Vefa Semti: Dünü, Bugünü, Yarını

Paylaş:

Vefa Sempozyumunun Ardından…“Vefa Semti: Dünü, Bugünü, Yarını” başlıklı sempozyum, mevsimin ilk karını ikinci gününde karşılamasına, kısmi trafik sıkıntısının yaşandığı Avrasya maratonuna ve aynı tarihlere denk getirilen Üsküdar Sempozyumuna rağmen Bilim ve Sanat Vakfı’nda geniş katılımla ve başarıyla tamamlandı.Bir yıldan fazla süren bir çalışmanın mahsulü olan sempozyumda Vefa semti Bizans ve Osmanlı dönemlerindeki konumu; kilisesi, camileri, kütüphane, han hamam, hazire ve çeşmeleri; manevî mimarı Şeyh Vefa’nın ilmî, tasavvufî ve edebî kişiliğiyle ele alındı. Semtin Osmanlı dönemi sosyal yapısına ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devreden kurumlarına değinildi. Hâlihazırdaki sosyo-ekonomik yapısına ayna tutuldu ve semti de içine alan imar faaliyetleri çerçevesinde yarınına dönük öneriler geliştirildi.Sempozyumun açılış konuşmalarını Bilim ve Sanat Vakfı Başkanı Dr. Mustafa Özel ve Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er yaptı. Özel, konuşmasında, Vefa semtinin kaderini konuşmanın, bir bakıma tüm şehrin, bir bakıma tüm ülkenin ve bir o kadar da ülkenin tüm insanlarının kaderini konuşmakla muadil olduğunu belirterek, “bu sempozyumda insan eliyle hazırlanan, kurulan ve yeşertilen yerlerin yine insan eliyle nasıl yıkıldığına şahit olunacaktır” dedi. Nevzat Er ise bir sanat ve maneviyat merkezi olması bakımından İstanbul’un merkezi sayılabilecek Vefa semtini ele alan bu sempozyumun önemine değinerek, semtin bu özelliklerinin geleceğe taşınmasında geçmişle muhasebenin iyi yapılmasının elzem olduğunu belirtti.Oktay Aslanapa başkanlığındaki açılış oturumu önemli isimleri bir araya getirdi. Halil İnalcık, Şeyh Vefa’nın mensubu olduğu Vefâiye tarikatının Osmanlı tarihindeki yerini ve önemini vurguladı. Turgut Cansever, Fatih ve Bayezid külliyelerinden hareketle geniş bir bağlam içerisinde değerlendirdiği Şeyh Vefa külliyesinin peyderpey tamamlanan bir külliye olarak vücuda gelmesinin kendinden sonraki geleneği etkileyen bir hadise olduğunu ve Osmanlı mimari geleneğinin hakkıyla anlaşılmasında ve geleceğimize yön vermede Şeyh Vefa’nın eserleriyle birlikte anlaşılmasının büyük önem taşıdığını vurguladı. Semavi Eyice ise dönemin okur-yazar taifesini bünyesinde barındıran ve suriçinin en ruhaniyetli semti olan Vefa’nın, İstanbul’un Türkleşmesinde önemli rol oynadığını belirtti. Konuşmasında bizleri semtin sokaklarında bir bir dolaştıran Eyice, mevcut veya yok olmuş hemen her esere değindi. Tarihî eserlerin ülkemizde maruz kaldığı talihsiz muamele göz önüne alındığında böylesi hassas zihinlerin ve hatırı sayılır birikimin ilgilileriyle paylaşımının ne denli önemli olduğu aşikâr olmalı.Vefa’nın Bizans dönemine ilişkin detaylı veriye sahip değiliz. Semavi Eyice, arkeolojik çalışmaların yetersizliğinin bu bilgi eksikliğini beslediğini dile getirdi. Eyice’nin başkanlığında Bizans dönemini ele alan konuşmacılardan Murat Sav, semtin, Roma döneminde mezarlık alanı olduğunu, meskun mahal haline gelmesininse Bizans döneminde gerçekleştiğini belirtti. Belli başlı Bizans dönemi eserlerine değinen Sav, yangın ve deprem gibi afetlere maruz kalan ve Bizans’ın son döneminde iyice yoksullaşan ve yıpranan semtte Bizans dokusunun önemli ölçüde yittiğine dikkat çekti. Konumu itibariyle semtin bu dönemde de şehrin kalburüstü kesimince tercih edildiği hemen her konuşmacı tarafından dile getirildi. Haluk Çetinkaya semtin Bizans döneminden kalma en önemi eseri Molla Gürani Camii’nin Bizans dönemini ele aldı ve yapıyı mimarî açıdan değerlendirdi. Ozan Öztepe ise “900 yıldır ayakta duran” bu yapının günümüzde koruma sorunuyla karşı karşıya olduğunu belirtti ve korunması sadedinde öneriler sundu.   Semt asıl Osmanlı döneminde neşvünema bulur ve Şeyh Vefa’nın manevî mimarlığında somut olarak gelişir. İsmini de ondan alır. Reşat Öngören, Şeyh Vefa’yı, “Osmanlı’da birçok örneğine rastladığımız mutasavvıf-âlim kimliği” çerçevesinde ele aldı. Zeyniyye tarikatının önde gelen isimlerinden Abdüllatif Kudsi’ye intisabına, İstanbul’a yerleşmesi ve irşad faaliyetlerine, Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid ile olan ilişkilerine -geniş bağlamı ve tarikatın sonrasını etkileyen yönleriyle- değindi. Döneminin siyasî, ilmî ve gündelik hayatında etkin bir kişilik olan Şeyh Vefa’ya hasredilen oturumlarda ayrıca onun müridleri, muhibleri ve tekkesinin müdavimleri, Musa Yıldız, Avni Erdemir ve Mustafa Tatçı tarafından tanıtıldı. Abdürrezzak Tek, Şeyh Vefa’nın mürşidi Abdüllatif Kudsi’yi anlattı. Zâhiri ve bâtıni ilimlere vukufiyetiyle bilinen Şeyh Vefa şer‘i ilimler ve tasavvuf alanındaki eserlerinin yanı sıra astronomi, ilm-i nücum, musiki ve edebiyat gibi birçok alanda eserler vermiş, dinî ve la-dinî konulu besteler yapmıştır. Bu bağlamda Türkçe, Arapça ve Farsça kaleme aldığı şiirler Yavuz Bayram, Nurettin Ceviz ve Mustafa Çiçekler’in sunumlarıyla değerlendirildi. Vefa semti Osmanlı asırları boyunca şehrin mamur semtlerinden biridir. Şeyh Vefa adına Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan cami ve onun etrafında gelişen medrese ve kütüphane semtin çekirdeğini oluşturur. İlerleyen yüzyıllarda da semt bir ilim merkezi olarak gelişecek, kütüphaneler, medrese ve mektepler barındıracaktır bünyesinde. Kütüphaneler bağlamında Aras Neftçi, 1741 yılında şair, hattat ve devlet adamı sıfatlarını haiz Atıf Mustafa Efendi tarafından yaptırılan Atıf Efendi Kütüphanesinin sokak topografyasına uyumlu yapısıyla Türk sivil mimarî geleneğini yansıttığını belirtti. Mimarisi kadar barındırdığı eserleriyle de son derece önemli olan kütüphanede mevcut 27.700 eserin tasnif ve tavsifini de Ramazan Biçer yaptı. Kütüphaneye dair -vakfedilen mallar ve kitap fihristinden bahçedeki ağaçlara kadar- türlü detaylar içeren vakfiye ise Nuran Altuner tarafından sunuldu. Semtteki bir diğer kütüphane ise yine bağımsız olarak, III. Ahmed’in silahtarı ve damadı Şehit Ali Paşa tarafından 1715 tarihinde inşa edilen ve banisinin adını taşıyan kütüphanedir. Soner Şahin günümüzde Vefa Lisesi bahçesinde yer alan bu yapıyı, mimarisi ve Osmanlı kütüphaneleri geleneği içerisindeki yeri bağlamında değerlendirdi.Bu “kültürlü” semtte, eğitim hayatına katkıda bulunan başka yapılar da yer alır. XVII. yüzyılda I. Ahmed dönemi başdefterdarlarından Ekmekcizade Ahmed Paşa tarafından yaptırılan ve onun adını taşıyan medreseyi Hamit Er’den dinledik. Sebil, türbe ve hazireden müteşekkil bu medrese hem mimarî yönü hem de Osmanlı eğitim sistemindeki yeri, müderrisleri, müfredatı ve haziresiyle birlikte değerlendirildi. Türk eğitim tarihine “ana dille öğretim yapılan ilk Türk lisesi” ve “ilk mülkî (sivil) Türk Lisesi” olarak geçen Vefa Lisesi’nin, dönemine ayna tutan serencamını da okul müdürü Sakin Öner anlattı. Kadir Turgut ise bir dönem Türkiye’nin ilk imam-hatip okuluna da ev sahipliği yapan bina hakkında sözlü tarih yöntemiyle yaptığı çalışmayı sundu. Semtin yetiştirdiği âlimlerden, şer‘i ilimlerin her dalının yanı sıra Türk dili ve Arap dili ve edebiyatı alanında da eserler vermiş olan Mehmed Zihni Efendi’yi de Ahmet Turan Arslan’ın sunumuyla dinledik.Semtin Osmanlı dönemi fizikî dokusunun parçaları olan -ancak günümüzde mevcut olmayan- Vefa hanı, hamamları, Revani Çelebi, Sekbanbaşı İbrahim Ağa ve Hoca Teberrük mahalleleri arşiv çalışmaları ışığında sırasıyla Zekai Mete, Ahmet Yaşar ve Baki Çakır’ın sunumlarıyla ele alındı. Aynur Can da semtin 1453–1775 arası gelişimini semtin belli başlı eserleri üzerinden giderek anlamlandırmaya çalıştı. Latife Aktan’ın tanıttığı, çinileriyle temayüz eden Dr. Şevket Apartmanı ise halen ayakta duran yapılardan.Osmanlı dönemi semt sakinleri ve esnaf profili de masaya yatırıldı. “Vefa meydanı esnafı”nın, on beş kola ayrılan genel İstanbul esnafı içerisinde altıncı kol olan kazasker koluna bağlı olduğunu belirten Ferda Mazak, semtte faaliyet gösterenler arasında doğramacılar, sedefkârlar ve pabuççu esnafının bulunduğunu belirtti. Arşiv temelinde semtin su kullanıcılarını ele alan Fatma Şensoy, kullandığı Ma-i Leziz defterlerinin, kişilerin sadece kullandıkları suyun miktarını değil, kişisel özelliklerini de kaydetmesinden hareketle semt sakinleri hakkında bilgiler sundu. Tarkan Oktay ise 1910–1911 yıllarında yapılan belediye seçimlerine Vefa semtinin nasıl bir seçmen profiliyle iştirak ettiğini seçmen kayıt defterleri temelinde ortaya koydu.Vefa semtini farklı kaynaklar üzerinden okumayı amaçlayan oturumda Bekir Cantemir semtin haritalarda nasıl ele alındığından hareketle yaşanan değişimi ortaya koydu. Osmanlı arşivlerinde semte dair ne tür malzemeler olduğunu Önder Bayır anlattı. Vildan Serdaroğlu semti Dîvan şairlerinin gözünden görmemizi sağlarken; Elfine Sibgatullina, Samiha Ayverdi’nin Vefa’sını anlattı. Ayverdi’nin, çocukluğunun geçtiği muhit sayılabilecek Vefa semtindeki gündelik hayata ilişkin satırlarını farklı bir aksanla dinlemek bir başka güzeldi.Çeşmeler ve hazireler, semtin, günbegün yitip giden geçmiş zaman tanıklarıdır. Nur Urfalıoğlu Vefa semti çeşme ve sebillerini genel mimari özellikleriyle değerlendirirken A. Vefa Çobanoğlu Ekmekcizade sebilinin mimari özelliklerine değinmenin yanı sıra bu örnekten hareketle bir sebilin başına gelebilecekleri resmetti. Fatma Şensoy ve F. Samime İnceoğlu, Fizikî Islah Atölyesi çeşmeler grubu kapsamında yürüttükleri arşiv temelli çalışmanın bulgularını sundu. Hazireler bağlamında ise müstakil çalışmalara konu olan Şeyh Vefa haziresi (Mustafa Sürün) ile Molla Gürani haziresini (A. Sacit Açıkgözoğlu) ele alan sunumlara ilaveten adı geçen atölyenin hazireler grubunca semtte mevcut diğer altı hazirede yürütülen çalışmanın detayları da Nicole (Nur) Kançal tarafından sunuldu. Böylelikle bu eserler için en temel ve öncelikli çalışma mahiyetinde olan envanter tespiti gerçekleştirilmiş oldu.Semtin simgesi haline gelmiş Vefa Bozacısını Pınar Koç, Vefa Spor Kulübünü ise M. Ali Gökaçtı anlattı. Vefa Spor kulübüne ilişkin sunum, Nurcihan Duman’ın ön sunumunun ardından gösterilen Vefa Spor belgeseliyle görsel anlamda da tamamlanmış oldu. Mutabık kalınan husus Vefa Spor’un kaderinin semtin kaderiyle ne kadar da benzeştiğiydi, zira semt de “futbol takımı gibi küme düşmüştü”.Uğur Tanyeli’nin ifadesiyle semt 1820’lerden itibaren sakinlerince terk edilmeye ve bu noktadan itibaren de farklı bir nüfusu barındırmaya başlar. Ancak bu sadece Vefa’nın yaşadığı bir dram değildir. Bunun üstüne tüm İstanbul gibi Vefa’nın kaderinde de önemli rol oynayan tabii afetler eklenir ve semt, neredeyse tamamen yandığı 1918 yangınından sonra artık bambaşka bir hüviyete bürünür. Semt daha önceki asırlarda da yangınlar ve depremler görmüştür, fakat bu sonuncular hem çok daha yıkıcı oldukları hem de diğer süreçlerle birleştiğinden semtin yüzünü değiştirmede etkin olmuştur. Fatma Ürekli Vefa’yı sarsan depremleri geniş bir tarihsel süreçte ele alırken Kemalettin Kuzucu da yangınların semti nasıl etkilediğini anlattı. Semtin kimliğinin değişiminde bir sonraki aşama ise bizzat insan eliyle ve imar adı altında gerçekleştirilen çalışmalar olmuştur. Semtte modernleşme döneminde kaybolan eserleri de fotoğrafları eşliğinde Müfid Yüksel sundu. Depremlerde ağır hasar görüp XX. yüzyıl başında, yeniden yapılmak üzere yıkılan ancak araya giren savaşlar sebebiyle bir türlü yapılamayan Şeyh Vefa Camii’nin yeniden inşa ediliş sürecini de rekonstrüksiyon projesini yapan Hatice Karakaya’dan dinledik.“Vefa’nın Yarını” oturumunda Süleymaniye Projesini Cengiz Eruzun’dan dinledik. Hikmet Üçışık semtin geleceğinde önemli rol oynayacağını düşündüğü Vefa Üniversitesi’nden bahsetti. Bu oturumda ayrıca semtin bugününün fotoğrafı da sunuldu. Sosyal hareketlilik atölyesinin yürüttüğü çalışma kapsamında semt sakinleriyle hane ve işyeri bazında gerçekleştiren anketlerden hareketle semtin nasıl bir sosyo-ekonomik ve demografik yapı arzettiği Yücel Bulut ve Şenol Kurt’un sunumlarıyla ortaya kondu.Semtin geleceğine ilişkin Semavi Eyice ve Turgut Cansever’in de değerlendirmeleri oldu. Eyice, fiziki mekanın ıslahının tek başına yeterli olmayacağını, semt nüfusunun da İstanbullu hale getirilmesi gerektiğini belirtti. Cansever ise, satır aralarında, tarihine ve medeniyetine yabancı, ehliyetsiz ellerce gerçekleştirilen imar adı altındaki tahripten bahsetti.Vefa Sempozyumu, bir semti ele alıyor olmasıyla alanında bir ilkti. Bu durum, tek bir semte yoğunlaşmanın genel şehir tarihi çalışmalarına ne gibi bir katkı yapacağı sorusunu gündeme getirdi ve sempozyumun son oturumu bu konuyu tartışmak üzere Bir Semti Çalışmak başlıklı bir panel şeklinde düzenlendi. Selçuk Mülayim yapılan çalışmanın önemini dile getirmekle beraber bütünü gözden kaçırmamayı ve içinde bulunduğumuz konjonktür itibariyle bu bütünün sırf İstanbul değil tüm yurt olması gerektiğini vurguladı. “İstanbul’da İstanbulluların yaşamadığını,” şehir sakinlerinin semti benimsemediğini vurgulayan İlber Ortaylı ise Osmanlı-Türk kültürünün kalbi konumundaki bu bölgenin korunması bağlamında daha ciddi idari politikalar olması gerektiğini söyledi. Süha Göney ise semt çalışmalarının ve şehre bütüncül bakan çalışmaların birbiriyle koordineli yürütülmesi gerektiğini belirtti, Vefa semtinin Bizans ve Osmanlı’da neden önemli bir yer tuttuğunu semtin coğrafi özelliklerine değinerek anlattı ve imarına dönük somut önerilerde bulundu.Sempozyum görsel açıdan da zengindi. Bahsi geçen Vefa Spor Belgeseli’ne ilaveten Murat Işık’ın hazırladığı Vefa Semti Belgeseli de gösterildi. IRCICA’dan temin edilen Semtin eski fotoğraflarından ve Başbakanlık Osmanlı arşivinde yer alan belgelerden yapılan seçmelerle hazırlanan Vefa Semti Sergisi yoğun ilgi gördü. Sergilenen arşiv belgeleri semte ilişkin tarihî detaylardan bir seçki sunarken, Vefa’nın eski fotoğrafları semtin yaşadığı hazin maceraya Bilim ve Sanat Vakfı katlarında hâlâ tanıklık etmekte. Vefa sempozyumu bitti, fakat Vefa Projesi çalışmaları sürüyor. Bu bağlamda Vefa semti hazirelerinin ve sempozyumda sunulan tebliğlerin kitaplaşması sürecinin devam ettiğini belirtelim. Benzer nice verimli sempozyumlara ev sahipliği yapabilmek dileğiyle…

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir