Mustafa Demiray: “Bilim kurgu metinleri insanlığın en eski yapı ve sorunlarını ‘da’, insan olmanın en ayrılmaz niteliklerini de yeniden gündeme getiriyor.”

Paylaş:

Son zamanlarda yapay zeka alanında yaşanan hızlı gelişmeler, bilim kurgu edebiyatının sunduğu geleceğe dair öngörülerin ve alternatif gerçekliklerin önemini daha da artırdı. Bu bağlamda, Bisav Blog’da, “4 soru 4 cevap” başlıklı söyleşilerimizin ilkinde bilim kurgu edebiyata yer veriyoruz.

Ahmet Okumuş’un iyi bir bilim kurgu okuru olan editör Mustafa Demiray’la gerçekleştirdiği kısa söyleşide, Demiray’ın bilim kurguya olan derin ilgisini ve bu türün kendisi için ne ifade ettiğini keşfetme fırsatı bulacaksınız. Demiray, bilim kurgunun sunduğu uzak ve yakın kavramları, zaman ve mekânın sınırlarını aşma imkânı ve alegorik unsurların çözülmesiyle gelen tatmini vurguluyor. Ayrıca, bu türün dinî ve toplumsal meselelerle nasıl iç içe geçebileceğini ve usûl-i fıkıh gibi disiplinlere nasıl katkı sağlayabileceğini ele alarak, bilim kurgunun yalnızca geleceğe dair öngörüler sunmadığını, aynı zamanda kadim sorunları da yeni bir perspektifle değerlendirdiğini ifade ediyor.

Okuyucuyu bilim kurgu edebiyatının geniş ufuklarını keşfetmeye ve bu türün sunduğu alternatif gerçekliklerle kendi varsayımlarını sorgulamaya davet eden röportajı keyifle okumanızı dileriz…

Bilim kurguda sizi çeken nedir?

Uzak/lık/lar. Zaman açısından uzaklık, mekân açısından uzaklık. İnsanların, toplumların, devletlerin, dinlerin koyduğu kurallardan -ve tabii ki bilimlerin keşfettiği kurallardan da- uzak olabilme imkânı. Ama aynı zamanda yakın/lık/lar. Tüm bu uzaklıkların içinde ince ince örülmüş tarihî, mitik, dinî, edebî atıfların verdiği sıcaklık ve güven; insana/kendime dair bir şeyler bulabilmenin verdiği yakınlık. Yazarın örgüsünde kullandığı alegorileri, metaforları çözmenin ya da en azından sezmenin verdiği keyif.

Bir taraftan kadim soruları yeni bağlamlarda ele alırken bir yandan da yeni sorulara kadim ilkelere referansla yaklaşmaları, dil meselesine verdikleri emek; zamanın akışına ya da akmayışına, mekânın tekliğine ya da çokluğuna dair vazettikleri sorunlar ve yokladıkları çözümler; yeni gezegenler, yeni türler, yeni dertler ve yeni şifalar icat etmeleri; beden ve ruhun sınırlarına dair hayalleri…

“Bilim kurgu deyince akla öncelikle kalın romanlar, hatta kalın romanlarla inşa edilmiş üçlemeler, seriler geliyor ama öykülerin ayrı bir zenginliği var.”

Özellikle etkilendiğiniz bilim kurgu yazarları hangileri?

“Etkilenme” demek istemem; varsayılan bir etkinin yansıyacağı yazı, çizi, eylem pratiğim yok. “Beğenme”yi, “beğenerek okuma”yı tercih ederim.

Denis Villeneuve‘in yönettiği Arrival filminin afişi

Okuyabildiğim kadarıyla Frank Herbert’i Isaac Asimov’dan daha derin ve edebî, Ursula K. LeGuin’i Margaret Atwood’dan daha sevgi dolu buluyorum; Stanislaw Lem’i Philip K. Dick’ten daha çok beğendim; Kurt Vonnegut Jr. da neşeli anlatımda Viktor Pelevin ile baş başa gider.

Bilim kurgu deyince akla öncelikle kalın romanlar, hatta kalın romanlarla inşa edilmiş üçlemeler, seriler geliyor ama öykülerin ayrı bir zenginliği var. Bazı çok satan roman ve seriler ile çokça seyredilen filmler de bilim kurgu öykülerine dayanıyor. Ted Chiang’ın 2016’da Denis Villeneuve tarafından sinemanın imkânlarıyla yeniden ifade edilen “Arrival/Geliş” başlıklı öyküsü bunlardan biri. Chiang’ın “Arrival” ile aynı ciltte yayınladığı “Babil Kulesi” öyküsü ise bilim kurguların hep gelecekte geçmediğinin, geçmişte de geçebileceğinin bir örneği. Türler arası geçişkenlik her zaman mümkün tabii.

Bilim kurgu edebiyatı, siyasi-toplumsal varsayımlarımızı askıya alan kurgusal ortamlar oluşturup, insanlık durumumuzu, imkân ve kısıtlarımızı daha kökten düşünmeye imkân veriyor sanıyorum. Bildiğimiz, alışkın olduğumuz normatif düzenlerin dışında bambaşka haller, alternatif gerçeklikler ile karşılaşıyoruz orada. Fıkıh gibi usûlcü, kaideci bir disiplinin terbiyesinden geçmiş bir zihin için bu karşılaşmalar nasıl bir deneyim sunuyor?

Fıkhın usûlü var ama usûlcü değil bence, usûlde içtihadın mümkün olup olmadığını da tartışıyor; kaidesi var, normatif ürünler veriyor ama kendisi normatif değil; içtihat en önemli unsurlarından, hayatiyet kaynaklarından bir tanesi ve en temelde, bence, fıkıh öncelikle toplumda yukarıdan aşağıya bir dayatma için değil mükellefte içten dışa bir bilinç ve davranış için var.

Öte yandan sadece yüz yüze kalınan meseleler için değil henüz vukû bulmamış ama karşılaşılması muhtemel durumlar için de içtihat edip hüküm vermeyi ifade eden ve “farazî fıkıh” diye anılan bir mesai de mevcut.

Frank Herbert’ın romanı Dune‘un sinema uyarlamasından bir kare

Bilim kurgu metinleri genelde yeni zamanlar, mekânlar, yeni canlılar ve mallar, yeni toplumsal ve ailevi yapılardan bahsetse de bir yanıyla insanlığın en eski yapı ve sorunlarını “da”, insan olmanın en ayrılmaz niteliklerini de yeniden gündeme getiriyor. Aşina bir ortam da sunuyor bir açıdan. Ama tanıdık şeyleri başka bir atmosferde, yeni bir ışık altında görebilmemize de yarıyor.

Bilim kurgu okumaları; usûl-i fıkıhta özellikle hüküm bahislerinde, fürûda ise neredeyse bütün bahislerde varsayımsal çalışmalara alan açabilir, hatta fürû kitaplarına yeni bahisler ve yeni mesail ekleme fırsatı verebilir; tabii ki bu bahçede merakı ve gayreti olanlar için.

Bizde fütürist yaklaşımlar çok yaygın olmasa da bir kıyamet senaryosuna sahip her inanç geleneği gelecekten haberler taşır, kehanetler sunar yahut farazi haller üzerine akıl yürütüp hükümler vazeder. Bunun en ilginç örneklerinden biri Cüveynî’nin bir eserinde karşılaştığımız, dinin, Şeriat’ın dünyadan tamamen kaybolduğu muhayyel bir duruma ilişkin hükümleridir. İslami gelenekte gelecek yahut muhayyel üzerine düşünmek için neler buluruz?

Evet, Cüveynî el-Gıyâsî’nin üçüncü bölümünde önce müçtehitlerin, sonra âlimlerin yokluğu, daha sonra da mezheplerin ve nihayet şeriatın ilkelerinin bilinmediği varsayımsal şartlarda insanların mükellefiyetleri yani hangi normlara göre davranmaları gerektiği konusunda görüşlerini açıklar.

Ferdinand Keller‘in “Şehrazat ve Sultan Şehriyar” (1880) başlıklı tablosu

Sorunuzu İslam medeniyet havzasında farklı zaman ve coğrafyalarda vahiyden başlayıp insanların yazdıklarına kadar geniş bir birikim içinden ufkumuzu açıp bizi genişçe düşünmeye davet eden neler var, diye anlayarak aklıma ilk gelenleri sayabilirim: tüm yaratılış anlatısı, varlık katmanları, esmâ ve sıfatlarıyla Allah, melekler, cinler, vahiy; peygamberler, risaletleri, kitapları, mucizeleri ve toplumlarıyla imtihanları -ve tabii toplumlarının imtihanları-; selefleri ve halefleriyle Hz. Âdem, tufan, Hz. Yusuf, mucizeler, özellikle miraç; kıyametinden, yeniden dirilmesinden, hesabından, sıratından cennet ve cehennemine tüm sem‘iyyat; ashab-ı kehfiyle, Hızır’ıyla, Zülkarneyn’iyle Kehf suresi; âyetlerdeki düşünme, gezme-görme, ibret alma teşvikleri, göğe, gezegenlere, yıldızlara yapılan atıflar; göğün sınırlarını aşmayla ilgili işaret, iki ilahın varlığı ihtimalini öne sürme, canlı cansız varlıkların Allah’ı anması, güneşin batıdan doğması, yedi kat sema ilaahir. Bu çekirdeğin etrafında veya etrafındaki dünyada oluşan Binbir Gece Masalları, Mantıku’t-Tayr, Hüsn ü Aşk, A‘mâk-ı Hayâl gibi eserleri, menakıbnameleri, muammalar, şathiyeler, acâibü’l-mahlûkât gibi özel türleri, alegorik Hüsn ü Dil mesnevisini kaleme alan Muhyî-i Gülşenî’nin aynı zamanda grameri, sözlüğü de olan Baleybelen adlı tam tekmil bir kurgu dil geliştirmesini, Cezerî’nin mekanik/robotik tasarımlarını, hatta belki Ardavirafname gibi metinleri bile sayabiliriz.

“Dinin yokluğu da dinî bir pozisyon bence; küçük bazı atıflarından sarfınazarla mesela Asimov’un Robot-İmparatorluk-Vakıf silsilesini bu kapsamda sayabilirim”

Peki dinî içerikli bilim kurgu öykü ya da romanları var mı, özellikle ilginizi çekmiş olan ya da beğendiğiniz?

Din hayatta nasıl tek başına değil de diğer tarihî, felsefî, toplumsal unsurlarla bir aradaysa bilim kurgu edebiyatında da içerikte din diğer unsurlarla beraber yer alıyor; okuyabildiklerim arasında salt dinî içerikli bir metin yok diyebilirim. Frank Herbert’in Dune serisi ekonomik, ekolojik, politik unsurların yanı sıra hem günümüz dinlerine hem de gelecekte ortaya çıkan dinlere ve dinî unsurlara yer veriyor mesela. LeGuin’in bazı eserlerinde de mistik diyebileceğim bir dinî arka plan hissetmiştim. Henüz okuma sırası gelmemiş olan Maria Doria Russel’ın Serçe ve Tanrının Çocukları kitaplarının bu nitelemeyi hak edecek içerikte olduğu söyleniyor. Dinin yokluğu da dinî bir pozisyon bence; küçük bazı atıflarından sarfınazarla mesela Asimov’un Robot-İmparatorluk-Vakıf silsilesini bu kapsamda sayabilirim. Laf aramızda, Herbert ve Asimov’un birbirinden ne kadar etkilendiğini de merak etmiyor değilim.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir