Osmanlı ve Cumhuriyet İstanbul’unda Bir Hafıza Mekânı: Kırmızı Konak
“Bakım ve onarım gerektiren tarihi yapıları ihya etmek yerine, otopark yapmak aslında İstanbul’un hafıza mekânlarının birçoğunun başına gelen tanıdık hadiselerden biri. Belki de yüzyıl sonra şehrin hafıza mekanları olarak otoparkları konuşacağız kim bilir!”
Fransız tarihçi Pierre Nora, Türkçeye Hafıza Mekânları olarak çevrilen çalışmasında, hafızanın mekânsal olarak kurgulandığını ve ulusal hafızanın mekânlar aracılığıyla oluşturulduğunusöyler. Nora’nın, hafıza mekânları olarak isimlendirdiği önemli buluşma yerleri; toplumsal ve kültürel belleğin taşıyıcısı olan, kolektif düşüncenin temsil edildiği mekânlardır. Bu mekânların tarihi, psikolojik, etnografik, siyasi ve edebi boyutları vardır. [1] Nora’ya göre hafıza mekânları yalnızca somut öğelerle sınırlı değildir. Soy, ırk, din gibi düşünsel öğeler ile müzeler, arşivler, mezarlıklar, koleksiyonlar, bayramlar, yıldönümleri, anıtlar, kutsal yerler, dernekler, anlaşma tutanakları, semboller gibi somut öğeler bir ulusun hafıza mekânları olarak düşünülebilir. Tüm bu öğeler zamanla toplumsal ve kültürel bellekte belirli bir anlamı ifade eder hale gelir ve kolektif hafızanın oluşumunda önemli bir rol oynar.
Hafıza ve tarih arasındaki ilişkiye dair farklı yaklaşımı ve “kolektif hafıza” üzerine çalışmaları ile tanınan Fransız sosyolog Maurice Halbwachs ise hafızanın toplumsal boyutuna dikkat çeker ve belleğin tamamen toplumsal koşullara bağlı olduğunu, hatırlamanın olabilmesi için sosyal çevrenin şart olduğunu belirtir. Halbwachs, toplumu bellek ve hatırlamanın öznesi olarak kabul eder. [2] Bu denklemde mekân da toplum, grup ve kişi ile birlikte hatırlamanın önemli parçalarından biridir. Mekân, hatırlama kültüründe, toplumsal ve kültürel bellek pekiştirmelerinde önemli bir araçtır. Mekânlar bir bakıma kültürel belleğin topoğrafik metinleridir. [3]
Bugün fiziki olarak kent mekânında var olmasa da kültürel ve kolektif bellekte yaşamaya devam eden, Osmanlı ve Cumhuriyet İstanbul’unun önemli mekânlarından biri olan; Cağaloğlu’nda Türk Ocağı Caddesi ile Şeref Efendi Sokak’ın kesiştiği köşede yer alan üç katlı ahşap bina, son dönem Osmanlı siyaset ve kültür tarihi açısından olduğu kadar Cumhuriyet dönemi Türkiye basın ve yayın tarihi açısından da önemli bir hafıza mekânıdır. Kırmızı Konak, Pembe Konak, Kızıl Konak, Merkezi Umumi isimleri ile anılan yapı, üç devirde üç farklı ideolojinin temsil edildiği bir mekândır. Konak, 1860’lardan başlayarak, tamamen yıkılıp arsasının otoparka çevrildiği 2019 yılına kadar iktidarı elinde bulunduran kişi ve kurumlar ile iktidara yakın elitlerin mülkiyetinde olmuştur. Dönem değiştikçe / siyasi iktidar el değiştirdikçe yapının kent mekânında taşıdığı fonksiyon da değişime uğramış, kamusal imajı ve toplumsal bellekte hatırlanma ve algılanma biçimi her dönemde yeniden üretilmiştir.
“Güzelliği ve batılı tarzda mimarisi ile ünlenen konak, aynı zamanda doğudan ve batıdan yerli ve yabancı pek çok konuğun ağırlandığı, Ebuziyya’nın tarifiyle tam bir ‘Encümen-i Daniş’tir.”
“Paşa Konağı”’ndan Otopark’a
Konağın kim tarafından ve kaç yılında inşa edildiği bilinmiyor. Kaynakların büyük bir çoğunluğunda Tanzimat döneminin ünlü Maarif Nazırı Münif Mehmed Paşa, konağın ilk sahibi [4] olarak zikredilir. Eğitimci, yayıncı ve gazeteci kimlikleri ile de tanınan Münif Mehmed Paşa, konağı 1860’ların başında satın almış mimarisine ise nerdeyse hiç dokunmamıştır. Yalnızca konağın pencerelerindeki kafesleri söktürüp yerine panjur taktırmıştır. Öyle ki bu küçük değişiklik nedeniyle konak, o yıllarda çevredeki diğer hane sahipleri tarafından “Frenk Evi” nitelemesine maruz kalır. Ebuzziya Tevfik, “konağın şekil ve üslup olarak çevresindeki diğer yapılara hiç benzemediğini, etrafını saran harap ve köhne binaların komşuluk yükünü çekmek mecburiyetinde kaldığını” söyler. [5] Konağa “Frenk Evi” yakıştırması yapılmasının bir başka sebebi de girişte doldurulmuş bir ayının bulunmasıdır. Genellikle bir kanadı açık kapıdan içeri bakıldığında rahatlıkla görülebilen, taşlıkta iki ayağı üzerine dikili bulunan doldurulmuş ayı, o yıllarda mahalledeki çocukların da en büyük merakı olmuştur. [6]
Güzelliği ve batılı tarzda mimarisi ile ünlenen konak, aynı zamanda doğudan ve batıdan yerli ve yabancı pek çok konuğun ağırlandığı, Ebuziyya’nın tarifiyle tam bir “Encümen-i Daniş”’tir. [7] Konak’taki sohbetlere devam edenler arasında; Buharalı Şeyh Süleyman, Hoca Tahsin, Ebuzziya Tevfik, Sava Paşa, Turhan Bey, Rüstem Paşa ve Marukizade Cafer Bey gibi ünlü isimlerin yanı sıra yabancı konuklardan Schneider Efendi ve onun kız kardeşi Belle Helene de bulunur. [8] Bilindiği üzere 19. yüzyılın önemli ilim ve kültür mahfillerinden biri paşa konaklarıdır. Şairlerin ve aydınların buluştuğu, devrin güncel meselelerinin konuşulduğu, fikri ve edebi tartışmaların yapıldığı bu mekânlar 19. yüzyıl kültür üretiminin gerçekleştiği mekânlardır. Münif Paşa Konağı da o dönemin ünlü kültür mahfillerinden biridir. [9]
Konak, II. Meşrutiyet’in ilanının ardından İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin genel merkezi olur ve Münif Paşa buradan Süleymaniye’deki konağına taşınır. [10] Paşa hala hayattayken konağın cemiyetin mülkiyetine nasıl geçtiği bilinmiyor. Bir diğer belirsizlik de cemiyetin kesin olarak hangi tarihte konağa taşındığı meselesidir. Mevcut literatürde Kırmızı Konak için 1908-1918 yılları arasında devletin fiili yönetim merkezi ifadesi yer alır. Şevket Süreyya Aydemir, İttihat ve Terakki’nin buraya taşınmadan evvel yine aynı bölgede Arif ya da Arifi Paşa Konağı’nı merkez olarak kullandığını, daha sonra buraya taşındığını belirtir. Konağın müdavimlerinden Ali Nuri Dilmeç’in Beyoğlu gazetesinde aktardıklarından yola çıkarak Münif Paşa’nın henüz hayatta iken konağı bıraktığı düşünüldüğünde, II. Meşrutiyet’in ardından kısa bir süre sonra cemiyetin konağa taşınmış olabileceği söylenebilir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin buraya temelli yerleşmesinin ardından artık hem halk nezdinde hem de dış devletler nezdinde Kırmızı Konak, İttihat ve Terakki hükümetini simgeler hale gelir. Cihan Harbi’nin devam ettiği sıralarda İttihat ve Terakki mensuplarının yanı sıra başta Ziya Gökalp olmak üzere Halide Edip, Yahya Kemal, Refik Halid, Köprülüzade Mehmet Fuat, Necmeddin Sadık gibi isimler sık sık savaşın gidişatı hakkında haber almak için konağa uğrar. 1917’de cemiyetin maddi olarak desteklediği Yeni Mecmua konağın alt katındaki odalardan birinde çıkarılmaya başlar. Yeni Mecmua idarehanesinde Ziya Gökalp önderliğinde dönemin fikir ve sanat adamları sık sık bir araya gelir. Zaman zaman Talat Paşa’nın da katıldığı bu toplantılarda ülkenin gidişatına dair hararetli tartışmalar yapılır. [11] Burası aynı zamanda Babıali Baskını öncesinde hazırlıkların yapıldığı yerdir. Enver Paşa, hazırlıklar tamamlandıktan sonra meşhur atına binip buradan Babıali’ye geçmiştir. [12] 29 Ekim 1918’de İttihat ve Terakki üyeleri son kez Kırmızı Konak’ta toplanmış, kongrenin açılış konuşmasını yapan Talat Paşa hem hükümetteki görevinden hem de cemiyetin başkanlığından istifa ettiğini bildirmiştir. [13]
