Dr. Garipaşk
İnce bir mizah anlayışıyla kurgulanmış bu dikkate değer kült filmin değerlendirmesinden önce Dr. Garipaşk filminin mimarını yani yönetmenini kısaca tanıtmakta yarar görüyorum.Stanley Kubrick sinema tarihinin radikal ve dahi yönetmenlerinden biridir. Sinema dünyasına 1951 yılında Maç Günü (The Day of the Fight) adlı boks dünyasını konu alan kısa metrajlı bir belgeselle adım atmıştır. Bu filmin ardından gelen yıllarda on üç uzun metrajlı film çekmiştir. Filmografisinde hemen her türden filme rastlanan yönetmenin başlıca filmleri ise, bir bilim kurgu örneği olan 1968 yapımı 2001: Uzay Macerası, korku sineması örneği ise Parıltı (1980) adlı yapımdır. Full Metal Jacket (1987) savaş filmlerinin, Dr. Garipaşk (1963) kara mizahın temel taşlarından kabul edilir. Otomatik Portakal (1971) ile şiddet olgusunu, Gözü Tamamen Kapalı (1999) ile evlilik kurumunu ve insan doğasının karmaşık yapısını mercek altına almıştır.Stanley Kubrick yapmak istediğini yapmaktan çekinmeyen, karşı olduğu şeyi dile getirmekten hiç vazgeçmeyen bir yönetmendir. Görmek istediği neyse, yazmak istediği neyse yasakların veya geleneklerin belirlediği sınırlar doğrultusunda ilerlemeyi reddederek tüm açıklığıyla filmlerinde göstermeyi yeğler.Yönetmen sinema dünyasına kazandırdığı filmlerinde genel olarak, toplumsal olayları ve bunlardaki çarpık ilişkileri gözler önüne sermeyi yeğlemiştir. Öyle ki, çevirdiği her film, eleştirmenleri uç noktalarda eleştiri yapmaya yöneltmiştir. Üstelik bu fikrini daha iyi yansıtabilmek, belki de daha özgür olabilmek için Hollywood sinemasını terk edip İngiliz sinemasına transfer olmuştur. Titiz bir yönetmen olarak ün yapmış Kubrick, sinema diline hâkimliğinden olsa gerek ele aldığı konuları en iyi şekilde beyaz perdeye aktarmasını bilmiştir. Belli bir “tür” doğrultusunda ilerlemeyen yönetmen filmlerinde her zaman değişik anlatım biçimleri deneyerek, ele aldığı türlerin o güne kadar yapılmış en güzel örneklerini vermeyi başarmıştır. Bu filmler ele aldıkları konulardan yahut kullanılan sinema dilinin inceliğinden olsa gerek her biri dikkate değer film olma özelliğini elde etmiştir. Kubrick çoğu kez ironik bir yapıyla oluşturduğu filmlerinde seyircisini bazen öfkelendirmiş, bazen güldürmüş, bazen korkutmuş, bazense hüzünlendirmiş ama her zaman düşündürmüştür.Ve şimdi de gelelim Dr. Garipaşk ya da bir diğer adıyla Nasıl Endişelenmemeyi Öğrenip, Bombayı Sevebilirim’e. Film başarılı bir kara mizah örneğidir. Kubrick’in senaryosunu yazdığı, aynı zaman da yönetmenin sinema dünyasındaki ikinci döneminin ilk filmidir. Her izleyenin farklı açılardan okuyabileceği çok katmanlı bir filmdir.1960’ların Amerika-Rusya Soğuk Savaşı’ndaki sistemi ve siyasî karakterleri hicvederken, insanlığa büyük ölçüde zarar verebilecek donanıma sahip nükleer silah gerçeğini ironik bir dille anlatmıştır. Böyle bir konunun anlatımında mizahı seçerek farklı bir yol tercih etmiş ve yaşanabilecek felaketlerin haberciliğini yapmıştır. Konusu soğuk savaş ortamının gerginliği içinde Amerikalı akıl hastası üst düzey bir subayın paranoyak düşünceleri nedeniyle –komünistlerin insanın özsuyuna kattıkları florid’in öcünü almak için Rusya’ya yolladığı bomba dolu uçakların hedeflerine ilerlemeleriyle başlayan yani tabiri caizse sudan sebeple çıkan bir savaşla- gelişen bir dizi felaket üzerinedir. Öyle ki felaketin boyutu iki ülkeyi aşmakta, tüm dünyayı etkilemektedir. Bu saldırıya hazırlıklı olan Rusların ABD’nin herhangi bir saldırısı karşısında otomatik olarak devreye giren silahları vardır. İsmi bile gücünü ifade etmektedir: “Kıyamet Günü Silahı.”Peter George’un Red Alert romanından uyarlanan film her sahnesiyle düşünülmüş, özenle hazırlanmış bir ürün olduğunu ortaya koyuyor. Filmde, güç odaklarının birbirlerine duydukları korkunun sonucu hazırladıkları ve harekete geçirdikleri nükleer silahlar yüzünden insanlığın sonuna gelindiği düşünülmektedir. İnsanlığın kurtuluşu ise eski bir Nazi olan Dr. Garipaşk’ın ağzından dikkat çekici diyaloglarla gayet çarpıcı bir biçimde verilir. Dr. Garipaşk’ın çözüm önerisi ise şudur: Sığınaklara toplanacak üstün insanlar sayesinde nükleer felaketten korunan bir nesil oluşacaktır. Bunun yanında konudan her bahsedişinde siyah eldivenli elini Nazi selamı ile havaya kaldıran doktor, filmin en dikkat çeken karakteridir. Yönetmen, kuşkusuz tıpta “the other hand sendrom” olarak yer alan bu istemsiz kasılma durumu ile, insanın içindeki kontrol edilmez canavara! da isnatta bulunur. Filmin bir diğer çarpıcı sahnesi ise Teksaslı çılgın pilot Kin Kong’un bombaya bir rodeocu edasıyla binip bombayla birlikte kendini Rusya semalarına bırakmasıdır. Bu esnada keyifli kovboyun şapkasını sallayarak dünyanın kıyamet silahına merhaba demesi sağlanır. Filmde kullanılan müzikler de dikkate değer; şöyle ki, film Vera Lynn’in romantik şarkısı “We’ll Meet Again / Tekrar Buluşacağız” eşliğinde patlayan onlarca bombanın seyri ile son buluyor.Dr. Garipaşk ustalıkla hazırlanmış, düşünen her insanı ürkütmeyi başaran bir yapım olarak karşımızda duruyor. Sistemin insan unsurunu hiçe sayan tuhaf işleyişine ve silahlanma çılgınlığının varabileceği muhtemel sona gönderme yapan Kubrick, filmin isminde bile egemenlerin imha ve öldürme aşkına muzip bir göndermede bulunur. Ayrıca filmi önemli kılan bir diğer nokta ise ne yazık ki günümüzde uygulanan politikalara filmde vurgulanan politikaların yakınlığıdır. Dikkate değer bir görüş ise, ünlü eleştirmen Pauline Kael’in Dr. Garipaşk için yazdığı uzun eleştirinin son bölümünde yer almakta: “Kahramanları ve sloganları abartan, hicveden filmler neşe ve ilgi ile seyrediliyor. Dr. Strangelove bu alanda yeni bir dönem açtı. İçindeki her şeyi çok iyi ortaya koydu. Böyle olunca, filmin kendisi içindekiler gibi gülünç olmaktan kurtuldu.”