“Entelektüel Göçebe”: Prof. Dr. Kemal H. Karpat (1926-2019)
“Karpat hayata hep iyimser bakmıştır. Kendisiyle barışıktır. Temel meselesi ülkesinin sorunlarını düşünmek ve bu çerçevede araştırmalar yapmak olmuştur.”
2019 yılının baharıydı. İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi’nin meşhur kişisel koleksiyonlarına bir yenisi daha eklenmek üzereydi. Talat Halman’ın kütüphanesi ve özel arşivinin büyük bölümü Amerika’daydı ve bunların Türkiye’ye getirilip bir kuruma, hususen bir üniversiteye bağışlanması söz konusuydu. Bunun için öne çıkan yerlerden birisi de Şehir Üniversitesi olmuş ve uzun sayılabilecek bir araştırma-inceleme-müzakere faslından sonra bu güzel adım atılmıştı. Süreci Halman’ın kütüphanesini emanet ettiği değerli Jayne L.Warner hanım ve sevgili Engin Deniz Akarlı hocamız yürütüyor, biz de onlara destek oluyorduk. Zamanla Jayne hanımla dost olduk. Samimi ve kadirşinas Jayne Hanım hazırladığı o nefis Halman biyografisini imzalama nezaketini de ihmal etmedi: Turkish Nomad: Talat S. Halman – An Intellectual Journey. [1]
Aynı güzel günler, aldığımız bir haberle bizim için değişmiş, hüzün günlerine dönmüştü. Sevgili Kemal Karpat hocamızı kaybetmiştik. Defin-tören işlerinden sonra merhum hocamızla ilgili başta Şehir Üniversitesi’nde olmak üzere çeşitli anma programları yapılmaya başladı. Bunlardan birine de İstanbul İl Kültür Müdürlüğü ev sahipliği yapmıştı. Ne tevafuktur ki o tarihten iki yıl sonra kaybedeceğimiz sevgili Mehmet Genç hocamız da o programda konuşmacıydı ve nefis bir Karpat portresi çizmişti. O toplantıya giderken odada oturmuş ne konuşacağımı düşünüyordum. Masanın üzerinde işte bu Talat Halman biyografisi vardı. Ve bir anda başlık canlandı ve yerinden kalkarak zihnime oturdu. Karpat’ı bu kadar güzel anlatan başka bir kavram çifti olamazdı; “göçebe” ve “entelektüel”; Entelektüel Göçebe.
Evet, aylardan Şubat. [2] Karpat Hoca aramızdan ayrılalı tam üç yıl olmuş. Yaklaşık bir asırlık ömür 20 Şubat 2019 tarihinde tükenmiş ve 25 Şubat’ta onu toprağa vermiştik. Zaman su gibi akıp gitmiş. İstedim ki hocayı bir yazıyla da olsa hatırlayalım, dostlarının hatırlamasına vesile olalım. İşte bu vesileyle kaleme aldığım bu yazıya da o toplantıda kullandığım Entelektüel Göçebe başlığını koymayı uygun buldum.
Prof. Dr. Kemal Karpat’ın vefatından sonra çok sayıda yazı yayınlandı, toplantı yapıldı. Muhammet Nergis bunların güzel bir dökümünü yaptı: Prof. Dr. Kemal Karpat: Vefatının Arkasından Yazılanlar. [3] Erken sayılabilecek bu derlemeden sonra da elbette yeni yazılar yayınlandı. Faydalı olması bakımından, akademik biyografisini öne çıkaran bir değerlendirme olarak Deniz Balgamış ve Alim Arlı’nın birlikte kaleme aldıkları yazı zikre değer: Kemal H. Karpat (1923-2019). [4]
Aslında Karpat’ın hayatı ve eserleri üzerine daha derinlemesine bir bakışa ihtiyaç duyulacak olursa onu anlatan şu iki çalışmayı anmadan geçmek olmaz. Bunlardan birincisi, 2008 yılında yayınlanan ve Emin Tanrıyar’ın hazırladığı bir nehir söyleşidir: Dağı Delen Irmak Kemal H. Karpat Kitabı. [5] İkincisi ise öğrencileri Kaan Durukan, Robert W. Zens ve Akile Zorlu Durukan’ın hocalarının sağlığında hazırladıkları bir armağan kitabı: Hoca, ‘Allame, Puits de Science: Essays in Honor of Kemal H. Karpat. [6] Kitap İngilizce baskısından bir yıl sonra İlknur Güzel tarafından Türkçeye çevrilmiş ve Alfa Yayınları arasında çıkmıştır: Karpat: Koca Bir Çınar. [7] Bu çalışmada yer alan bir makalede Karpat’ın eserleri Kaan Durukan tarafından yetkin bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Sözünü ettiğimiz bu kitap, Karpat’ın ölümünün birinci seneyi devriyesi de vesile kılınarak yeniden ve bu sefer Timaş Yayınları’ndan çıkmış ve Kaan Durukan’ın yerinde adlandırmasıyla Denize Kavuşan Irmak [8] başlığıyla yayınlanmıştır.
Kemal Karpat gerçekten de bir göçebeydi, belki muhacir de diyebiliriz. Bir zamanlar Osmanlı toprağı olan Dobruca’da doğdu ve eğitimi için anavatan diye adlandırdığı İstanbul’a geldi. Oradan yeni bir gurbete, Amerika’ya gitti. Aslına bakılacak olursa ne tam olarak Romanya’dan kopabildi, ne Türkiye’yi bırakabildi ve ne de Amerika’ya yerleşebildi. Babadağ’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Ankara’ya, New York’tan Madison’a dolaştı durdu. Özetle bir göçebe hayatıydı onunkisi. O hep dağın arkasını merak ediyordu. Bu merak, tecessüs onun bu özelliğinde belirgin bir amil olmuştu. Öyle olmasaydı hiç görmediği, bilmediği bir şehre lise okumaya gelmeye cesaret edebilir miydi? Ya da üniversiteyi bitirdikten sonra tek kelime İngilizce bilmeden Amerika’ya gitmeye?
Yukarıda da zikrettim, kendini İstanbul’da bir muhacir gibi görüyordu. Ömrünün büyük bir kısmını geçirdiği Amerika ise onun için hep gurbetti. Bu konuda şöyle diyecekti: “Biz nereye gitsek yabancı muamelesi gördük. Romanya’da bizi Türk diye aşağıladılar, buraya geldik, Romanyalısın sen, hakiki Türk değilsin dediler. Sadece okulda değil, günlük hayatta da bu tür aşağılamalara maruz kaldık”. [9]
Kemal Karpat’ın kendi yaşamöyküsündeki bu nokta yıllar sonra onun neden göç çalışmalarına yöneldiğinin bir nedeni olarak da ele alınabilir. Nitekim nüfus, göç, göçmen meseleleri üzerine yoğunlaşmasının önemli çıktıları olmuş, bu minvalde Ottoman Population, The Gecekondu gibi muhalled eserleri kaleme almıştır. Ayrıca “Osmanlıdan Günümüze Etnik Yapı ve Göçler”gibi makalelerinden derlenmiş benzer çalışmaları da bunlara ekleyebiliriz. Bu kitabın birinci bölümünde yer verdiği “göç nedir” başlığı altında, bir metafor olarak Hz. Adem ve Hz. Havva’nın Cennetten yeryüzüne gönderilişini insanoğlunun ilk göçü ve Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini de göçün nasılı ve niçinini anlamak için bir milat olduğunu vurgulayarak meselenin önemine dikkat çekmiştir. Ahir ömründe, daha evvel bağışladığı kütüphanesinin dışında, kişisel arşivini de Şehir Üniversitesi’ne bağışlarken tek şartı bir göç araştırmaları merkezi kurulmasıydı. Tek başına bu şart dahi onun bu meseleyi ne kadar önemsediğinin bir göstereni olarak okunabilir. Bu arada üniversite bu merkezi kurmuş, merkezin adını da Kemal Karpat Göç Araştırmaları Merkezi olarak tanımlamıştı. Hoca merhum merkezin açılışını yapmak üzere Türkiye’ye gelecekti ama maalesef ömrü vefa etmedi.
Karpat bir entelektüel idi. Onun en önemli özelliklerinden biri tek bir ilmi disipline mensup olmayışıydı. Bir başka ifadeyle hem multidisipliner hem de interdisipliner bir donanıma sahipti. Yani onu salt tarihçi olarak adlandırmak eksik olurdu. Elbette tarihçiydi, ama araştırmaları ve ürettikleri hesaba katıldığında bir yönüyle siyaset bilimci, bir yönüyle sosyolog, bir yönüyle de iktisat tarihçisi olarak adlandırmak pekala mümkündü. İslamın Siyasallaşması ile tarihçi, Osmanlı Nüfusu ile iktisat tarihçisi / demograf, Gecekondu ile sosyolog, Türk Demokrasi Tarihi ile siyaset bilimci kimliğiyle karşımıza çıktığını görmek mümkündür.
Karpat’ın sosyal bilimci ve tarihçi kimliğinde ayırdedici iki özelliğini bilhassa vurgulamak isterim. Bunlardan ilki çalışmalarının kronolojik seyrinde gözlenebilir: Hoca master, doktora gibi erken dönem çalışmalarında daha ziyade siyaset ve sosyoloji merkezli metinler kaleme almıştır. Tarih odaklı çalışmaları ise daha geç dönemine tekabül etmektedir. Tekrar etmek gerekirse akademik serüveninde siyaset ve sosyolojiden tarihe doğru bir seyir izlemiştir. İkinci özellik ise çalıştığı dönemlerin seyrinde göze çarpar: Hocanın araştırmaları, çoğu tarihçide olduğu gibi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e doğru değil Cumhuriyet’ten Osmanlı’ya doğru seyretmiştir. Erken Cumhuriyet’ten Meşrutiyet’e, Meşrutiyet’ten Tanzimat’a giden bir akademik yöneliş.
Karpat’ın çalışmaları çığır açıcı çalışmalardır. Çalışmalarına baktığımızda bir kavram çifti öne çıkmaktadır. Bunlardan biri kimlik diğeri ise ideolojidir. Dönem olarak Osmanlı’yı ve Cumhuriyet’i, bölge olarak Anadolu ve Balkanları yazarken hep bir kimlik üzerine durmuş, bu kimlik her daim Türk kimliği olmuştur. Fakat hemen arkasından bu kimliğin etnik bir kimlik olmadığını, yani içinde Türk’ünü, Arab’ını, Kürd’ünü, Laz’ını, Çerkez’ini vs. toplayan bir üst kimlik olduğunu ifade etmiştir. İkincisi ise hem kavram olarak tanımlaması zor hem de kimi önyargılarla yanlış anlamalara sebebiyet verebilecek sorunlu bir kavram olan ideoloji. Bir genel tanımlamayla Karpat kimlik noktasında Türk’e vurgu yaparken ideoloji noktasında ise İslam’a vurgu yapmaktadır. Bu kimlik ve ideolojiyi bir arada tutarak bir terkibe gitmiştir.
Hoca için muhacir olmanın getirdiği zorluklardan bahsettik ama bunun akademik ve entelektüel olarak bir artı dışsallığının olduğunu da vurgulamak gerekir. Hoca memleketinde Romenlerden Ruslara, Don Kazaklarından Bulgarlara farklı milletleri ve dilleri tanıma ve öğrenme imkanı buldu. Romence onun bir çeşit anadili gibiydi ve gelecekte İngilizce ve Fransızca öğrenmesinde bu Latince arka planın büyük rolü oldu. Öte taraftan Kırım Türkçesi vasıtasıyla Orta Asya Türk devletlerinin dillerine vakıf olabildi. Bütün bunlar tabiatıyla onun entelektüel kimliğini besledi.
Kemal Karpat’ın bıraktığı miras onun yaşamıyla ilgilidir. Onun hayatı ve eserleri arasında ciddi bir senkronizasyon vardır. Karpat hayata hep iyimser bakmıştır. Kendisiyle barışıktır. Temel meselesi ülkesinin sorunlarını düşünmek ve bu çerçevede araştırmalar yapmak olmuştur. Türk insanının, Türkiye toplumunun hangi değişimleri geçirdiği, muhtemel ne tür değişiklikler geçireceği hususu en fazla kafa yorduğu noktayı nazar olmuştur. Yaptığı araştırmaların, başka bir deyişle ürettiği bilginin sosyalleşmesini çok önemsemiş ve bunları üçüncü kişililerle paylaşmıştır. O nedenle onun hem akademik hayatta hem de akademi dışında beşeri münasebetleri çok zengin ve çeşitli olmuştur.
