Modern Avrupa’da Din

Paylaş:

Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi’nin özel etkinlikleri kapsamında Aralık ayı misafiri Küre Yayınları tarafından 2005 yılında Türkçeye kazandırılan Modern Avrupa’da Din (Religion in the Modern Europe: A Memory Mutates) kitabının yazarı ve Exeter Üniversitesi’nde Din Sosyolojisi profesörü olan Grace Davie idi. Davie konuşmasının genelinde Avrupa’daki din anlayışını Amerika ile mukayeseli olarak ele aldı.Davie konuşmasının ilk bölümünde din anlayışında bu yüzyılın başlarında görülmeye başlayan değişimin son dönemdeki gelişmeler ile yeniden önem ve ivme kazandığını ifade etti. Davie dini ‘müşterek hafıza’ olarak tanımlarken bu hafızanın her biri kendi başına hızlı ekonomik ve sosyal değişmelere cevap veren kilise, eğitim sistemi ve medya kurumlarını bir arada tutuğundan bahsetti. Avrupa’daki din anlayışının önemli değişmeler gösterdiğini belirten Davie Avrupa’da Katolik kiliselerde papazların diğer insanlar adına vekillik yaptıklarından, Avrupalıların din ile olan bağlarının azaldığından bahsetti. Artık Avrupa toplumunda insanların pek azının kiliselere düzenli olarak gittiğini, ancak çok genç veya önemli bir kişinin beklenmedik vefatı gibi durumlarda halkın dine olan gizli bağlılığının ortaya çıktığını belirtti. Bu konuda Prenses Diana’nın vefatı sonrası halkın kiliselere gidip mum yakması ve dua etmesini örnek veren Davie dinî hayatın Avrupa’da bireyselleştiğini, artık hiçbir yere ait olmadan inanan bir toplum oluştuğunu ifade etti. Bu konu bağlamında kendisine sorulan bir soruya Davie Avrupa’daki genç kuşakların ebeveynlerine göre dindarlığa daha meyilli olduklarını, dinî konuları konuşmakta daha açık davrandıklarını ve kiliseye gitmeyi bir zorunluluk değil gönüllülük olarak gördüklerini ifade etti.Davie sekülerliğin Avrupa’da modernlikten mi yoksa Avrupalılıktan mı kaynaklandığı sorusunu Avrupalılık olarak cevapladı. Amerika ile Avrupa arasındaki kıyaslamada ise Davie her iki toplumu da seküler bulduğunu ancak ABD’de kiliseye gitme oranının Avrupa’ya göre çok daha fazla olduğunu ve dinin siyasetteki etkisi nedeniyle hiçbir politikacının dini yadsıyamadığını belirtti. Daha sonra bu olgunun sosyolojik izahına yönelen Davie, Avrupa’da yatay bir yaşamın söz konusu olduğunu, şehirleşme ile birlikte göç eden insan topluluklarının kiliseleri arkalarında bıraktıklarını, fakat kiliselerin bu kitleleri arkalarından takip ettiklerini ifade etti. Buna karşılık ABD’de dikey bir hareketlilik gözlendiğini, göçlerle gelen toplulukların kendi dinlerini getirdiklerini ve modern toplum ile bütünleşemediğini iddia etti. Aydınlanmadan farklı olarak inanç özgürlüğünün, dinin Amerika’da yükselmesine sebep olduğunu savundu.Son olarak Davie, İslâm hakkında sorulan bir soru üzerine, diasporadaki Müslümanlar aracılığıyla İslâm’ın demokrasi ile bağdaştırılabileceğini ve bunun iki yönlü bir süreç olduğunu söyledi. Avrupa’daki her ülkenin konulara farklı baktığına değinen Davie başörtüsünün İngiltere’de herhangi bir sorun olarak görülmediğini, ancak Fransa’da çok daha katı bir laiklik anlayışı hüküm sürdüğü için meselenin problem haline geldiğini belirtti.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir