Akıl ve Ahlâk: Aristoteles ve Fârâbi’de Ahlâkın Kaynağı
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalında öğretim görevlisi olan Yrd. Doç. Dr. Hümeyra Özturan, 2013 yılında tamamladığı ve 2014 yılı başında Akıl ve Ahlâk adıyla kitap olarak yayımladığı doktora tezi çerçevesinde “Aristoteles ve Fârâbî’de Ahlakın Kaynağı Problemi” başlıklı bir sunum yaptı.
Özturan, “Ahlâkın kaynağı nedir?” sorusuna verilecek cevabın, ahlâkın evrenselliği, değişip değişmeyeceği gibi diğer bütün ahlâk felsefesi problemlerini de içerdiğini ve bu sebeple ahlâkın kaynağı probleminin, ahlâk felsefesinin en temel meselesi olduğunu ifade ederek konuşmasına başladı. İkinci bir problem olarak akıl-ahlâk ilişkisini, “Daha akıllı insan daha ahlâklı olur mu?” veya “Bir insanın erdemsizce bir davranışı,o insanın düşünce eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir mi?” gibi sorularla ortaya koydu. Bu temel iki problemin adımlarını takip ederken Özturan, Aristoteles ve Fârâbî’yi karşılaştırmalı olarak. Her iki filozofun da eserlerini orijinal dillerinden analitik bir yöntemle incelemeye çalışmıştır.
Özturan, ahlâkın kaynağı probleminin çerçevesini çizerken, bir şeye iyi veya kötü yüklemelerini yapmamızı sağlayan şeyin ne olduğu sorusunun, aslında bizim onun iyi veya kötü olduğunu nereden bildiğimiz sorusu doğrultusunda epistemolojinin de alanına giren bir konu olduğunu belirtti. Bu nedenle çalışmasında ahlâkın kaynağı problemini, epistemolojik bir sorun olarak da incelemeye çalıştığının altını çizdi.
Ahlâkın kaynağına ilişkin sorulara ve iyi-kötü yüklemelerinin sebeplerine dair; Tanrı, iyi idesi, doğa, akıl gibi cevaplar verilmiştir. Aristoteles ve Fârâbî, ahlakın kaynağının akıl olduğu konusunda birleşseler de bu konuyu felsefelerinde işlerken aralarında farklılıklar olduğu görülmektedir. Her iki filozofa göre de aklın ahlâka kaynaklık edişi iki ana argümanla temellenmektedir: İlki kendine yeterlik argümanıdır ki, Aristoteles bu argümanı şöyle açıklar: Kendisinden daha ötede nihai bir şey istenmeyecek şey mutluluktur. Mutluluğa ulaşma noktasında ikinci argüman olan ergondur. Ergon, kişiye özgü karakteristik iştir, insanın ergonu ise onu diğer canlılardan ayıran şeydir ki, bu da akıldır. Neticede aklın kaynak oluşu, davranışlara seçim ve tercih şeklinde yansımaktadır. Akıldan kastedilen de düşünme gücüdür ve nefsin güçlerinden biridir.
Özturan’ın çalışmasına göre, aklın ahlâka kaynak oluşu en temelde üç ayağa oturmaktadır: Teorik akıl, pratik akıl, siyasi ve dinî otorite. Pratik aklın ahlâk felsefesi alanındaki kullanımında tartışma yoktur. Ancak Özturan, teorik akıl, sadece metafizik veya epistemolojinin alanında kullanılabilir tarzında birtakım yargılar olduğunu hatırlatarak bu yargılara karşı çıkmaktadır. Pratik akıl ile kurulan önermeler tikeller üzerindedir ve kesin, yakini bilgiler vermemektedir. Ancak bu, ahlâk alanında hiçbir zaman burhani, zaruri yakini bilgilere ulaşamayacak olduğumuz anlamına mı gelmektedir? Özturan, teorik aklın ahlâka kaynaklığı konusundaki çözümlemesini, akıl ile ahlâk arasında ilişki olduğunu reddeden ve kabul edenlerin iddialarını tek tek ele alarak yapmaktadır. Teorik aklın içerdiği üç kavramın (nous, logos, dianoia ) birbiriyle ilişkisi ve bu bağlamda filozofların (Aristoteles ve Fârâbî) teorik ve pratik akıl derken hangisini kastettiği, hangisinin ahlâka dair olduğu gibi sorular, Özturan’ın dikkat çektiği ve sunumunda cevaplamaya çalıştığı hususlar olarak öne çıkmıştır. Özturan’a göre nihai gayeyi veren şey teorik akıldır, pratik akıl ise bunun tikel durumlara uygulanmasında işe yaramaktadır. Mesela, “ölçülülük iyidir” önermesi teorik aklın kurduğu bir önermedir, bunun hayata yansıması ise pratik aklın işlevidir. Ahlâki önermeler bu ikisinin birleşmesiyle elde edilir.
Bunun dışında Özturan, Aristoteles ve Fârâbî’nin Sokratesçi “bilen yapar” önermesini reddettiğine dikkat çekmiştir. Bilmek, fiile dökmekte yeterli olmayabilir, insan kendine hâkim olamayabilir, işte bu noktada yasalar devreye girer ki; bu da ahlâkın kaynağı olarak siyasi ve dinî otorite kapsamındadır. Ancak bu, otoritenin bizzat kaynak olduğu anlamına gelmemektedir, zira otoriteye gücünü veren de yine teorik-pratik akıldır. Özturan, Fârâbî’nin akıl kaynaklı bilgiden kastettiğinin, kabul ettiği sudurcu anlayış nedeniyle Aristoteles’in kastettiğiyle aynı olmadığını ifade etmiştir. Fârâbî’ye göre teorik akıl kaynaklı bilgi, faal akıldan gelen Tanrısal bir bilgidir ve tam da bu sebeple Aristoteles’ten farklılaşmaktadır. Ayrıca sunumda, Fârâbî’nin mutluluğun ancak öteki dünyada tam anlamıyla gerçekleşebileceği gibi ölüm ötesi âleme dair görüşlerinin de onu, Aristoteles’ten ayıran diğer temel nitelik olduğuna işaret edilmiştir.
Özturan son olarak, çalışmasının arka planında yatan esas problemin, Yunan kaynaklarının İslâm ahlâk düşüncesini ne oranda etkilediğini görmek olduğunu belirtti. Bu etkiyi küçük ölçekte Aristoteles ve Fârâbî örneğinde ele almayı hedeflediğini ve bu gayeye binaen Fârâbî’nin, Aristoteles’in Ethika Nikomakheia’sına vukufiyetinin ne derece olduğu gibi konuları da tezinin giriş, kitabının ise ekler kısmında ele aldığını ifade ederek sözlerine son verdi. Sunum, katılımcıların soruları ve soruların cevaplandırılmasıyla son bulmuştur.