Dönemin siyasetçileri, aydınları, entelektüelleri için Merkezi Umumi ve temsil ettiği siyaset ve ideoloji oldukça önemlidir. Burası, o yıllarda ikbal arayışında olanların sık sık kapısını aşındırdığı, muhaliflerinse önünden geçmekten dahi imtina ettiği bir yerdir. Binanın İstanbul halkının nazarında olumsuz bir imaj edinmesi ise harp yılları ile başlar. Bu imajın oluşmasında Cihan Harbi’nin bitmesine az bir zaman kala savaşın muhtemel sonuçlarına dair öngörüler ile İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başarısızlığının daha da belirginleşmesi önemli bir rol oynar. Refik Halit o yıllarda kırmızı aşı boyası renginden dolayı halk arasında “Kırmızı Konak” diye anılan binanın harbin ve kötü idarenin bezdirdiği İstanbul halkının nazarında şehrin lanetlenen iki binasından biri olduğunu söyler. Diğer bina ise Enver Paşa’nın hususi ikametgâhıdır. [14]
1910-1918 yılları arasında Osmanlı’nın fiili yönetim merkezi olan konak, İttihat ve Terakki üyelerinin yurt dışına kaçmasının ardından Teceddüt Fırkasının eline geçer, kısa bir süre sonra da Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarları tarafından basılarak kasası ve arşivi talan edilir. [15] 1920’de İstanbul işgal edildiğinde, bu kez de içindeki eşyalar tamamen boşaltılmış bir vaziyette işgal kuvvetleri tarafından konağa el konulur. [16] İşgal kuvvetlerinin İstanbul’u terk etmesinin ardından Konak, önce Maarif Vekâleti ardından da kısa bir süre Maliye Vekâleti tarafından kullanır. [17]
Kurtuluş Savaşı ve ardından Cumhuriyet’in ilanı ile Türkiye tarihinde yeni bir dönem başlar. İstanbul basınında Cumhuriyet ve devrimleri kimi kesimlerce sert eleştirilere maruz kalmaktadır. Mustafa Kemal, basında Cumhuriyet aleyhine çıkan yazılara karşı yeni rejimi savunmak ve kamuoyu oluşturmak amacıyla bir gazete çıkarılmasını ister. [18] Yunus Nadi, Mustafa Kemal’in köşkteki bir yemek sırasında kendisine, “Babıali’nin göbeğinde, tüm Cumhuriyet düşmanı ve hilafet yanlılarına karşı mücadele verecek bir gazete çıkaralım, adını da Cumhuriyet koyalım. İttihat ve Terakki’nin eski Merkezi Umumi binası ‘Kırmızı Konak’ı gazetenin merkezi yapılım, var mısın?” diye sorduğunu; kendisinin de “Evet Paşam, hiç vakit kaybetmeyelim, ben bu işe hemen girişeyim.” diyerek cevap verdiği söyler. [19] Bu konuşmanın ardından Yunus Nadi, Zekeriya Sertel ve Nebizade Hamdi ortaklığı ile 7 Mayıs 1924’te Cumhuriyet gazetesi kurulur. Yunus Nadi konağı Emlak-ı Emiriyye’den bin lira ücret ile kiralar. [20] Daha sonraki yıllarda konağın mülkiyeti tamamen Yunus Nadi’ye geçer. Yeni rejimin yayın organı olan gazeteye, eski iktidar sahiplerinin uzun yıllar kullandığı binanın tahsis edilmesi oldukça ilginç bir tercihtir. Halkın hafızasında İttihatçılar ve İttihatçılık ile özdeşleşmiş bir yapının Cumhuriyet gazetesine tahsis edilmesi acaba yapının eski imajını yıkıp yeni bir toplumsal hafıza mı oluşturulmak istendiği sorusunu akla getirir.
“Yakın tarihin önemli bir tanığı olan yapı, kolektif bellekte kullanıcılarının siyasi ve kültürel pozisyonları doğrultusunda bir kamusal imaj edinmiştir.”
Cumhuriyet gazetesi burada çıkarılmaya başladığında konağın birinci ve ikinci katları gazete binası üçüncü kat ise Yunus Nadi ailesinin ikametgâhı olarak kullanılır. Nadir Nadi’nin eşi Berin Nadi bu konağa gelin gelmiş, çocuklarını burada büyütmüştür. Cumhuriyet, 1924’ten 1970’li yıllara kadar Kırmızı Konak’ta çıkarılır. Zamanla burası yetersiz kalınca 1974’te, konağın arka bahçesine yaptırılan prefabrik binaya geçilir. 1974’ten itibaren konak, gazetenin kâğıt ve mürekkep deposu olarak kullanılır. 1980’lerin sonunda ihmal ve bakımsızlıktan çatısı çöker, içine yağmur almaya başladığından merdivenleri de çürümeye başlar. [21]
Ümit Bayazoğlu’nun aktardığına göre konak, 1970’li ve 80’li yıllarda, Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun (eski adı Anıtlar Kurulu) taleplerine rağmen Nadi ailesinin isteksizliği yüzünden bir türlü tescillenemez. Aslında resmi kayıtlara göre Cağaloğlu Yanık Saraylar bölgesinde, 321 numaralı adanın 44. parselinde yer alan ve “I. Derece Tarihi Eser” olan konak, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun koruması altında değildir. Çünkü mülk sahipleri, Anıtlar Kurulu’nun binanın tescili için yaptığı çağrılara cevap vermemiştir. Anıtlar Kurulu, 10 Eylül 1977’de 1024 sayılı bir yazı ile mülk sahiplerinden konağın rölöve ve restorasyon projesini istemiş ancak bir cevap alamamıştır. On yıl sonra 1 Şubat 1988’de 871 sayılı yazıyla aynı talep tekrarlanmış fakat mülk sahiplerinden yine cevap alınamamıştır. [22] Şevket Süreyya, Cumhuriyet’teki 1974 tarihli yazısında konağın yıkılacağını açıklar. Ancak mirasçılar anlaşamadığı için o dönem yıkımdan vazgeçilir. [23]
Zamanla kırmızı boyalarının akması nedeniyle pembe bir görünüme kavuştuğundan basın dünyasında çoğunlukla “Pembe Konak” olarak da anılan yapının avlusundaki prefabrik bina, Cumhuriyet gazetesi şimdiki merkezi Şişli’ye taşınmadan önce, 2000’li yılların ortasına kadar, gazeteye ev sahipliği yapar. Gazetenin tamamen buradan ayrılmasından sonra, 2012 yılında bir kuyumculuk şirketine on milyon dolara satılır. Şirket sahibi gazeteye verdiği röportajda konağa ne olacak sorusuna şöyle cevap verir; “Binanın aynısını yapacağım. Bir galeride de eski anıları toplayacağım. Bu arada hafta sonları yazarlar ve gazetecileri konuk ederek eski üstatları gençlerle buluşturacağım. Bazen derler ki burayı aslına uygun yapacağız. Biz aslına uygun değil, aynısını yapacağız. Benim iddiam şu. Bunu yapan mimar dirilip gelse ben ölmedim galiba diyecek. Çünkü binayı aynı onun yaptığı gibi yapacağız. Bunun için ben şimdi İngiliz ve Fransız arşivlerine gideceğim. Devlet Arşivleri zaten otelimizin karşısında. Bu binayı kim hangi amaçla yapmış? Hangi yıllarda ne diye kullanmış? Yakın tarihi biliyoruz. Amacımız daha geriye gitmek.” [24]
Bu tarihten sonra aradan geçen 6 yılda konakta herhangi bir restorasyon çalışması başlatılmadığı gibi bina ve çevresi metal çitlerle çevrilerek bahçesi otopark olarak kullanılmaya başlanır. Bir gazete haberinden öğrendiğimize göre aslında konağı satın alan şirket, restorasyonu tamamlayıp otel yapmak için başvuruda bulunmuş ancak Anıtlar Kurulu projeye onay vermemiştir. [25] Mülk sahibi de bu süre içerisinde konağı otopark şirketine kiraya vermiştir. Konak, Nisan 2019’da Anıtlar Kurulu kararıyla kontrollü bir şekilde yıkılmış ve bazı bölümleri iş makineleri kullanılmadan sökülerek yapılacak otelde kullanılmak üzere koruma altına alınmıştır. Tamamı otopark olarak kullanılan parselin çevresi de metal çitlerle kapatılmıştır. [26] Yapı, tarihi eser statüsünde olduğu için hukuken aynı parsel üzerinde projelendirilerek yeniden yapılması zorunlu. Ancak yıkımından bu yana aradan geçen üç yılda buna dair herhangi bir girişimde bulunulmadığı görülüyor.
Tanzimat yıllarında batılılaşma taraftarı bir Osmanlı aydınının mülkiyetinde olup devrin önemli ilim ve kültür mahfillerinden biriyken, II. Meşrutiyet’ten sonra Osmanlı siyasetinde yaşanan değişimin mekânsal boyutunun önemli göstergelerinden biri olarak devletin yeni fiili yönetim merkezi olan konak, Cumhuriyet ile birlikte yeni rejimin propaganda aracı olarak tasarlanan bir gazeteye bizzat Mustafa Kemal tarafından hediye edilip kurucu ideolojiye uzun yıllar ev sahipliği yapan bir gazetesinin idarehanesi olmuştur. Yakın tarihin önemli bir tanığı olan yapı, kolektif bellekte kullanıcılarının siyasi ve kültürel pozisyonları doğrultusunda bir kamusal imaj edinmiştir. Oluşan bu farklı kamusal imajlar her dönemde yapının kimliğinin yeniden üretilmesine olanak sağlamıştır. Kırmızı Konak, fiziki olarak bugün kent mekânında var olmasa da İstanbul’un hafıza mekânlarından biri olarak kültürel bellekte ve kolektif hafızada üç kimliği ile birlikte yaşama devam ediyor.
Bakım ve onarım gerektiren tarihi yapıları ihya etmek yerine, otopark yapmak aslında İstanbul’un hafıza mekânlarının birçoğunun başına gelen tanıdık hadiselerden biri. Mercan’daki tarihi Ali Paşa Sarayı, Galata’da Osmanlı sarnıcı ve tarihi Komando Konağı’nın kalıntılarının bulunduğu alan, Bakırköy’de Cenap Şahabettin’in evi, Kumkapı’da Kontoskalion Limanı da aynı akıbete uğramıştı. Belki de yüzyıl sonra şehrin hafıza mekanları olarak otoparkları konuşacağız kim bilir!
[1] Pierre Nora, Hafıza Mekânları, Dost Kitabevi, Ankara, 2006.
[2] Maurice Halbwachs, Kolektif Hafıza, Heretik Yayınları, Ankara, 2017.
[3] Jan Assmann, Kültürel Bellek, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2015.
[4] Ebuzziya Tevfik, “Münif Paşa” Yeni Tasvir-i Efkâr, No: 251, 10 Şubat 1910. s. 4-5. Taha Toros arşivinde yer alan bir kayıt konağın Celal Esat Arseven’in amcası Müşir Kazım Paşa’nın malıyken ondan Ragıp Paşa’ya ardından da İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne geçtiği bilgisini verir. Şevket Süreyya Aydemir’in 1974 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Pembe Konak’ın Öyküsü” başlıklı yazısında da aynı bilgi yer alır. Araştırmam sırasında bu bilgiyi doğrulamak için Müşir Kazım Paşa’nın 6. nesil üyelerinden Münir Hamamcıoğlu ile irtibat kurdum ve konu hakkında malumatı olup olmadığını sordum. Münir Bey, Şevket Süreyya Aydemir’in verdiği bilginin doğru olduğunu, konağın anneannesinin babası Sakızlı Müşir Kazım Paşa ait olduğunu ancak hangi tarihte Münif Paşa’ya satıldığını bilmediğini ifade etti. İslam’ı öğretmek için 1863’te Güney Afrika’ya gönderilen Osmanlı alimi Ebubekir Efendi’nin 1880 tarihli vasiyetnamesinde geçen şu ifade ise o yıllarda konağın Münif Mehmed Paşa’nın mülkiyetinde olduğuna dair güçlü bir kanıttır. “… Nuruosmaniye’de Münif Efendi hazretleri konağına muttasıl konağın bir salisini üç yüz elli liraya satın almış idim. Bunun dahi satılmasına sizin tarafınızda emir buyurulup, parasını nereye münasip görürseniz vaz’ buyurun…” Halim Gençoğlu, Güney Afrika’da Zaman ve Mekân: Ümit Burnu’nun Umudu Osmanlılar, Libra Kitap, İstanbul, 2018, s. 190. Konu hakkında bilgisine başvurduğum bir diğer isim Dr. Halim Gençoğlu, tapuyu incelediğini vasiyette bahsi geçen yerin konağın tamamı değil arkadaki müştemilat kısmı olduğunu belirtti. Taha Toros Arşivi Dosya No:391-Celal Esat-Haydar Arseven- TT 640051 Taha Toros Arşivi (marmara.edu.tr); Şevket Süreyya Aydemir, “Pembe Konak’ın Öyküsü,” Cumhuriyet, 13 Mayıs 1974.
[5] Ebuzziya Tevfik, “Münif Paşa”, Yeni Tasvir-i Efkâr, No: 251, s. 4-5.
[6] Ali Budak, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını Münif Paşa, İstanbul, Kitabevi, 2004, s. 88-89.
[7] Ebuzziya Tevfik, ““Münif Paşa, No: 253, s. 2.
[8]Ali Nuri Dilmeç, “Une Masion Historique qui Disparait, L’ancien konak de feu Münif Paşa, Premier siege du parti ‘Union et Progres’”, Beyoğlu Mecmuası, 29 Aralık 1935, s. 2. İstanbul Üniversitesi Gazeteden Tarih Bakış Projesi (istanbul.edu.tr) (Çevrimiçi)
[9] İstanbul’da Konakların entelektüel ve kültürel muhit olarak üstlendikleri büyük fonksiyona dair şu esere bakılabilir: Şemsettin Şeker, Ders ile Sohbet Arasında Ondokuzuncu Asır İstanbul’unda İlim Kültür ve Sanat Meclisleri, İstanbul, Zeytinburnu Belediyesi, 2013.
[10] Ali Nuri Dilmeç, “Une Masion Historique qui Disparait, L’ancien konak de feu Münif Paşa, Premier siege du parti ‘Union et Progres’”, s. 2.
[11] Yahya Kemal Beyatlı, Siyasi ve Edebi Portreler, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 1968; M. Emin Erişirgil, Bir Fikir Adamının Romanı Ziya Gökalp, İstanbul, İnkılap Yayınları, 1951
[12] Zafer Toprak, “Babıâli Baskını”, DBİA, C.I, Kültür Bakanlığı ve Tarih ve Ortak Yayını, İstanbul, 1993, s. 523.
[13] Ceyhun Tunaşar, Dört Mason Sadrazam 2, Piramit Yayıncılık, Ankara, 2003, s. 54
[14] Refik Halid Karay, Bir Ömür Boyunca, 2.bs., İletişim Yayınları, İstanbul, 1996, s. 27.
[15] Ümit Bayazoğlu, “Güle Güle Pembe Konak”, Chronicle Dergisi, S.3, 2006, s. 42-43.
[16] BOA, DH.İ. UM, Gömlek No: 20, Sıra No: 14, H. 3-8-1338.
[17] BOA, Kararlar Daire Başkanlığı, Kutu No: 8, Gömlek No: 51, Sıra No: 17, 06.02.1924.
[18] Aysun Köktener, Bir Gazetenin Tarihi Cumhuriyet, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2004, s.y.
[19] Emin Karaca, Cumhuriyet Olayı, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994, s.30.
[20] BOA, Başbakanlık Kararlar Daire Başkanlığı, Fon Kodu 30-18-1-1, Kutu No: 10 Dosya No: 38, Gömlek No:1. H.10.08.1340.
[21] Ümit Bayazoğlu, “Güle Güle Pembe Konak”, s.42.
[22] Ümit Bayazoğlu, “Güle Güle Pembe Konak”, s. 43.
[23] Şevket Süreyya Aydemir, “Pembe Konak’ın Öyküsü”.
[24] Erkin Öncan, Harabeye dönen binanın tarihini öğrenince ağzınız açık kalacak (odatv4.com) 11.05.2017. Bu röportajı 7 Nisan 2012’de Radikal’den Jale Özgentürk yapmıştır. Radikal 2016 yılında kapandığı için habere erişim sağlanamamaktadır.
[25] Yapının rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerini hazırlayan mimarlık şirketinin resmi internet sitesinde proje yılı olarak 2013-2014 tarihleri görülmekte ve ilgili Koruma Bölge Kurulu’nun onayının beklendiği ibaresi yer almaktadır. Ehil Mimarlık & Restorasyon – Pembe Köşk (2013-2014) (ehilmimarlik.com)
[26] “İttihat ve Terakki’nin eski genel merkeziydi: Pembe Konak, otopark oldu!”, Yeniçağ, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ittihat-ve-terakkinin-eski-genel-merkeziydi-pembe-konak-otopark-oldu-256117h.htm