Türk Sinema Tarihyazımına İlişkin Sorunlar
Sanat Araştırmaları Merkezi düzenli olarak gerçekleştirdiği Kırkambar Tez-Makale sunumları kapsamında Kasım ayında Barış Saydam’ı ağırladı. “Türk Sinema Tarihyazımına İlişkin Sorunlar” başlıklı programda Saydam, Marmara Üniversitesi’nde tamamlamış olduğu Türk sineması tarihine dair eserlerdeki problemli noktaları ele alan yüksek lisans tezini dinleyicilerle paylaştı.
Türkiye’de sinema tarihi yazımının öncelikle aygıtın tarihini yazmakla başladığını söyleyen Saydam, takip eden yıllarda film gösteren şirketlerin kendi tarihlerini yazdıklarını belirtti. Ardından sinemanın bir sanat olduğunu kanıtlamaya dair metinlerin de sinema tarihine dahil edilebileceği gündeme geldi. Böylelikle sinema tarihi yazımı sürecinin aygıt tarihinden sinema çevresinde oluşan “hayali cemaatler” tarihine doğru bir seyir izlediğinden bahsedildi.
Barış Saydam, Sinematek Derneği’nin Türkiye’deki uzantıları başta olmak üzere çeşitli kurumlar vasıtasıyla bir kanon oluşturulduğuna özellikle dikkat çekti. Bu kurumlar çevresinde belli filmlerin “seçkin” filmler olarak belirlenmesinden sonra çeşitli arşivlerin oluştuğunu, ardından film merkezli bir sinema tarihçiliği anlayışının yaygınlaştığını dile getirdi. Saydam, bu noktanın üzerinde dikkatle durarak “film eleştirisi” ve “sinema tarihi” konularının ayrı alanlar olduğuna değindi. Buna göre film eleştirisi, filmlerin içerikleri ile yönetmenlerini merkeze alırken sinema tarihi ise filmlerin ortaya çıktığı bağlam ile ilgilenir ve söyleme odaklanır. Ancak Türkiye’deki sinema tarihçileri, eleştiri geleneğinden geldikleri için bu iki alanın çoğu zaman iç içe geçmesiyle problemli tarih yazımı örnekleri ortaya çıkmaktadır.
Bütüncül bir sinema tarihi yazmanın öneminin yanında zorluğu konuşmanın gündemindeydi. Bununla beraber mikro tarihlerin de azımsanamayacak bir değere sahip olduğunun altını çizen konuşmacı, tezinde ele aldığı altı ayrı sinema tarihi anlatısının bu bağlamda problemlerini dile getirdi. Türkiye’de genel itibariyle tarihyazımı ideolojilerin kurbanı olduğu için, sinema tarihlerinin de bunlardan nasibini aldığını ve belirli bir görüş etrafında oluşturulan seçkilerden yola çıkılarak tarihlerin yazıldığını belirtti. “Arşivden yazılan film tarihleri her zaman kanonlar oluşturur” diyen Saydam’a göre bu tarihler bütüncül olmaktan uzak, kanonik metinler olarak kendilerini tekrar etmektedir. Buna ek olarak tarihi yazan kişinin kendi beğenilerini de merkeze almasıyla nesnellik, objektiflik ve bilimsellik iddialarının da zedeleneceğini belirterek “Sinema eleştirmeni bakış açısıyla seyirci koltuğundan bir sinema tarihi üretmek, beraberinde kendi beğenilerini insanlara dikte etmeyi de getiriyor” diyerek temel problemi dile getirdi.
Türkiye’de “Bütünsel bir sinema tarihi yazımı mümkün mü?” sorusunun ancak 1970’lerden sonra gündeme geldiğini, bunu tetikleyen dönemecin postmodernizm olduğunu dile getiren Saydam, takip eden süreçte bütünsel tarihyazımının zorluğundan dolayı artık araştırmacıların mikro-tarihlere yöneldiğini anlattı. Böylelikle sağlıklı sinema tarihi örneklerinin ancak 1990’lar sonrasında yazılmaya başladığını aktararak bu yıllarda değişen akademik profile dikkat çekti. Artık metodolojik kaygıları olan, sinemaya kuramlar bağlamında yaklaşan, sinema tarihinde seyirci deneyimlerini de önemseyen ve Türk sinemasında bir sektör olarak Yeşilçam’ın öneminin bilincinde olan araştırmacılar tarafından yeni ve daha bütünlüklü sinema tarihlerinin yazıldığına değinen Saydam, örnek olarak Savaş Arslan, Nezih Erdoğan, Dilek Kaya gibi araştırmacıların çalışmalarına işaret etti.
Son olarak kendi tez çalışmasında Ayastefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı’na dair filmi örnek bir mikro-tarih incelemesine tabi tuttuğunu anlatan konuşmacı, detaylı bir tarihsel bağlam incelemesi yaptığından ve filmin ancak bu bağlama oturtulduğunda anlam kazandığından bahsetti. Problemli olarak 1990’lara kadar yazılan sinema tarihi kitaplarında “kim, ne, nerede, ne zaman” sorularına cevap veren kronolojik ve kanonik bir yöntemin benimsendiğini hatırlatarak sağlıklı bir sinema tarihinin ancak “neden-sonuç” ilişkisi içinde olayları sorgulamakla yazılabileceğini söyledi. Kendi incelemesinde de bu noktaya özellikle dikkat ettiğini not ederek filmi neden-sonuç ilişkisi içinde dönemin siyasi, ekonomik ve ideolojik arka planında ele aldığını belirtti.
Son olarak asıl problemin kanonlar oluşturmak ve sinema tarihi yazarken bunları her defasında yeniden üretmek olduğunu hatırlatan Barış Saydam, Bordwell’den bir alıntıyla “Tekerrür eden tarih değil, tarih metinlerinin yazılış biçimidir” diyerek konuşmasını tamamladı.