Plastik Çağda Savaşı Düşünmek: Yönsüzleşmiş Savaşlar
Ertan Kardeş: “Plastik Çağ”da hukuk kuramama anının yerküredeki tüm ilişkilerde baskın bir şekilde belirleyici rol oynamaktadır. Modern savaşların simetrik yapısı ortadan kalktığında savaşlar da yönsüzleşmektedir.
Küresel Araştırmalar Merkezi ve Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin ortak olarak düzenlediği Kitap-Makale Sunumları toplantı dizisinin Mart ayı konuğu, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Doç. Dr. M. Ertan Kardeş’ti. Kardeş, 2019 Şubat ayında yayımlanan Yönsüzleşmiş Savaşlar: Politik Felsefenin Bir Sınır Meselesi Olarak Savaşa Dair başlıklı kitabı üzerinden bu zamana kadar gerçekleşen okumalarda daha az farkedilir olan hukuk alanı çevresinde bir konuşma yaptı. Konuşmasına kitabın 3 ana bölümünü özetleyerek başlayan Kardeş, “yönsüzleşmiş savaşlar” tezini J. J. Rousseau’nun hukuk fikri açısından tartışmaya açtı.
Kardeş, üç ana bölümden oluşan kitabının birinci bölümünde günümüz savaşlarını anlatan dron, çocuk asker gibi yeni figürlerin ne olduğu ve gelişme tarzını ortaya koymaya ve aynı zamanda savaş ve barışa ilişkin kavrayışların nasıl irdelenebileceğini teorik zemin etrafında tartışmaya çalıştığını belirtti. Kitabın ikinci bölümünde Machiavelli, Hobbes, Rousseau ve Hegel gibi temel politik felsefecilerden sayılabilecek düşünürlerin savaş ve savaş hukuku fikirlerini odak noktası alarak modernliği hem kendisi olarak hem de bir kriz meselesi olarak ele aldığını söyledi. Kitabın üçüncü ve son bölümünde ise tam olarak bir cevhere sahip olmayan plastik çağın yönsüzleşmiş savaşlarının karakteristiklerini ortaya koyarak politik felsefe açısından sınırlarını göstermeye çalıştığını dile getirdi.
M. Ertan Kardeş hukuk derken; fiilen, somut olarak normatifliği de olan bir hukuk kavrayışından bahsettiğini bu açıdan hukuk kavramını Hegelyen bir perspektifle ele aldığını belirtti. Ancak plastik çağın getirilerinden birinin varolan yasaların yasallığı varken normatifliğinin tartışılabilir olduğunu vurgulayan Kardeş, yasaların vazedilmesinin fiiliyattan uzak hale gelmesi ve fiilen hukukun kendisinin norm tutmamaya başlamasının sonucu olarak yönsüzleşmenin ortaya çıktığını belirtti. J. J. Rousseau’nun Savaş Hukukunun İlkeleri adlı yarım kalmış yapıtı merkezinde hukuk fikrini ele alacağını belirten M. Ertan Kardeş, Rousseau’nun savaş yapma tarzlarıyla içteki politik kuruluşlar arasında bir ilgi kurduğunu söyledi. Bu içerisi-dışarısı geriliminin Rousseau’da, dışarıdaki düşmanlık figürleriyle olan ilişkinin içerideki politik kuruluştan bağımsız düşünülemeyeceği üzerine kurulu olduğunu belirten M. Ertan Kardeş, Rousseau’nun antropolojik argümanla savaşı inşa etmeye çalışan tezlere getirdiği karşı argümantasyonları sundu.
Kardeş, Rousseau’da savaş hukukunu beş iddia üzerinden özetlediğini söyleyerek bu iddiaları açıkladı: İlk olarak Rousseau’nun, savaş, savaş hali ve savaş hukukunu ayrıştırmakta olduğunu belirten Kardeş, savaşın insanlar arasında doğal olarak ortaya çıkmadığını ve dolayısıyla her tür çatışma haline savaş adının verilemeyeceğini söyleyerek ikinci ve üçüncü iddiayı güçlendirdi. Bu bağlamda savaşın doğal değil sivil duruma ait olduğunu dolayısıyla devletlerin her zaman için savaşta fail olduğunu bildirerek ikinci iddiayı ortaya koydu. Bu durumda savaş ve savaşa ilişkin duyguların da doğal olmadığı çıkarımında bulunarak üçüncü iddiayı belirtmiş oldu. Savaşın bizzat sivil durum içerisinde devletlerin birbirine ilanı sonucu amacının düşmanı alt etme üzerine kurulu olarak karşımıza çıktığını dolayısıyla bu amacın savaşın hukuki çerçevesini kurduğunu söyleyerek dördüncü iddiayı ortaya koymuş oldu. Beşinci ve son iddia olarak ise savaş, alt edilen düşmanı köleleştirme, öldürme gibi yetkiler vermez diyerek savaş sırasında kazanmak için düşmanın öldürülebileceğini ancak öldürmek için öldürmenin savaş hukukunun bir parçası olmadığını belirtti.
Rousseau’nun “hakiki bir savaş” (guerre véritable) ifadesini de değerlendiren M. Ertan Kardeş, Rousseau’nun savaşı hakiki olarak değerlendirirken savaşın esas karakterinin ise bir muharip devletin diğer muharip devlete savaş ilan ettiği gerçeğinin başlattığını belirtti. Kardeş, Rousseau’nun savaş hukuku bağlamında savaşta hukuk kuran iki şey belirledi: Muhatap tarafların birbirini tanıması ve politik birlik için en temel arzu olarak karşımıza çıkan, birbirini tanıyan tarafların kendi içlerinde kendilerini koruma arzusu. Bu şekilde simetrik bir durumun ortaya çıktığını belirten Kardeş, simetrinin kaybedilmesiyle yönsüzleşmenin başladığını söyledi.
Haydut ve devlet ikilemine de değinen M. Ertan Kardeş, eylemin yasal olup olmayacağını eylemin kendisinin belirlediğini ve haydutluk eylemini tanımlayan şeyin de hukuk eyleminin faili değil bizzat fiilin kendisi olduğunu belirtti. Yani, o fiil eğer haydutluk içeren bir fiilse devlet de yapsa devletin de haydut olduğunu söyleyerek Rousseau’nun savaş hukukuna ilişkin önemli bir noktasına değinmiş oldu. Son olarak Ertan Kardeş, bu “Plastik Çağ”da hukuk kuramama anının yerküredeki tüm ilişkilerde baskın bir şekilde belirleyici rol oynadığını belirtti. Politik olana en has alan olan savaşın neredeyse politik olandan arındırılmış halde devletsizleştirilmiş bir biçimde bugün sürmekte olduğunu söyleyen Kardeş, konuşmasını bitirirken dinleyicilere şu soruyu yöneltti: O zaman insanlıktan çıkarılan düşmanın dronlarla imha edildiği bir dünyanın daha uygar olduğunu söyleyecek yeterli argümanımız var mıdır?
Çilem Çağrı Çınar
Anlaşılması zor bir alanda bu kadar anlaşılır bir üslubu bize sunduğu için kendisine ve hocasına çok teşekkür ederiz. Daha nice yazıları büyük bir keyifle okumak dileğiyle.