Mezheplerin Teşekkül Sürecinde Fukahanın Amel Telakkileri
MAM Tezgâhtakiler toplantısında, konuğumuz Dr. Halit Özkan, MÜ SBE Temel İslâm Bilimleri Hadis bilim dalında tamamladığı “Hicri İlk İki Asırda Farklı Şehirlerde Amel Telâkkisi Oluşumunda Sünnet ve Hadisin Yeri” (İstanbul 2006) başlıklı tezini sundu.İslâmî ilimlerin teşekkülüne dair modern tartışmalara bir katkı özelliğini taşıyan bu çalışma bir yönüyle tarih araştırmaları kapsamında değerlendirilebilirken, fıkıh ve hadis usulü ilimlerinin önemli bir kavramına değinmesi itibariyle de usul çalışması niteliğindedir. Bu sebeple müellif sunumuna tezinin modern literatür içerisindeki yerini ve anlamını ele alarak başladı. Buna göre her şeyden önce İslâmiyet’in ilk iki asrını incelemenin zorlukları bu çalışma için de söz konusu olmuştur. Kaynakların nispî eksikliğinin başat bir problem olduğu bu döneme dair söz söylemek her şeyden önce büyük bir risk taşımaktadır. Buna mukabil alanın bakir olması bu riski göze alma cesareti vermektedir. Zira konuyla ilgili modern literatürde dile getirilen onlarca iddia yeterli mesnetten yoksundur.Çalışmanın bir dizi temel kavramı bulunmaktadır. Tezin ana çerçevesini de belirleyen bu kavramlar arasında sahabe göçü, emsâr, fukaha (ehl-i ilim, âlim), fukahaü’l-emsâr ve amel kavramları önemlidir. Özkan, İslâmî ilimlerin teşekkül devresine ait oryantalist iddiaların merkezinde yeni dinin temel metin veya ilkelerinin belirleyiciliğinden çok coğrafya başta olmak üzere tali unsurların öne çıkarılmasının bir yanılgıya sebebiyet verdiğini düşünmektedir. Ona göre Hz. Peygamber’in arkadaşlarının değişik şehirlere göç etmesi amel kavramının ortaya çıkışında merkezî role sahiptir. Zira sahabe beraberinde Hz. Peygamber’den aldığı bilgiyi götürmüş ve bu şehirlerdeki hayatın mezkûr bilgiye göre şekil almasını sağlamıştır. Tezin ana kavramlarından olan emsâr ise hususî bir iradeyle kurulan ya da farklı bir mahiyete büründürülen şehirleri ifade etmektedir. Bu çerçevede tezin ilgi sahasına giren bu büyük ilmî ve siyasî merkezler Mekke, Medine, Kufe, Basra ve Şam’dır. Fukaha kavramının bu dönemde ortaya çıkması ise İslâm medeniyeti içerisinde bir ilim geleneğinin varlığını gösteren önemli emarelerden biridir. Aynı şekilde fukahâü’l-emsar kavramı şehirlerde halkalanan ve temsil kabiliyeti bulunan ulemaya atıfta bulunmaktadır. Tezin asıl kavramı olan amel için ise efradını cami ağyarını mani bir tanımlamanın kolay olmadığını vurgulayan Özkan’a göre yine de ameli “herhangi bir ilmî çevreye mensup fakihlerin belirli bir furu [fıkıh] meselesinde takip ettikleri uygulamalar ve özellikle bu uygulamaların ortaya çıktığı süreç” olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanımın aslında Kitap, sünnet, icma gibi temel delilleri de kapsadığının farkında olan müellif, tezinde ameli daha ziyade fukahanın riayet ettiği “yazısız kurallar bütünü” anlamında kullandığını belirtti.Sunumun kavram tanımlarına yönelik genel bir çerçeve çizen ilk kısmının ardından amel kavramına dair fikir beyan eden klasik ve modern dönemde kaleme alınan eserlerin tenkitli bir değerlendirmesi yapıldı. Amelin bu eserlerde icma başlığı altında alınması ve bağlayıcılığıyla ilgili olarak söylenenlerin yanında bu konudaki esas problem, amelin sadece Maliki mezhebine ait bir kavram olarak görülmesinde yatmaktadır. Özkan’ın çalışmasının önemle vurguladığı hususlardan biri, Medine dışındaki İslâm şehirlerinde de, “meşhur sünnet” veya “sünnet-i maziye” gibi tabirlerle ifade edilse de muhteva olarak amelle örtüşen bir kabulün varlığıdır. Üstelik tüm şehirlerde görülen bu benzer anlayışın kaynağı sünnete dayanmaktadır.Bu tespitlerin ardından Özkan amel kavramının meşruiyet temelleri üzerinde durarak tabiin nesli tarafından amelin hangi şartlarla muteber kabul edildiği konusuna değindi. Buna göre başta Hz. Ömer ve Hz. Ali olmak üzere bazı büyük sahabilerin ameli terviç eden sözleri ilk nesil üzerinde amel konusunda belli bir anlayışı oluşturmaktadır. Bu anlayış tabiin nesli tarafından müsellem kabul edilmiş ve daha güçlü ve muteber bir delilin olmadığı durumlarda amel aynıyla tatbik edilmiştir. Ancak burada belirtilmesi gereken önemli bir husus amelin tüm şehirlerde ve hatta aynı şehir içerisinde dahi yeknesak olmadığıdır. Amelin kaynağını sahabiler oluşturduğundan, sahabilerin de sünnet bilgisi birbirleriyle farklı olduğundan, onların oluşumuna katkıda bulunduğu amel de yeknesaklık arz etmemektedir. Fukaha geliştirdiği birtakım kıstaslar ışığında hangi ameli ne gibi şartlarda kabul edeceğine karar vermektedir.Sunumun son kısmında İmam Malik’in amel anlayışına değinildi. Bu çerçevede modern dönemde fazlasıyla söze konu olan Muvatta adlı eseri merkeze alarak Malik’in amel hakkındaki kanaatleri belirlenmeye çalışıldı. Buna göre İmam Malik amelin Hz. Peygamber’den kaynaklandığı kanaatindedir ve ameli mütevatir değerinde görmektedir. Dolayısıyla amel, hadis rivayeti için bir kıstastır. Bu kıstasa uymayan hadisler reddedilir veya hiçbir şekilde gündeme taşınmaz. Amelin muteberliği sadece Medine’ye mi hastır, yoksa diğer bölgelerdeki ameller de muteber midir? Bu soruya Muvatta’dan hareketle cevap vermek zordur. Birbiriyle çelişen tarihî rivayetler de bu konuda bir kanaat belirlemeyi zorlaştırmaktadır. Dr. Özkan kendi kanaatini İmam Malik’in diğer beldelerin amelini kabul ettiği yönünde belirlemektedir.Sunumda ayrıca Medine dışında amel anlayışına sahip olan şehirler ve buralardaki ulemanın yaklaşımlarına temas edildi. Hicri ikinci asırdaki amel tartışmalarına değinildikten sonra amel anlayışının Medine ile sınırlı olmadığı vurgulanarak tüm İslâm şehirlerinin aynı süreçten geçtiği, ilim geleneğinin oluşumu ve devamı açısından şehirler arasında bir farkın bulunmadığı, ancak üçüncü asırla birlikte ilim anlayışının yazılı bir geleneğe dönüşmesinin söz konusu olmasıyla ameldeki muğlâklığın merfu hadislere itibar etme anlayışının öncelenerek aşılmaya çabalandığı vurgulandı.Sunumun soru ve katkılar kısmında İslâm şehirlerinde amel anlayışının oluşmasında belirleyici kriterin coğrafya ve halkın örf ve adetlerinin etkisinden ne oranda bağımsız olduğu konusu ile ameli muhafaza eden ve sonraki nesillere aktaran amel ehlinin kimliği tartışıldı. Bu çerçevede modernist İslâm hukuk literatüründe gündeme taşınan “yaşayan gelenek” olgusuyla amel kavramının örtüşen ve ayrılan yönleri belirlenmeye çalışıldı. Dr. Özkan amel anlayışının esas itibariyle sahabenin ilmine dayandığı ve bu ilmin kaynağının Hz. Peygamber olduğu hususunu vurgulayarak sözlerine son verdi.Alanındaki dikkate değer çalışmalardan biri olma özelliğini taşıyan bu çalışma başta fıkıh ve hadis gibi İslâmî ilimlerle ilgili çalışmalarda ufuk açıcı özelliğinin yanında bir İslâm şehrinin teşekkülünde başat unsur olarak Hz. Peygamber’in otoritesinin önemine olan vurgusuyla da şehir ve medeniyet tarihi araştırmacıları için önemli açılımlar sunmaktadır. Zira Hz. Muhammed ve arkadaşlarının görüş ve uygulamalarının ulemanın eliyle yoğrularak birçoğu yeni kurulan büyük İslâm şehirlerinin inşasında başat bir mevkide olduğu düşüncesi şehri ve medeniyeti kuran diğer unsurlarla birlikte değerlendirildiğinde önemli açılımlara imkân sağlayabilir.