Chicago Okulu ve Pragmatik Sosyal Teoride İletişimin Keşfi

Paylaş:

Chicago Okulu ve Pragmatik Sosyal Teoride İletişimin Keşfi adıyla kitaplaşan doktora tezi üzerine sunum yapan Oya Morva, Chicago Okulunda yapılan akademik çalışmalarda zaman içerisinde nasıl bir değişim olduğu ve bu değişim sürecinde okul temsilcilerinin iletişim çalışmalarını hangi bağlamda ele aldığı üzerinde durdu.

Konuşmasının başında “okul” sözcüğünün düşünce tarihinde iki anlama karşılık geldiğini, bu anlamlardan ilkinin, içinde eğitim ve öğretimin verildiği kuruma, ikincisinin ise bir düşünce akımına tekabül ettiğini söyleyen Morva, Chicago Okulunun bu iki anlamı da ihtiva ettiğini dile getirdi. Mimarlık, sosyoloji, psikoloji, iktisat gibi farklı okulları içerisinden çıkartan Chicago Üniversitesi, oldukça geniş bir alanda çalışmalarını sürdürmüştür. Tezin daha iyi anlaşılması için, çerçevenin daraltılması gerektiğini söyleyen Morva, çalışmanın daha ziyade Chicago Sosyoloji Okulu üzerine odaklandığını dile getirdi. Chicago Sosyoloji Okulu, sosyal teori alanında yoğunlaşmasına karşın, farklı disiplinlerin metot ve çalışmalarından da esinlenmiş, nihai olarak interdisipliner bir nitelik kazanmıştır. Chicago Okulunun belirli bir anahtar kavram ya da kişiyle ifade edilemeyeceğini söyleyen Morva, bu okulu aslında birbirleriyle güçlükle ilintilendirilebilecek insanlardan müteşekkil bir yapı olarak tasvir etti.

Chicago Okulunun üç dönemde incelenmesinin daha uygun olacağını söyleyen Morva, bu dönemselleştirmeyi şu şekilde yaptı: 1892’deki kuruluşundan 1930 yılına kadar geçen süre. Albion Small, William Thomas, Ernest Burgess gibi isimlerin yer aldığı birinci jenerasyon, Robert E. Park’ın ve kent sosyolojisi çalışmalarıyla ünlenen Burgess’ın ağırlıkta olduğu ikinci dönem ve son olarak Robert E. Park ve onun yetiştirdiği Blumer gibi isimlerin öne çıktığı üçüncü dönem. Chicago Okulu kavramsallaştırmasıyla aslında bu isimlerin düşüncesine işaret ettiğini söyleyen Morva, okula mensup akademisyenlerin düşüncelerine dayanak oluşturan felsefi temelin ise pragmatizm olduğunun altını çizdi.

Pragmatizmin felsefi bir dayanak olarak seçilmesi, okulun Kıta Avrupa’sında hakir görülmesine ve eleştirilmesine yol açmıştır. Bunun sebebi pragmatizmin saf ve ari bir kapitalizme tekabül eden Amerika’yı temsil ettiğinin düşünülmesidir. Okulun Amerika içerisinde yeterince Amerikalı görülmemesi, Kıta Avrupa içerisinde de fazla liberal bulunmasının sebebi –Morva’ya göre– okul hakkında bir önyargının ve bilgi eksikliğinin bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu durumu Hardt’ın bir alıntısıyla dile getiren Morva, Chicago Okulundan önceki dönemde Amerikan sosyal bilimlerinde Spencer menşeli evrim teorileriyle sosyo-analizler yapılmaya çalışılırken, Chicago Okuluyla beraber kültürel analizler yapılmaya başlandığını belirtti. Hardt, okulun Marksist ve liberal öğretilerin komünist ve bireyci aşırılıklarına karşı alternatif çoğulcu bir toplum anlayışını savunan bir düşünceye sahip olduğunu iddia etmektedir. Bu durum Morva’ya göre liberalizme okulun kendi içinden yöneltilen bir eleştiri olarak okunmalıdır.

Okulun çalışmalarında kent sosyolojisinin önemli bir yer tutması Chicago kentinin sosyal yapısından kaynaklanmaktadır. 20. yüzyılın başlarında küçük bir kasaba iken bir yıl gibi kısa sürede bir milyonu aşan bir nüfusa sahip olan Chicago, Amerika’nın ikinci büyük kenti olmuştur. Yoğun bir demografik ve sosyal hareketliliğe açık olan kentin, kapsamlı ve büyük çalışmalara konu olmaması kaçınılmazdır. Bu dönemde değişen toplumsal yapının konu edildiği yoğun çalışmalar yapılmıştır.

Okulun metodolojik tutumunun da çok yönlü olduğunun altını çizen Morva, ampirik ve teorik çalışmaların okulda harmanlandığını ifade etmektedir. Etnografinin kurucusu kabul edilen okul, kendini bu metotla kısıtlamamış ve geniş bir metodolojik yelpazede çalışmalarını sürdürmüştür. Chicago Okulunun teorik çatısının pragmatizm olduğunu sıklıkla vurgulayan Morva, bir pragmatizm tanımı yerine birden fazla pragmatizmden söz edilebileceğini ifade etti. Genel bir çerçeve çizmek adına pragmatizmi “aydınlanma sonrası doğmuş ve aydınlanmanın olgu ve değer arasında yaptığı ayrıma karşı çıkmış, rasyonalizme doğrudan cephe almış bir düşünce biçimi” olarak tanımlamıştır. William James’in Pragmatismkitabına yazdığı önsözde Bergson pragmatizmi “hakikatlerin insan icadı” olarak tanımlamıştır. Morva, burada yer alan birey vurgusunun, ileride gerçekleştirilecek olan iletişim çalışmalarının anlaşılmasına katkı sağlayacak anahtar kavram olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

John Dewey ve George H. Mead sosyal-psikoloji alanında çalışarak, okulun diğer temsilcilerinin çalışmalarına teorik bir çerçeve sunmuşlardır. Kendinden önce psikoloji çalışmalarının yapmadığı bir şeye işaret eden Mead, tutum kavramını öne çıkartarak olayları analiz eder. Toplumsal eylem ve hareketlerden etkilenen birey belirli bir sosyallik içerisinde tutumlarını şekillendirir. Belirli bir sosyallik içerisinde gelişen tutumlar zamanla bireyin eylemine yön veren bir nitelik arz eder. Mead’e göre birey bu toplumsallık içerisinde eyleyen bir öznedir.

20. yüzyıl Amerika’nın içerisinden geçtiği dönem büyük toplumsal değişikliklere sahne olmuş, kurumsal değişikliklerin yanı sıra sosyolojik değişiklikler de ortaya çıkmıştır. Amerika bu dönemde Dewey’e göre, büyük bir topluluktan büyük bir topluma evrilmiştir. Toplumsal kurum ve kuruluşların büyük bir hızla değiştiği ve değerlerin bu değişime ayak uyduramadığı bir dönem yaşanmıştır. Dewey ve diğer isimler bu kaygıyı hissetmiş ve çalışmalarında neler yapılabileceğine dair görüşlere yer vermişlerdir. Bu noktadan sonra ortaya çıkan iletişim çalışmaları, idealize edilen toplumsal yapı pratiğinde kilit bir rol oynayacak şekilde düşünülmüştür. İdealize edilmiş bir demokratik toplumun tedavüle sokulmasında iletişimin devreye girdiğini görmekteyiz. Okul temsilcilerinin görüşleri doğrultusunda, pragmatik sosyal teorinin toplumu ancak iletişimle var edilebilir. Dewey’e göre demiryolları, gazeteler, kitle iletişim araçları ortak bir fikir ve ortak bir duygudaşlık yaratmaktadır. Kitle iletişim araçlarına sosyal düzeni sağlama adına bir önem atfedildiğini görmekteyiz. Okul mensupları, iletişimin kusursuzlaştığı bir toplumda, demokrasinin kendiliğinden ortaya çıkacağının altını çizmiş, ideal bir demokratik düzenin temeline de iletişimi yerleştirmişlerdir. Oya Morva, Chicago Okulunun tüm bu çalışmalarında iletişime önemli bir misyon yüklendiğini, demokratik, eşitlikçi bir toplumun temelinde iletişimin aracı bir rol oynaması gerektiğini ifade ederek sunumunu tamamladı.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir