Harf Harf Kadınlar
Modernleşme tecrübemize baktığımızda Batı’daki gelişmelere paralel olarak kadın imgesinin kategorik bir olgu/entite olarak varedilip devlet ve milletin terakki etme ve medenileşmesinde ve toplumsal dönüşümün gerçekleşmesinde merkezî bir konuma oturtulduğunu görmekteyiz. Günümüzde, geçmişte kadınnın cinsiyet temelli kurgulanan kimliğinin ve buna bağlı olarak kadına biçilen toplumsal gelişim ve değişimdeki merkezî rolün halen farklı tezahürlerinin gündemde olması bizi Nazife Şişman’ın sempozyumun ilk oturumundaki konuşmasında belirttiği gibi “küresel dünyanın değişen niteliğini, kimlik politikaları ve cinsiyet dinamikleri çerçevesinde anlama”k üzere okumalar yapmaya sevk etti. Düzenlediğimiz Harf Harf Kadınlar başlıklı bu ihtisas sempozyumu ile sizlerle, Şişman’ın başkanlığında Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi bünyesinde başlattığımız “Kadın Kimliği Üzerinden Çağdaş Kültür Okumaları” başlıklı atölye çalışmasında edindiğimiz birikimlerimizi paylaştık. Ali Pulcu’nun açış konuşmasıyla başlayan sempozyumda birbirinden farklı konularda toplam dokuz tebliğ sunuldu.“Modernleşmenin Veçheleri ve Kadın Sorunu” başlığını taşıyan birinci oturumda atölyenin amacını ve çalışmalarını, sempozyumun hazırlanmasındaki temel kalkış noktalarını dinleyicilere aktaran Şişman, ayrıca feodal dönemden modern döneme geçişte kadın imgesinin değişimi, kadının toplumsal bir kategori olarak ortaya çıkışı ve cinsiyet temelli kadın kimliğinin oluşumu üzerinde durdu. Oturum başkanlığını da yürüttüğü bu oturumda Şişman, sempozyumunun üst başlığının neden Harf Harf Kadınlar olduğunu da şu cümlelerle dile getirdi:“Günümüzde kadınla ilgili baskın bir cümle var. Kadın konusu belli bir takım sloganlar eşliğinde konuşulabiliyor ancak. ‘Kadınlar tarih boyunca ezilmiştir; bir cinsellik siyaseti olarak feminizm, kadınlar için iyi olanı belirleyecek yegâne yoldur’ şeklinde özetleyebileceğimiz bir cümle bu. Ama cümlemiz, bu cümle üzerinde ittifak etmiş değiliz. En azından biz, bu baskın cümlenin dışında, sloganlardan yola çıkmayan bir yaklaşımı benimsedik ve yeni kelimeler üretmek için önce harflerden başladık. Şu an sempozyum konularının size dağınık gibi gelmesi de bu yüzden.”Birinci oturumun ilk tebliği Zahide Tuba Kor’un hazırladığı “Yahudi Kadının Modernleşme Tecrübesi ve İsrail Örneği” üzerineydi. Kor tebliğinde, Yahudi kadının modernleşme sürecinde dinî inançlarının kendine biçtiği rol ile modern, laik değerler arasındaki yüzleşmesini/çatışmasını ele aldı ve Aydınlanma sürecinde geleneksel Yahudi kadın anlayışındaki dönüşümü ve Yahudi feminizmini, farklı coğrafyalarda yaşan Yahudi kadınların birbirinden farklı tecrübeleri ışığında, özellikle İsrail örneği üzerinden ortaya koydu.“Rusya’da Cedidizm ve Müslüman Kadın Hareketi” başlıklı ikinci tebliğde Sevinç Alkan Özcan, XIX. yüzyılın son çeyreğinde Rusya’da Kazan Tatarları arasında ortaya çıkan reform hareketinin kadın söylemini irdeledi. Alkan, bu bağlamda, Rusya Müslümanlarına özgü Cedidizm hareketinin Selefi yaklaşımına değinerek reformcu Tatar aydınların –özellikle eserlerinde kadın meselesine yer veren Gaspıralı İsmail Bey ve kızı Şefika Gaspıralı, Ahmet Ağaoğlu ve Musa Carullah Bigiyefin- kadın konusundaki argümanlarını ve yaklaşımlarını değerlendirdi.Birinci oturumun son tebliğinde Hilal Turan “‘Namuslu Anne’den ‘Özgür Kadın’a: Türk Sinemasında Değişen Kadın İmgesi”ni inceledi. Bir sanat dalı ve kitle iletişim aracı olan sinemayı “toplumsal değişmelere ışık tutan bir ayna” olarak niteleyen Turan, tebliğinde “bir toplumda var olan cinsiyet rollerini ve bu rollerde zamanla yaşanan değişimi sinemanın dönemsel tipolojisi ve karakter sunumundaki değişim üzerinden okuma”nın mümkünlüğünden hareketle Türk sinemasında öne çıkan kadın karakter ve tiplemelerin sunumundaki değişimi analiz etti. Turan’a göre, Türk sinemasında 80’li yıllara kadar fedakâr anne ve namuslu eş şeklinde ifade edilebilecek geleneksel bir rol üstlenen kadın, 80’lerden itibaren geleneksel kalıplarda yaşanan ciddi bir kırılma ile cinsel özgürlükçü bireye evrildi. Bu değişimin nedenini, dönemin tarihî, toplumsal ve ekonomik özellikleri açısından ele alan Turan, Türk sinemasından seçkilerle kadın tipolojisindeki bu değişimi ortaya koydu.Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun başkanlığındaki ikinci oturumun konusu “Osmanlı Toplumunda Modernleşme ve Kadınlık” idi. Bu oturumun ilk tebliğinde Fatma Şensoy, “Osmanlı Toplumunda Kadınların Eğitimi” üzerinde durdu. İki ana bölümden oluşan tebliğinde ilk olarak Osmanlı kadının modernleşme öncesi dönemde nasıl bir eğitim sürecinden geçtiğine yer veren Şensoy, ikinci olarak Modernleşme sürecinde yenileşme ve değişme çabaları içinde oluşturulmuş yaygın ve örgün eğitim kurumları bağlamında kadınların değişen ve gelişen eğitimlerine dikkat çekti.Oturumun ikinci tebliğinde Fatma Tunç Yaşar, “İlk Kadın Dergilerinde ‘Kadınlık’: İffetli ve Mektepli” başlığı altında kadınlara yönelik ilk süreli yayın olarak kabul edilen 1869 yılında Terakki gazetesinin ilavesi olarak yayın hayatına başlayan, iffetli kadınların ilerlemesi anlamına gelen Terakki-i Muhadderat ile ilk kadın dergisi olarak nitelendirilen ilk sayısı 1884’te yayınlanan, herhangi bir gazetenin ya da yayının eki olmaksızın başlı başına sadece kadınlar tarafından, kadınların okuması için çıkarılan, çiçek bahçesi anlamına gelen Şükûfezar’ın içeriği üzerinden kadınlık konusunu ele aldı. Tunç’a göre, mektepli kadının dergisi olarak nitelendirilen Şükûfezar’ı kendiden önceki ve sonraki birçok dergiden ayıran en önemli özellik kadının rolünün sadece ev içinde tanımlanmamasıdır. Kadınları eğitmeye ve bilinçlendirmeye yönelik makalelerin bulunduğu Terakki-i Muhadderat ise kadın için eğitim merkezli bir değişim modeli öngörmektedir. Bu bağlamda erkeklere daha kamusal roller biçerken, kadınlara da ev ve aile merkezli roller biçmektedir.İkinci oturumun son tebliği “İlk Muharriremiz Fatma Aliye’nin Gözünden Dönemi”ne ilişkin F. Samime İnceoğlu’nun sunduğu tebliğdi. İlk muharriremiz Fatma Aliye’nin Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı adlı çalışması başta olmak üzere diğer çalışmaları ve tefrika yazıları üzerinden dönemine ilişkin görüşlerini değerlendiren İnceoğlu’na göre, Fatma Aliye, söylediği şeyleri büyük bir medeniyet mensubu olmanın kendisine kazandırdığı özgüven içinde söylemektedir. Tanzimat dönemi ve sonrasındaki siyasî ve iktisadî gelişmelerle ilgili görüşlerini eserleriyle dile getiren Fatma Aliye’nin asıl üzerinde durduğu husus devletin bekası ve terakki ederek medeni milletler arasında yer alması için kadınların eğitimi ve toplumsal hayata katılımıdır.Sempozyumun son oturumu “Varlık Tasavvuru, Kimlik ve Kadın” konusuna ayrılmıştı. Ümit Meriç’in başkanlığındaki bu üçüncü son oturumun ilk tebliği Hümeyra Ağca’nın “İrfanî Öğretinin Varlık Tasavvurunda Cinsiyet: Müzekker ve Müennes” başlıklı tebliğiydi. İkincisi Sevim Zehra Kaya’nın “‘Kadın İnsan’ ve ‘İnsan Kadın’: Halide Edip ve Samiha Ayverdi’nin Romanlarında Kadın Kahramanlar” ve üçüncüsü Aslıhan Akman’ın “Türkiye’de Dönüşen Tasavvuf Pratikleri: Bir Grup Kadın Sufi Üzerinde Değerlendirmeler” başlıklı tebliğleriydi.Oturumun ilk tebliğinde İslâm’ın irfanî varlık tasavvurunda cinsiyetin yeri ele alınmaktadır. Son iki yüzyıldır toplumsal ve siyasal bir muhteva kazanan cinsiyet meselesinin salt bu bağlamda ele alınmasının –toplumsal ve siyasal analizlerin yapılmasının zaruretini kabul etmekle beraber- ufkumuzu daralttığına değinen Ağca, meselenin metafizik boyutunu göz ardı etmemenin önemine dikkat çekti. Konuyu Sachico Murata’nın Tao of Islam adlı eserinde yer verdiği mutasavvıf ve âlimlerin ortaya koyduğu birikim ve Murata’nın çizdiği izlek üzerinden değerlendirdiğini belirten Ağca, tebliğinde ilk olarak ilâhî isimlerin, tenzih ve teşbih, celal ve cemal şeklindeki ikili yapısına yer verdi. Ardından esmanın müzekker ve müennes niteliklerde tezahüründen hareketle, erkek ve kadının hakikati, yaratılış sürecindeki rolleri ve cinsiyet farklılıklarının nedenini ortaya koymaya çalıştı.Bu oturumun ikinci tebliğinde S. Zehra Kaya, Halide Edip ve Samiha Ayverdi’nin kadın meselesine yaklaşım tarzlarını inceledi ve her iki yazarın da çeşitli romanları üzerinden konuyu analiz etti. Kaya’ya göre, aynı tarihsel dönüşümün farklı evrelerine tanıklık eden Halide Edip ile Samiha Ayverdi, Türk kadınının kimliği meselesine dair kapsamlı, etkili değerlendirmeler ve önerilerde bulunmuşlardır. Ayrıca, romanlarında çizdikleri ideal kadınlar ile Cumhuriyet’in resmi kadın söylemine eleştiriler getirip alternatifler sunmuşlardır.Sempozyumun son tebliğinde Aslıhan Akman, Kenan Rifai geleneğinden gelen ve Samiha Ayverdi’nin öğrencilerinden bir kadın Sufi’yi/öğretmeni ve öğrencilerini konu edinerek günümüzde yaygın/popüler bir nitelik kazanan tasavvufî akımları değerlendirdi. Sosyolojik bir çalışmanın ürünü olan bu tebliğinde Akman, genelde küresel düzende evrenselci sufi hareketleri özelde de Cemalnur Sargıt ve öğrencileri bağlamında değişen ve dönüşen tasavvufî pratikleri analiz etti.