II. Meşrutiyet Döneminde Kadıköy’de Gündelik Hayat ve Sayfiye Kültürü
“Kadıköy küçük bir köy iken önce banliyöleşmiş, zamanla sayfiye kültürüyle iç içe gelişimini sürdüren bir semt olmuştur. Şehirleşmenin belirgin unsurlarını ise 1930’larda kazanmıştır. Lüks tüketim, moda, eğlence, sanat, tiyatro, sinema ele alınan dönemde Kadıköy’de gündelik hayatın ön plana çıkan unsurlarıdır.”
Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin düzenlemiş olduğu Tez-Makale sunumları çerçevesinde 27 Eylül 2018 tarihinde Doç. Dr. Alim Arlı denetiminde tamamladığı teziyle Havva Yılmaz’ı dinledik.
Osmanlı modernleşmesini İstanbul tarihi bağlamında çalışmak isteyen Yılmaz, araştırmasını sağlam bir teorik çerçeveye oturtup İstanbul’da 1930’lu yıllara kadar gerçekleşen değişim/dönüşümlerin kaynağına gitmeyi hedeflemiş. II. Meşrutiyet dönemi hem hareketli yapısı hem de birçok yeniliğin ortaya çıktığı ve yaşandığı bir süreç olması nedeniyle tezin tarihsel sınırlarını oluşturmuş. Bu dönemde Kadıköy’de gündelik hayat, sayfiye kültürüyle iç içedir. Tezde Kadıköy’de gündelik hayat ve şehirleşme bir arada incelenerek semtin o dönemki toplumsal krokisi çizilmiştir.
Kadıköy’de hareketlilik Lale Devri’nden itibaren görülmeye başlamış ve mesire alanı olarak kullanımı yine bu süreçte yaygınlaşmıştır. Ancak bölgede asıl değişme 1850’lerden sonra yaşanmıştır. Haydarpaşa-İzmit tren yolunun inşası, Şirket-i Hayriye vapur seferlerinin başlaması, belediyecilik alanındaki gelişmeler değişimi etkileyen unsurlar olmuştur. Sosyo-ekonomik dönüşümün de belirginleşmesiyle Kadiköy idari anlamda semt olarak anılmaya başlamıştır. Tanzimat sonrası yaşanan hareketlilik semti de etkilemiş ve mimari yeniliklerin görülmesine neden olmuştur. Selimiye Kışlası Kadıköy’ün sosyal dokusunu doğrudan etkilerken, Haydarpaşa Askeri Hastanesi ve Mekteb-i Tıbbiye binaları da sembolik mimari yapılar olarak ön plana çıkmıştır. İdari yapıların görünür olmasıyla devlet, kurumlarıyla buradaki varlığını hissettirmiştir.
1900’lere gelindiğinde daha dinamik bir Kadıköy’le karşılaşılmaktadır. Savaşlar ve yangınlar nedeniyle nüfusu artan semt daha dinamik bir kisveye bürünmüştür. Ulaşım imkânlarının artması da nüfus artışını tetikleyen bir unsur olmuştur. Demografik dağılım da çeşitlenmiş, semt kozmopolitleşmiş, Kadıköy hem sosyalleşme imkânlarının çoğaldığı hem de kültürel faaliyetlerin yoğunlaştığı ve yaşandığı bir yer olmuştur.
Yılmaz’ın tezinde özellikle değerlendirmeye çalıştığı İstanbul’daki kökü Bizans’a kadar uzanan sayfiye kültürüdür. Sayfiye aslında saraylıların ve toplumun elit kısmının daha çok yaz aylarında şehrin kalabalığından uzaklaşmak için uyguladıkları bir pratiktir. Osmanlılarda da bu uygulamanın birtakım prosedürlerle yapıldığı görülmektedir. 18. yüzyıldan itibaren ise bu pratik değişmeye başlamıştır çünkü orta sınıf kendini göstermeye başlamıştır. 19. yüzyılla birlikte sayfiye elit pratiği olmaktan çıkıp popülerleşmeye başlamıştır. Yılmaz sayfiyenin Osmanlılar’da orta sınıfın ortaya çıkışı ve sosyal değişim pratikleri üzerindeki etkisinin müstakil bir bahis olarak ele alınması gerektiğini belirtti.
Saraydan gelecek izni beklemeden sayfiyeye gitmek Tanzimat’ın ilanından sonra mümkün olmuştur. Sayfiye kültürünün önemli unsurları olan yazlık köşklerde de mimari değişiklikler gözlemlenmiştir. Alafranga eşya ve aletlerin kullanımı bu dönemde hayli yaygınlaşmıştır. Bu dönemde Boğaziçi sayfiyelerinden sıkılan kitle de Kadıköy’e yönelmiştir. Yılmaz, Kadıköy’ün ve sayfiye kültürünün popülerleşmesinin birbiriyle senkronik bir şekilde gelişen olgular olduğu yorumunun yapılabileceğini düşünüyor.
Peki sayfiye kültürü Kadıköy’de gündelik hayat bağlamında nasıl değerlendirilebilir? Ulaşımın kolaylaşmasıyla artan Kadıköy nüfusunun önemli bir kısmı gündelik hayatı doğrudan etkileyen köşk ve konak sahibi paşalar ve Osmanlı bürokratlarıdır. Seçkinlerin ve orta sınıfın varlığı Kadıköy’de değişimi beraberinde getirmiştir. Bu köşklerdeki yaşayış biçimleri sayfiye kültürüne ve gündelik hayata etki etmiştir. Eski ve yeni yaşayış tarzı bu köşklerde bir aradadır. Haremlik ve selamlık kısımlarıyla geleneksel mekân ayrımını içselleştiren bir köşkte yılbaşı kutlanması görmek mümkün. Köşklerin bir kısmında ise Levanten aileler oturuyor. Bu ailelerinin yaşayış biçimleri köşklerin içinden dışarıya taşıyor. Farklı deniz sporları, tenis, kriket tarzı sporlar ve yat kültürü genellikle bu aileler aracılığıyla Kadıköy’e geliyor. Kadıköylüler o dönemde ilk defa karşılaştıkları bu pratiklere ilgi gösteriyorlar. Bunlar daha sonra çayırlar ve mesire yerleri aracılığı ile popülerleşiyor.
Özetle, Kadıköy küçük bir köy iken önce banliyöleşmiş, zamanla sayfiye kültürüyle iç içe gelişimini sürdüren bir semt olmuştur. Şehirleşmenin belirgin unsurlarını ise 1930’larda kazanmıştır. Lüks tüketim, moda, eğlence, sanat, tiyatro, sinema ele alınan dönemde Kadıköy’de gündelik hayatın ön plana çıkan unsurlarıdır. Köşklerde düzenlenen meclisler, mesire alanlarında düzenlenen piknikler, yürüyüşler ve sahilde müzik icrasıyla renkli bir gündelik hayat vardır. Plaj kültürünün öncülü kabul edilen deniz hamamları da önemlidir. O dönemde ilk örnekleri görülen deniz hamamlarını kadınlar ve erkekler ayrı ayrı kullanıyorlar. Başlangıçta kıyafetler ve prosedürler klasik hamamlardaki gibi işliyor fakat zamanla değişiyor.
Yılmaz, sunumunun sonunda Kadıköy’ün Osmanlı modernleşmesi açısından sayfiye kültürüyle birlikte çok kritik ve önemli bir yerde oturduğunu ve incelediği dönemde yaşanan değişimin konuyu aydınlatmak için üzerinde durulması gereken bir sürece tekabül ettiğini göstermeye çalıştığını belirtti.