Bir 17. Yüzyıl Tarihçisi Olarak Müneccimbaşı ve Camiü’d-Düvel

Paylaş:

Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Bir Kitap Bir Yazar programının 53. konuğu, Hatice Arslan Sözüdoğru ile Ruhr Üniversitesi Şarkiyat Bölümü’nde hazırladığı ve yayımladığı doktora tezi çerçevesinde Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah’ın Müneccimbaşı Tarihi adıyla bilinen Câmiü’d-Düvel adlı tarih kitabı üzerine konuştuk.Yazarımız 2003-2007 yılları arasında doktora tezi olarak hazırladığı ve 2009 yılında kitap olarak basılan “Müneccimbasi als Historiker: Arabische Historiographie bei einem Osmanischen Universalgelehrten des 17. Jahrhunderts: Gami’ad-duwal” (Bir 17. yy. Tarihçisi olarak Müneccimbaşı ve Câmiü’d-Düvel) adlı çalışmasının yazılış amacını, hazırlanış sürecini ve muhtevasını bizlerle paylaştı.İlk olarak, Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin hayatı ve yaşadığı dönemin genel bir panoramasına yer veren Sözüdoğru’nun ifadesiyle, aslen Karaman eyaletine bağlı Ereğli kasabasından olan Müneccimbaşı Ahmed Dede, babası Lütfullah Efendi’nin yerleştiği Selanik’te 1631 yılında dünyaya gelir. Bir müddet baba mesleği olan çulhacılıkla uğraşır. Bu zaman zarfında çulhacılık mesleğini asıl icra eden Yahudilerle yakın temasa geçer; bu vesileyle İtalyanca ve İspanyolca gibi birkaç farklı dil de öğrenir. İlerleyen süreçte ilme merakı Ahmed b. Lütfullah’ı dönemin medreselerine yönlendirir ve bir müddet Selanik’te çeşitli medreselerde ilim tahsil eder. 1660’lı yıllarda ilim tahsili için İstanbul’a giden Müneccimbaşı, Kasımpaşa Mevlevihanesi’nde Şeyh Halil Efendi’ye intisap ederek on beş sene derslerinden feyz alır. Aynı dönemde mantık, felsefe, heyet, tıp gibi ilimleri de tahsil etmiş olması, Ahmet Dede’yi dönemin dervişlerinden farklı bir konuma taşıdı. Müneccimbaşı Mehmet Efendi’nin vefatı üzerine 1667 yılında Şeyhülislamın da onayıyla Saray’a müneccimbaşı olarak tayin edilir. Aynı dönemlerde musahiplik de yapar. IV. Mehmed’in hal‘i üzerine gözden düşen Ahmed Dede, 1687 yılında müneccimbaşılık ve diğer resmi görevlerinden azledilerek Mısır’a sürgün edilir. Mısır’daki ikameti sırasında dinî vecibelerini yerine getirmek için önce Mekke’ye (1690), ardından Medine’ye (1690) geçen Ahmed Dede, burada tefsir, hadis gibi dersler okuttuktan sonra Mekke’ye giderek Mekke Mevlevihanesi’ne şeyh olmuştur (1700).11 ayrı sahada 20’den fazla eser veren Ahmet Dede’nin üzerinde en çok durulan eseri şüphesiz Câmiü’d-Düvel’dir. Sözüdoğru, çalışmasında eserin Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde bulunan müellif nüshasının (no. 3171) son bölümünü esas almıştır. Dolayısıyla eserin tahkik edilen bölümü Sultan III. Murad’dan Sultan IV. Mehmed’e kadar geçen dönemdir (1574-1672). Ahmet Dede, aynı dönemi ele alan diğer eserlerden farklı olarak kendi gözlemlerini bizzat aktaran bir tarih yazmıştır. Ayrıca Müneccimbaşı Ahmed Dede eserinin mukaddimesinde istifade ettiği ve bir kısmı günümüze kadar ulaşmamış 72 kaynağı zikretmiştir. Bunun yanı sıra Batılı kaynaklardan da yararlanmıştır. Küçük ve kısa ömürlü devletlere de kitabında yer vermesi dikkat çekicidir.Eserinde nakilci değil tenkitçi bir üslup sergileyen Müneccimbaşı’nın özellikle II. Osman, Lehistan Seferi ve devlet adamlarıyla ilgili tenkitleri göze çarpar. Gözlemlediği tarihi sarahâtle ortaya koyar, ayrıntıdan kaçmaz. Ele aldığı tarih dilimin sonunda dönemin padişahlarını bir zeyl ile okuyucuya takdim eder. Eserde IV. Mehmed dönemine de oldukça geniş yer verilmesine rağmen, IV. Mehmed’e dair bir zeyl bulunmaz. Sözüdoğru’ya göre, bu bize eserin tamamlanmadığını gösterir. Ayrıca, sürgün yılı olan 1672’den vefatına, yani 1702 yılına kadar geçen otuz yıllık süreci kaleme almaması da büyük bir talihsizliktir.Konuğumuz çalışmasının son bölümünü Câmiü’d-düvel’in tahkik edilen bölümünün Almanca özetine ayırmıştır. Sözüdoğru, bu bölümde, Peçevî TarihiFezlekeKünhü’l-Ahbar gibi yerel kaynakların yanı sıra Hammer ve Yorga’nın tarihlerinden de istifade ederek bir karşılaştırmada bulunmaktadır.Sözüdoğru’nun çalışmasıyla birlikte, Müneccimbaşı Tarihi’nin %25’lik bir kısmı, aslı esas alınarak tercüme edilmiştir. 1867’de tab‘ edilen Osmanlıca tercümesi ise ciddi zaaflar içermektedir. Arap Dünyasında ise çok az tanınan Câmiü’d-Düvel’in büyük kısmı halen araştırmacıların ilgisini beklemektedir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir