Kiralık Konak: Kapitalizm Yükselirken Konakların Çöküşü
Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen Toplum, Mekân, Estetik başlıklı program dizisinin Ocak ayı konuğu Mustafa Özel’di. Konuşmacı sunumuna Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak adlı romanını değerlendirmeden önce romanlara dair genel bir giriş yaparak başladı. Özel’e göre modernlik, ulus, kağıt para ve romanın üst üste çakışmasından oluşan bir kurgudur. Bu üçü tarihin belli bir döneminde birbirini beslemişlerdir. Ulus, yerel hafızaların, kahramanların, mitlerin ve tanrıların unutulmasıyla küçük yapılardan büyük bir organizasyon oluşturulmasıdır. Kağıt para, modern toplumda devletin millete borçlanmasıdır. Roman ise Tanrısız ve toplumsuz yapabilen, başını göklere çevirmeyen, kendi kendine yeten bireylerin hayatlarıdır. Bu üç kurgunun baş kahramanı ise şeytandır. Eskiden şeytan (antihero, karşı kahraman, olumsuz bir tip) ilahiyatın konusuyken modern dönemde edebiyata transfer olarak kahramana dönüşür. Artık insanın ayağını kaydıran değil; onu insanlaştıran, onu dürten, düşündürten, merak ettiren bir kahramandır. Özel, bu üç kurgunun değerlendirmesini Emile Zola’nın Para, Tazı Payı ve Kadınların Cenneti; Halide Edip Adıvar’ın Sinekli Bakkal; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler; Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah veGogol’ün Ölü Canlar adlı romanlarını örnek vererek yaptı.
Özel, kapitalizm öncesi feodal aristokratik kültürün bir parçası olan konaklar üzerinden feodalizmden kapitalizme/aristokrasiden burjuvaziye geçiş dönemini okumanın önemini vurguladı: Konaklar, aristokrasinin umumi olarak çözülüşünün sembolik ifadeleridir. Konaklarda yaşayan aristokratlar, sürekli tüketici olmaları nedeniyle zamanla konakların masraflarını karşılayamayacak duruma gelir ve istemeden de olsa konaklarını satmak ya da kiraya vermek zorunda kalırlar. Konakların kiraya verilmesinin karşılığı ise geleneksel hayat düzeninin yerini yeni bir yaşam biçiminin almasıdır. Yakup Kadri’nin Kiralık Konak adlı eseri yaşam biçimindeki bu dönüşümün sosyo-kültürel ve ekonomik yönlerini anlamamıza yardımcı olur. Münhasıran konak meselesini ilk kez bir romanın konusu haline getiren Yakup Kadri, Kiralık Konak’ın iki kapağının arasında başka herhangi bir şey yazmasaydı bile yine de bu çözülüşü okumamıza olanak sağlardı.
“Naim Efendiler bu yaz Kanlıca’ya taşınmadılar. Zamanlar artık eski zamanlar değil. İki yıl için pek çok adetler değişti. Kışın konaklarda, yazın yalılarda oturan aileler gittikçe azalmaktadır. Hele, Mısırlıların üşüşmelerinden sonra Boğaziçi’nde yalısı, köşkü olup da kiraya vermekten sakınanlara ya çok zengin ya da çok hesapsız gözüyle bakılıyor” cümleleri ile başlayan Kiralık Konak, daha girişte bu çözülüşü incelikli bir şekilde yansıtır. Kiralık Konak’ın sahibi Naim Efendi, II. Abdülhamit dönemi devlet ricalindendir. Kızı Sekine Hanım’ı üretken olmayan bir adamla (Servet Bey) evlendirerek konağa içgüveysi alır. Onların da iki çocuğu olur. Bunlardan Cemil gecesini gündüzünü Beyoğlu’nda geçirirken Seniha da Avrupa’ya kaçma hayali kurar. Naim Efendi’nin damadının ve torunlarının yaşayış tarzı konağın masraflarının artmasına neden olur. Naim Efendi, masrafların artmasına rağmen konak halkının gelir getirecek herhangi bir iş yapmaması sebebiyle konağı kiraya vermek zorunda kalır. Fakat Naim Efendi konağın kiraya verileceğinin duyurulmasına razı olmaz. Kendiliğinden bir talibin çıkmasını beklerken kahyasından konağı kiralamak için gelenleri başından savmasını isteyerek kendince bir hileye başvurur.