Detaylarını başka bir yazıda ele almak üzere Karpat’ın Türkiye’de yeterince bilinmemesi, tanınmaması konusuna da birkaç cümle ile değinmemek olmaz. Her şeyden önce bu yeterince bilinmeme, tanınmama hali çok doğal, çok masum bir durum değildir. Karpat’ın eserlerinin uzun yıllar Türkçede yayınlanmaması, çevirilerinin yapılmaması tesadüfle açıklanamaz. Elbette hocanın yurtdışında yaşaması, ağırlıklı olarak İngilizce olmak üzere Türkçe dışı dillerde yazması yabana atılamayacak bir etmendir. Ancak asıl sebep onun tez ve yaklaşımlarının Türkiye’deki yerleşik ve hakim paradigmayla çok da bağdaşabilecek türden olmamasıydı ki eserlerinin hızlı bir şekilde çevrilmeye başlanması ve külliyatının yayınlanması bu şartların görece değişmiş olmasından bağımsız ele alınamaz. Bu konuda İmge Yayınları’nın cesaret verici öncülüğünü burada hatırla(t)mak gerekir. Bugün artık bu tartışmayı geride bırakıp onun yazdıklarını iyi okumak, doğru anlamak ve sıkı kritik etmek onun akademik ve entelektüel mirasını yaşatmak için yapılabilecek en doğru iş olmalıdır.
Yazımıza merhum hocamızın Dağı Delen Irmak’ın başına yazdığı satırlarıyla son verelim:
“İnsanlar denize doğru akan nehirlere benzerler. Nehir gibi belirli mecralardan yürürler, yaşarlar ve bir yerde sonsuz denizlere erişirler. Ama bazıları herkesin gittiği yolu bırakıp başka yoldan yürümek ister. Nehirlerde de bazen ayrılan, kendi yolunu arayan ırmaklar vardır. Kendi yolunu açar ve akar gider ırmak, dağlara, tepelere çarpıncaya dek… Sonra dağı kucaklayarak, öperek etrafında dolaşır ve sonra denize akar, gider.
Ama bazen de inatlaşır dağla; kayaları oyar, dağı delip kendisinin açtığı yoldan türkü söyleyerek akar, gider ve aynı denize kavuşur. Ama dağı delmiştir…
Bazı insanlar da kalbinde, zihninde ne yaptığını bilmeden ama onların gücüne boyun eğerek yeni yollar arar. Denizler, kıtalar, kurak çöller aşar, hep yürür, ömürler yaşar, kısa hayat boyunca. Engellere çarpar, sendeler, yıkılır ama sonra tekrar toparlanarak yoluna koyulur. Taa denize ulaşıncaya kadar.
Tıpkı “dağı delen ırmak” gibi…”
Vefatının üçüncü seneyi devriyesinde hocamızı rahmet ve minnetle anıyorum.
Ruhu şad olsun…
[1] I. B. Taurus, 2017.
[2] Bu metin 25 Şubat 2022 tarihinde kaleme alınmıştır.
[3] 4 Mart 2019. Bkz. https://www.academia.edu/49067029/Prof_Dr_Kemal_Karpat_Vefat%C4%B1n%C4%B1n_Ard%C4%B1ndan_Yaz%C4%B1lanlar
[4] Osmanlı Araştırmaları / The Journal of Ottoman Studies, LV, (2020), s. 343-354.
[5] Kemal Karpat, Dağı Delen Irmak, (Söyleşi Emin Tanrıyar:), İstanbul: İmge Kitabevi, 2008.
[6] Akile & Kaan Durukan, Robert W. Zens – Zorlu, Hoca Allame, Puits de Science: Essays in Honor of Kemal H. Karpat, İstanbul: ISIS, 2010.
[7] Akile & Kaan Durukan, Robert W. Zens – Zorlu, Karpat Koca Bir Çınar – Kemal Karpat’a Armağan, İstanbul: Alfa Yayınları,
[8] Akile & Kaan Durukan, Robert W. Zens – Zorlu, Denize Kavuşan Irmak – Kemal Karpat Armağanı, İstanbul: TimaşYayınları,
[9] Kemal Karpat, Dağı Delen Irmak, s. 129.