Cemal Süreya
Bilim ve Sanat Vakfı Şiir Akşamları programında Kasım ayında muhatabı olmaya çalıştığımız şair Cemal Süreya idi. Şairliği hakkında kısa bir konuşmadan sonra onu anlamamızı sağlayan şiirleri, şiir atölyesi üyeleri (Gülsüm Ekinci, Hüseyin Duran, Ayşe Pay ve Samet Yalçın) tarafından okundu. Kısaca Cemal Süreya ve şiiri için dile getirilenler aşağıdadır:Garip Hareketi geleneğe bir tepki olarak ortaya çıkar. Belirlenen ilkeleriyle, yapmak istedikleri ve istemediklerini “şu şöyle, bu da böyle olacak” kesinliğinde sunarlar. Günümüzden bakıldığında artık kabul edilir ki Orhan Veli ve arkadaşları istedikleri şiiri üretemeseler de tavırları ve cesaretleriyle Türk şiirinde önemli bir devrim gerçekleştirmişlerdir. Tabii ki her devrim kabul edildiğinde devrim olmaktan çıkar. Ve karşı devrimi gerektirdiği bir zaman elbette gelir. 50’li yılların başlarında özellikle Pazar Postası’nda çıkan şiirler bu devrimi haber verir; zaten birkaç yıl sonra da yine aynı dergide adı konur: İkinci Yeni.Cemal Süreya bu akımın kurucularından biri olarak anılır. Tabii ona ve diğerlerine göre ortada kurulan bir şey yoktur. Aynı öneme denk gelen şiirler ve şiir anlayışları, ortaya görülmemesi mümkün olmayan bir yenilik getirmiştir. Bunun da sonradan adlandırılması kadar doğal bir şey yoktur.Garip Hareketi gibi İkinci Yeni de üzerine düşeni yapacak, eski devrimden kalan ne varsa süpürüp atacaktır; dili değiştirerek neredeyse bozacak, anlamsızlık isteğiyle yeni bir anlam üretecek, imgeye sarılacak, biçim-sizlik-le şeklini kuracaktır. Bu pencereden bakarsak şiirin güzergâhından hiçbir zaman sapmadığını, biraz zorlarsak Yeni Şiir’in Birinci Şiir’in devamı olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Orhan Veli’nin yapmak istediklerini Cemal Süreya şiirinde gerçekleştirmiştir. Şiirinde küçük insanların küçük olayları da vardır, dünya insanlarının büyük olguları da. Hikâye de vardır, imge de ve tabii anlam da. Bunların hepsi vardır ancak bir şekilde deformasyona uğratılarak. Var ile yok, herşey ile hiç’in bileşimi de denilebilir. Öyle görünüyor ki Cemal Süreya sanki şiir yazmaya başlamadan önce geçmişi ve geleceği aramış, sormuş, eksiğini gediğini hesaplamış ve ondan sonra şiirini ortaya koymuştur. Eski şiirde humor mu yok, onun şiirinde olacaktır. Erotizm çok mu kapalı ifade edilmiş, onun şiirinde apaçık görünecektir. Anlam fazla mı anlaşılır, şiirinde anlamsızlığa bürünecektir. Yine de anlaşılır ve açık bir şiiri vardır şairin. İlk şiirini yayımladığı tarihe ve şiir üzerine yazdığı yazıların tarihlerine bakarsak bunu daha net (inandırıcı bir şekilde) tespit edebiliriz. Şiiri de yazıları da yan yana gider; önce ya da sonra değil.“Folklor Şiire Düşman” yazısını yayımladığında büyük ve sert tepkiler alır ancak şimdi biliyoruz ki yanlış anlaşılmıştır. Orada kast ettiği Halk edebiyatının işe yaramazlığı değil, görevini yerine getirdiğidir. Eski şiirdeki ifadeleri “soylu-asil” diye tanımlar ve onları kullanmaktan mümkün olduğu kadar kaçar; çünkü o kelimeler, imgeler de diyebiliriz, yüklendikleri anlamlarla birlikte ‘donmuş’lardır. Yeni yükleri taşıyamazlar. Öyleyse farklı anlamları taşıyacak yeni kelimeler kullanılacaktır şiirde; Üvercinka gibi, hüznüniyet gibi, uykusuz Türkçe gibi.Yazılarında önemsediği bir şey daha vardır: kişilik. Şairin şiirine kişiliğini vermesi gerektiğini düşünür. Şiirlerinde Cemal Süreya’yı görürüz hatta Cemalettin Seber’i de. Sık sık kullandığı imgeler ve değindiği temalarla şiirlerinde bir devamlılığı da görürüz ki “Her şair şiirinde kendini anlatır ve tek bir şiiri yazar aslında” diyen şairi kimse tutarsızlıkla itham edemez. Kendi deyimiyle iki tür şair vardır: büyük şairler (büyük kitlelerin duygularını, isteklerini yansıtmış, büyük temalara yönelmiş), cins şairler (hayatı, dünyayı daha çok kendi imbiklerinden geçirmişlerdir). Açık yüreklilikle kendisini cins şair sınıfına dahil eder, ancak bu onun büyük şair olduğu gerçeğini değiştirmez.