Çikolata
Sinemanın gücü: Çikolata simgesiyle resmedilen giz…Hayatın keyif veren yanlarından olan damak zevkinin, insanları, ilişkileri ve hayatı nasıl değiştirebileceğini anlatan Çikolata filmibaştan çıkarmanın, baskının ve duyguların özgürlüğünün hikâyesi olarak tanıtılmıştır. Film İsviçreli ünlü yönetmen Lasse Hallström imzasını taşımaktadır. Joanne Harris’in beğeni toplamış Chocolat romanından Robert Nelson Jacobs tarafından sinemaya uyarlanmıştır.Çikolata filmikomedi olan türü, müziği, seçtiği simge, başkarakterine verdiği mistik ve gizemli hava, güçlü oyuncu kadrosu ve sinematografik görselliğinin çekiciliğiyle, popüler dünyanın isteklerini karşılar niteliktedir.Film 1960’lı yıllarda, Fransa’da geçmektedir. Yeni doğacakların bile hayatlarının belli olduğu, yıllar içersinde ancak çok küçük değişiklikler geçirmiş kırsal bir bölge olan Lansguenet kasabasındaki insanların değişimini anlatmaktadır. Kasabadaki bu değişim, kuzey rüzgârlarının esintisiyle kasabaya gelen kırmızı pelerinli bu çikolata ustası kadınla başlar. Kadın, insanları yüreklendirerek, kendilerine inanmalarını sağlar. Bu durum onları mutlu ve özgür kılar.Kadın, her derde deva çikolatalarını sunmakta olan bir ustadan çok, Aydınlanma döneminde çizilen filozof düzlemini resmetmektedir. Aydınlanma çağının ünlü düşünürü Voltaire’in o dönemdeki ideal filozof düşüncesini aktardığı sözleri ise şöyledir: “Gerçek filozof, sürülmemiş tarlaları sürer, sabanların sayısını artırır, yoksullarla uğraşıp onları zenginleştirir, evlenecekleri yüreklendirir, öksüzlere sahip çıkar. İnsanlardan hiçbir şey beklemez; ama onlara elinden gelen her iyiliği yapar.”Öyle ki misyonunu şefkatin, anlayışın ve sevginin özgür ruhu üzerine oturtan çikolata ustası kadının, kasabadaki her fert ile girdiği diyalogda, kurduğu iletişimde bu bağlamı öncelediği aşikârdır. Ve böylece çikolataların tadına bakan ya da dükkâna giren herkes çikolatayla gelen bu değişimin rüzgârına kapılıp gitmektedir.Film özgürlük olgusunu da unutmamış, özgürlüğü simgeleyen gemileri kasabaya yanaştırmıştır. Bin bir emekle hazırlanmış o nefis çikolataların tadını alan ve cazibesine kapılan kasaba halkı, hümanizmin mutluluğunun çizdiği yolda ilerlemenin sonucuyla özgürlük gemisine binivermişlerdir.Öte yandan inancı gereği kendini açlıkla terbiye etmeye çalışan, pederin vaazlarına müdahaleden bile geri kalmayan ve çikolata ustasına karşı olan diktatör bir başkan vardır. Kiliseye bağlı katı kurallar üzerinden kasabadaki düzeni sağlayan bu başkan, kadının varlığından hoşnut değildir. Başkan, Kilisenin karşısına dükkân açmasına rağmen Kiliseye uğramayan bu kadını birkaç kasabalıyla birlikte kasabadan sürmek ister. Ama istekleri, misyonunu hoşgörüyle harmanlayan ve böylece yoluna devam eden çikolata ustası üzerinde sonuç vermeyecektir.Gün geçtikçe kadının varlığından daha fazla rahatsız olan başkan bir gece çikolata vitrinine girer. Amacı çikolataları yok etmektir; fakat sonunda o da çikolatanın cazibesine kapılır. Her düzlemde sistemini tıkırında işleten –özel hayatı hariç- bir belediye başkanının çikolata vitrinindeki hali, filmin sistem üzerinden gelmek istediği noktaya ulaştığını gösteren sahnelerdendir. Ve o günden sonra belediye başkanı, ilerleyeceği yolda çikolatayı rehber olarak benimseyecektir.Filmde çikolata birçok şeyi simgelemektedir. İnsanın değişiminin öncelenmesinin yanı sıra, çikolatanın nefsanî tutkuları öncelediği filmin tanıtım cümlelerinde ve birkaç sahnesinde kendini resmederken filmin yönetmeni Hallström’un filmi tanımlayan cümleleri de ilgi çekicidir: “Bana göre Çikolata, baştan çıkarıcılığı ve hayatın zevklerini inkâr etmememiz gerektiğine dair komik bir hikâye.” Yönetmenin bu sözlerinden, filmin sorunsallığının boyutu iyice anlaşılmaktadır.Son sahnede pederin özgür olarak hazırlanmış vaazının teması ise şu doğrultudadır: “Her şeyi olduğu gibi kabul et.” Aynı zamanda, Hz. İsa’nın insanlığının örnek alınması şeklindedir. Değişen sisteme ve insanlara rağmen çikolata ustası bu özgür vaazın verildiği esnada bile Kilisede değildir.