Klasik ile Modern ve Merkez ile Taşra Arasında Bir Osmanlı Âlimi: Ebu Said Muhammed el-Hâdimî
Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin Tez-Makale sunumlarında Dr. Yaşar Sarıkaya ile Osmanlı ilmiye geleneğini tartıştık. Sarıkaya, 2004 yılında Almanya’da bitirdiği “Abu Said Muhammad al-Hâdimî (1701-1762): Netzwerke, Karriere und Einfluss eines osmanischen Provinzgelehrten (Ebu Sa’id Muhammed el-Hâdimî: Taşralı bir Osmanlı Âliminin İlişkiler Ağı, Kariyeri ve Etkisi)” başlıklı doktora tezi kapsamında, “Klasik-Modern sarkacında taşralı bir âlim” prototipi ortaya koyarak, bu prototipin Osmanlı ilmiye sistemi içerisinde kendisine nasıl bir yer edindiğinden bahsetti.Sarıkaya, öncelikle neden böylesi bir çalışma içine girdiğini ve bu araştırmasını hangi sorular çerçevesinde yürüttüğünü açıkladı: Konya’nın bir köyünde yetişen Muhammed el-Hâdimî’yi talebeleri gözünde bu kadar cazip kılan neydi? Acaba Hâdimî’nin yaşadığı dönemde elde ettiği bu başarı kişisel bir başarı mıydı yoksa ailesinden gelen bir ilim geleneği mi sözkonusuydu? Hâdimî’nin faaliyetlerinden yola çıkarak 18. yüzyıl ile 20. yüzyıl arasındaki süreçte Osmanlı ilmiyesinin zihniyeti, kültürü, eğitim yapısı hakkında bilgi edinmemiz mümkün müdür? Bu sorulardan hareketle 1700-1762 yılları arasında yaşamış, İstanbul’daki ilim geleneğine bağlı olmakla-olmamak arası bir yol çizmiş ama bu gelenekte kendisine önemli bir yer edinmiş olan bir taşra aliminden yola çıkarak, Konya’daki mutasavvıfların 18. yüzyıldan sonra Osmanlı eğitim sistemi üzerine etkisini araştırıyor. Sarıkaya’nın doktora tezi kapsamında ulaştığı sonuçlar şu şekilde sistematize edilebilir:Muhammed Hâdimî ilim geleneği açısından saygın bir aileye mensuptur ve o dönemde medreseleri ile öne çıkan Konya’da yetişmiştir. 18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Konya medreselerinin durumu, bu medreselerin arkasında kimlerin olduğu ve sûfîlerin buralardaki eğitim faaliyetlerine katkıları araştırma kapsamına alınmıştır. Konya medreseleriyle ilgili olarak ulaşılan sonuç, 18. yüzyıla kadar Konya’da sadece iki medresenin bulunduğu, ancak bu tarihten sonra 20. yüzyıla kadar otuz sekiz medresenin kurulduğudur. Bu medreselerde girişilen eğitim faaliyetleri ise “Osmanlı Devleti’nin son döneminde medreselerin eski fonksiyonlarını yitirdiği, işlevini kaybettiği” yönündeki hâkim algıyı nakzedecek yöndedir. Ancak bu durum Urfa ve Bursa örnekleriyle karşılaştırıldığında aynı sonuç elde edilemiyor. Sözkonusu medrese sayısındaki artış dönemin Konya’sına özgü bir olay olarak görülmektedir. Sarıkaya’ya göre Konya’daki bu eğitim faaliyetlerinin arkasında Nakşibendî tarikatına mensup mutasavvıflar bulunmaktadır. Hâdimî ise mutasavvıf bir medreseli olarak talebeleri, eserleri, sahip olduğu altyapı malzemesi eşliğinde incelenmiştir.Muhammed Hâdimî’nin yazdığı eserler bir öğrencisi tarafından istinsah edilmiştir. Ancak bu şekilde istinsah edilen makalelerin sayısı oldukça azdır. Burada Hâdimî’nin şahsında ortaya çıkan mesele, Osmanlı ilmiyesine dair sahip olduğumuz bilgilerin taşra için de geçerli olup olamadığıdır. Acaba ilmiye konusunda İstanbul ile taşra arasında herhangi bir fark mevcut muydu? Hâdimî bütün bu çalışmaları nasıl organize etti? Kendisine, İstanbul’dan bağımsız olarak yeni ilişki ağları oluşturdu mu? Öğrencilerini Hâdimî’ye çeken neydi? Zahir-batın uyumu meselesini kitaplarına ne şekilde yansıtmıştı? Sarıkaya’nın çalışması, “Hâdimî’nin hangi şahıslar üzerinde etki bıraktığı ve bu etkinin günümüze ne şekilde yansıdığı” üzerinden, 18. yüzyılda Anadolu’da hâkim olan bilim anlayışını irdelemeye çalışmaktadır.İstanbul-taşra arasında var olan ve Hâdimî’nin şahsında müşahhaslaşan bazı farklar ise dikkate değer: İstanbul’daki medreselerde müderrisler derecelerine göre maaş alırken Hâdimî’nin medresesinde bu duruma rastlanmamaktadır. Organizasyon konusunda ise, İstanbul’da medreselerde okutulan kitaplar Hâdimî’nin medreselerinde de okutuluyordu ancak okutulma sırası farklıydı.Hâdimî’nin Türk toplumunun sosyal-siyasal hayatında günümüze kadar bıraktığı etkiler Sarıkaya tarafından üç evrede değerlendiriliyor:1) Vefatından Tanzimat’a kadarki dönem2) Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönem3) 1950’den günümüze kadarki dönemHâdimî’nin çalışmaları esnasında kullandığı metoda bakıldığında, bir soru üzerinde dururken farklı görüşleri ele aldığı, orta yolu bulmaya çalıştığı, çok net tavırlardan özellikle kaçınmayı tercih ettiği gözlenmektedir. Örneğin sigara içme konusunda kendisine soru sorulduğunda kesin bir şekilde haramdır ya da mekruhtur demek yerine, okuyucularının ve talebelerinin içmemesinin daha yerinde olacağını söylemektedir.Sarıkaya’nın sunumu, bir geçiş dönemi olan modernleşme sürecinde yaşayan Hâdimî’nin ilmiye sistemi içerisindeki konumu üzerinde devam etti. Konuşmasının bitiminde kendisine yöneltilen sorular ise, daha ziyade Hâdimî’nin yazdığı kitapların içeriğinin ve onun mutasavvıf kimliğinin irdelenmesine yönelikti.