Bir Bilgilenme Süreci Olarak İbnu’l-Arabî’de Aşk

Paylaş:

Giriş
Arapça aslı ışk olup sözlükte “şiddetli sevgi; bir kimsenin kendisini tamamen sevdiğine vermesi, sevgilisinden başka güzel görmeyecek kadar ona düşkün olması” anlamına gelir. Aşk kelimesinin sözlük anlamının, aynı kökten olup sarmaşık anlamına gelenaşeka ile de yakından ilgili olduğu belirtilir.1 Buna göre sarmaşığın, kuşattığı ağacın özsuyunu emmesi ve onunla bütünleşmesi gibi, aşk da, âşık ile mâşûku bütünleştirir. Mâşûk sevgiyle, âşıkını iç ve dış âleminde sarıp kuşatmaya başlar. Bu yakınlaşma, âşıkın mâşûkunda fâni olması, yani yok olmasıyla sonuçlanır. Burada aşkın fonksiyonu âşık ve mâşûkun vuslatını, bir diğer ifadeyle iki ayrı parçanın birleşmesini sağlamaktır. Vuslatı sağlayan ve iki ayrı parçayı birbirine çeken kuvvet aşktır.

İslâmî literatürde aşk, ilahî ve beşerî olmak üzere başlıca iki anlamda kullanılmıştır. İlahî aşka genellikle hakikî aşk, beşerî olana da mecazî aşk denilmiştir. Tasavvufî düşüncede merkezî bir öneme sahip olan “aşk”, İbnu’l-Arabî’nin2 el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye adlı devâsa eserinin tamamen aşk konusuna hasredilmiş “fi ma‘rifeti makâmi’l-mahabbeti” (sevgi makâmının bilinmesine dair)3 başlıklı 178. bölümünde derinlemesine anlatılmıştır. Bununla birlikte, İbnu’l-Arabî’nin Füsûsu’l-hikem ve el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye başta olmak üzere tüm eserlerinde, aşkın inceden inceye her konunun içinde aktığını söylemek mümkündür. Gözden kaçırılmaması gereken bir nokta da, İbnu’l-Arabî’nin eserlerine yansıyan aşkın kitaplardan değil kendi deneyimleri neticesinde elde edildiğidir. Kendisi, bizzat zevk etmek suretiyle yaşadıklarını ve kendine verilen irfânî bilgiyi aktarmıştır: 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir