıkışı Üzerine Bir İnceleme
Medeniyet Araştırma Merkezi’nin Makâlât toplantı dizisinde Erkan Erdemir’i “Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü Üzerinden Kurumların Ortaya Çıkışı Üzerine Bir İnceleme” başlıklı makalesi ile konuk ettik. Sunuma müzakereci olarak Nihat Gümüş eşlik etti.
İlk olarak Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile nasıl çalışmaya başladığından bahseden Erdemir, çalışmanın çok uzun zamandır devam ettiğini ve bir bölümünü makaleye döktüğünü belirtiyor. Temel olarak örgüt sosyolojisi ve buna farklı epistemolojik bakışlar üzerine çalışırken gerçekliğin sosyal inşası gibi ontolojik bir mesele üzerinden devam ediyor. Peter Berger’in Gerçekliğin Sosyal İnşası kitabında “Balık Beyin Yıkama Enstitüsü” bölümünde insanların bir şeye inanarak, inandıkları şeyi belli sosyal mekanizmalar inşa ederek gerçekleştirebileceklerini görüyor. Bu düşünceyi Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabı ile bağdaştırıyor ve romanın benzer bir mekanizmadan bahsettiğini görüyor. Gerçekliğin inşası üzerinden bunu sosyal formuna ve sosyal inşasına bakılabileceğini söylüyor. Kurumların ortaya çıkışı epistemolojik bir veri olarak incelenebilinir ama burada ortaya çıkan soru kurmaca bir eser bir veri olarak kullanılabilir mi? Gerçeği anlamada bilim dünyasında romanın yeri nedir? Kurmaca metinler özellikle postmodern dönemde bir gerçeklik olarak kabul görülür ve bu çalışma da gerçeği anlayabilmek için kurgudan yararlanabileceğimizi varsayar.
İktisadın temel sorularından biri neden bazı toplumlar diğerlerinden daha gelişmiş ve daha zengin olduğudur. Bu soruya verilen üç klasik cevap vardır. Bunlar coğrafya hipotezi, kültür hipotezi ve kurumsal iktisatçılar hipotezidir. Makalede üzerinde durulan cevap kurumların bu zenginliği nasıl sağladığı ve bu kurumların ilk nasıl ortaya çıktığıdır. İktisat bilimleri bu konu üzerinde fazla bir şeyler söylemezken ilk defa kurumlar iktisat insanlarının katkısını ortaya çıkarıyorlar. Kurumların ortaya çıkışı ve yapılandırılması hususunda psikoloji ve sosyoloji disiplinlerinde çalışmalar yapılmışsa da kurumların sosyolojik çalışmaları yine eksik kalan alanlardan. Kurumların ortaya çıkışını en iyi açıklayanlar ise kurumsal kuramlardır ve bunlar aktörlerin çabalarını incelemeye yönelik çalışmalardır. Sosyal bilimlerde kurumsal dönüşümler aktörlerden kurumlara mı yoksa kurumlardan aktörlere doğru mu ilerlemiştir tartışmaları mevcuttur, bu oluşum yukarıdan aşağıya mı yoksa aşağıdan yukarıya mı ilerler? Yapılan çalışmalarda ilk aktörlerin kurumlara can verdiği yönünde bulgular mevcuttur.
Kurum mekanizması, sosyal anlamda insanların yapmak zorunda olduğu şeyleri bir zaman sonra otomatikleştirmeye ve standartlaştırmaya başlatan yapılardır, kurum bir davranış örüntüsü oluşturur. Bu örüntü içerisinde bireyler kalıplaşmış davranışları düşünmeden yapmaya başlarlar ve bu standartlaşmayı yapan da kültürdür. Kurumların üç farklı düzeyi vardır; bireysel düzlemde kurumsal pratikler, küçük kurumsal uygulamalar ve örgüt düzeyindeki formlar. Mesela bir hastane kurumu ilk ortaya çıktığı zaman bir düzeneği yoktu ama zaman içerisinde kurumsallaştı ve dünyanın her yerinde hastane kurumu belirli kalıpları hatırlatmaya başladı. Bu hastane örgütü daha sonra kurulacak yeni yapılar için bir model, form haline gelmiş oldu. Böylece sektörler oluşmuş olur ve bunlar örgüt üstü düzeyde kurumsal alanlardır.
Erdemir’in makalesinde değindiği üç farklı tartışma alanı vardır. Bunlardan ilki kurumların oluşumunda aktör mü yoksa alan mı önce geldiğidir. İkinci tartışma konusu bu kurumların arz talep yönlü mü yoksa aktörlerin ürettiği bir ihtiyaç olarak mı oluşturulmasıdır Sonuncusu ise bu kurumların bireysel aktörlerle mi yoksa kolektif aktörlerle mi oluştuğu tartışmasıdır. Kolektif aktörlerde her birey kendi üzerine düşeni yapar ve nesilden nesle bir kurum yapısı oluşur. Erdemir, bu üç tartışma çerçevesinde Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü veri alarak aktör mü yapı mı dikotomisini analiz ediyor. Erdemir bu analizleri anlayabilmek için kodlar oluşturmuş ve her bir kod üzerinden kitabı tekrar tahlil etmiş. Sonuç olarak Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde bireysel aktörlerin ön planda olduğu arz yönlü bir kurumsallaşma yapısı olduğuna kanaat getirilmiştir. Kitaptaki kurum toplumsal faydaya yönelik bir kurum değildir, aktör sorunu kendisi tanımlar. Kurumsal iş ve meşrulaştırma literatürleri ile kamuoyunu ikna etmek için lüzumsuz bir kurumu lüzumlulaştırır. Romanda da olduğu gibi bir kurum toplumun zihninde yer ettiği zaman onu değiştirmek veya yok etmek de zor olacaktır. Tanpınar modernleşme sürecinde bu tip mekanizmaların geliştiğini söyler. İnsanlar kurumlara inanırsa kurumlar gerçeklik halini alırlar.
Oturumun müzakerecisi Nihat Gümüş’ün makale hakkındaki ilk görüşü kurmaca bir metinden gerçeklik çıkarılır mı sorusu üzerine olur. Kavramların sürdürülebilirliği üzerinden kamuoyu kurumun gerekliliğine inandırılabilir. Bu kurumları ve bireyleri belirli davranış kalıplarına iter. Kitapta da halkı insan kaynakları politikaları ile inandırıyorlar ve toplumsal fayda anlamında bu roman, bir kurum nasıl olmazın bir örneğidir. Gümüş’e göre bu çalışma işletmenin farklı fonksiyonları anlamında yönetim nasıl tasarlanır, pazarlama ve üretim yönetiliri gösterir. Romanın ironik tonunu görmezden gelirsek kitaptaki enstitünün pek çok yanıyla günümüzdeki kurumların yapısını açıkladığı düşünülebilir. Yönetim bilimciler için bu kitaptan alınacak en iyi şey imaj, gerçeklik ve hikâye kurgusudur. Girişimciler için bir öykü yaratmanın ve yönetmenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.