Kiralık Konak’ın başına gelenlerin bir benzeri de İngiliz yazar Jane Austen’in İkna adlı romanında işlenir. Kellynch malikanesinin sahibi Sir Walter Elliot, karısı Lady Elliot’un ölümünden sonra malikanenin harcamalarını kontrol edemez ve malikane arazilerinin tamamını teminat göstererek borçlanır. Arazinin tamamını borçlanmasına rağmen utanç verici bulduğu için malikanesini satmayı hiç düşünmez. Malikaneyi kendinden öncekilerden aldığı şekilde kendinden sonrakilere bırakmak ister. Bunun için harcamaların daha az olacağı ve yine önemli bir insan olma vasfını koruyabileceği Londra’dan daha küçük bir yere taşınır. Fakat iş malikanenin kiraya verilmesi için duyurulmaya geldiğinde buna razı olmaz. Duyuru olmadan bir talibin çıkmasını bekler. Malikaneye deniz seferleri sırasında zengin olmuş bir amiral talip olur. Bu sefer de amiralin deniz seferlerinde hak etmeden zenginlik ve saygınlık kazandığı düşüncesiyle malikaneyi amirale kiraya vermek istemez. Çünkü amirale malikaneyi kiraya vermek Sir Walter Elliot’un değerini düşürecektir.
Bu iki konağın akıbetini benzer şekilde anlatan bir diğer eser ise Amerikalı yazar Nathainel Hawthorne’un Yedi Çatılı Ev adlı romanıdır. Pyncheon Konağı, Albay Pyncheon’un konağı gasp ettiği bir arazinin üzerine inşa etmesiyle daha yapılış aşamasında ah alan bir konaktır. Ve bu ah konakla birlikte sonraki nesillere miras kalır. Bu konağın sonu da diğerlerinden farklı değildir. Aristokrat ailenin son nesli olan Bayan Hepzibah Pyncheon masraflarını karşılayamadığı için zaten bir odasını kiraya verdiği konağın giriş katında bir bakkal dükkanı açmak zorunda kalır. Bakkalı açar ama bunun bayağı ve aşağılık bir iş olduğu düşüncesinden de kurtulamaz. Bu düşünceyle bakkalın ilk müşterisi olan çocuktan para alamaz. Diğer müşterilerden de alacağını ve vereceğini hesaplarken eli ayağına dolaşır. Akşam olduğunda dükkanda epey şey azalmıştır fakat onları karşılayacak yeteri kadar para yoktur.
Özel’e göre bu üç roman bizlere Türkiye’de ve Batı Dünyasında feodalizmden kapitalizme geçişin toplumsal yönleriyle birlikte psikolojik yönlerini de anlatan eserlerdir. Bu eserler kiralık konakların sosyal psikolojisini yansıtır. Konak sahipleri konaklarını kiraya vermek zorunda kalır fakat bunu yapmaya gönülleri yoktur. İstemedikleri sondan biraz daha kaçabilmek adına kendilerince hilelere başvururlar. Bu üç eser toplumların dönüşümüne ayak uydurmak istemeyen konak sahiplerinin sessiz direnişidir. Kiralık Konak 1921 yılında yazılmış olmasına rağmen aristokrasiden burjuvaziye geçiş dönemini tüm yönleriyle anlamamızı sağlayan bir romandır.
Daha çok soru-cevap şeklinde gerçekleşen oturumda gelen bir soru üzerine Özel, konak ahalisinin özellikle torunların akıbeti hakkında da değerlendirme yaptı. Özel torunların akıbetini, Halide Edip Adıvar’ın Sinekli Bakkal adlı romanı ve Namık Kemal’in torunu Selma Ekrem’in yazdığı Peçeye İsyan adlı anı kitapları üzerinden okudu: Bu torunların bir yüzü Batıya, diğer yüzü Doğuya bakar. Batıya bakan yüzleri neşeli, Doğuya bakan yüzleri hüzünlüdür. Ve bazı torunların Kiralık Konak’ın Seniha’sı gibi Avrupa’ya ya da Amerika’ya kaçma arzusu bulunur. Bu arzular bireysel hevesler değildir. Değişen şartlar altında torunları elde tutamayan bir medeniyetin trajedisidir.