Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Türk Felsefesi

Paylaş:

İlim kes­biy­le rüt­be-i rif’atÂr­zû-yı mu­hâl imiş an­cakAşk imiş her ne var âlem­debir kîl ü kâl imiş an­cak (Fu­zû­lî)Be­yit­le­ri­ni Müs­lü­man dü­şü­nür­le­rin vird-i ze­ban ka­bi­lin­den ele al­ma­la­rın­dan ol­sa ge­rek, bu be­yit­ler on­la­rın il­mî ça­lış­ma­la­rı­na iv­me ka­zan­dı­ran bir söy­lem ola­gel­miş­tir. Ve de­va­mın­da:İlim bir lüc­ce-i bî-sâ­hil­dürAn­da âlim ge­çi­nen câ­hil­dir (Nâ­bî)De­mek­le sa­hip ol­duk­la­rı dü­şün­sel bi­ri­ki­min önü­nü aça­rak ilim va­di­sin­de kesb-i ke­mal et­me­de de da­im ol­muş­lar­dır.An­ka­ra Üni­ver­si­te­si Dil ve Ta­rih-Coğ­raf­ya Fa­kül­te­si Fel­se­fe Bö­lü­mü öğ­re­tim üye­si Prof. Dr. Rem­zi De­mir’in bu de­va­sa bi­ri­ki­mi göz­ler önü­ne ser­me­ye yö­ne­lik ka­le­me al­dı­ğı, Phi­lo­sop­hi­a Ot­to­ma­ni­ca ad­lı, ken­di de­yi­miy­le mü­te­va­zı ça­lış­ma­sı­nın muh­te­va ve se­rü­ve­ni­ni Tür­ki­ye Araş­tır­ma­la­rı Mer­ke­zi’nin dü­zen­le­di­ği Bir Ki­tap/Bir Ya­zar ad­lı prog­ram­da ya­za­rın ken­di­sin­den din­le­dik. De­mir, su­nu­mu­nun ilk bö­lü­mün­de özel­lik­le kay­nak­la­rı­na de­ğin­di ve bir­çok bil­gi­ye ulaş­ma­yı um­du­ğu Os­man­lı­la­ra ait ede­bî, si­ya­sî, coğ­ra­fî, ta­ri­hî, fık­hî ve sa­ir kay­nak­lar üze­ri­ne ya­pı­lan ça­lış­ma­lar­dan um­du­ğu ma­lu­mat­la­rı ala­ma­dı­ğı­nı be­lirt­ti. Bu­nun da ki­ta­bın kap­sam ve de­rin­li­ği­ni olum­suz et­ki­le­di­ği­ni ifa­de et­ti. Son­ra­sın­da ise din­le­yi­ci­le­re özet­le şu bil­gi­le­ri ak­tar­dı:Üç cilt ola­rak ele alı­nan Phi­lo­sop­hi­a Ot­to­ma­ni­ca/Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu Dö­ne­mim­de Türk Fel­se­fe­si ad­lı ça­lış­ma­nın te­mel­de iki mak­sa­dı var­dır:• Bi­rin­ci­si, Os­man­lı­lar dö­ne­min­de in­ce­le­me­ye de­ğe­cek yo­ğun­luk­ta ve ol­gun­luk­ta bir “fel­se­fe et­kin­li­ği”nin bu­lun­du­ğu­nu or­ta­ya koy­mak.• İkin­ci­si, söz ko­nu­su et­kin­lik so­nu­cun­da or­ta­ya çı­kan dü­şün­sel bi­ri­ki­min öz­gün yön­le­ri­ne dik­kat çek­mek.Ula­şı­la­bi­len ta­ri­hî bul­gu­la­rın ışı­ğı al­tın­da Os­man­lı fel­se­fe ta­ri­hi üç dö­ne­me ay­rıl­mak­ta­dır. XIV. yüz­yıl ile XVI. yüz­yıl ara­sı­nı kap­sa­yan bi­rin­ci dö­nem, İs­lâm fel­se­fe ge­le­ne­ği için­de şe­kil­len­di­ği için “Phi­lo­sop­hi­a An­ti­qu­a (Es­ki Fel­se­fe)”; XVI­I. yüz­yıl­dan XVII­I. yüz­yı­la ka­dar­ki ikin­ci dö­nem, es­ki ile ye­ni ara­sın­da ge­çiş­ken­lik ar­zet­ti­ğin­den “Es­ki ile Ye­ni Fel­se­fe Ara­sın­da”; Ba­tı Fel­se­fe Ge­le­ne­ği çer­çe­ve­sin­de bi­çim­le­nen üçün­cü dö­nem ise “Phi­lo­sop­hi­a No­va” ya­ni ye­ni fel­se­febaş­lı­ğı­nı ta­şı­mak­ta­dır. Ki­tap, her dö­ne­mi ay­rı bir cilt­te in­ce­le­mek­te­dir.Os­man­lı dü­şün­ce ta­ri­hin­de­ki mev­cut fel­se­fe bi­ri­ki­mi­ni, te­ba­rüz et­miş isim­ler çer­çe­ve­sin­de ele alan bi­rin­ci ki­tap, Os­man­lı dü­şün­ce­si­nin ay­dın­la­tıl­ma­sı ge­re­ken yön­le­ri­ni du­yur­mak ve bu yön­de­ki -çok ge­cik­miş- tar­tış­ma­la­rı baş­lat­mak ama­cıy­la ya­zıl­mış­tır ve bu se­bep­le bü­yük bir id­dia­yı içer­me­mek­te­dir. Bu­nun ya­nı sı­ra ki­tap, Phi­lo­sop­hi­a Ot­to­ma­ni­ca’nın ya­ni Hik­met-i Os­ma­ni­ye’nin, tak­ri­ben al­tı as­rı kap­sa­yan ge­li­şim sü­re­ci­nin bir bü­tün ola­rak na­sıl ser­gi­len­me­si ve ya­zıl­ma­sı ge­rek­ti­ği ko­nu­sun­da cid­di bir öne­ri de ge­tir­mek­te­dir. Bu ki­ta­bın asıl iş­le­vi ise, ta­rih­sel yak­la­şım­dan yar­dım ala­rak, Türk fel­se­fî dü­şün­ce­si­nin ken­di ken­di­si­nin bi­lin­ci­ne var­ma­sı­nı sağ­la­mak ola­cak­tır; böy­le­ce Türk dü­şün­ce ha­ya­tın­da ye­ni bir aşa­ma­ya gi­ri­le­cek ve bir yer­de Es­ki Fel­se­fe bi­ri­ki­mi ile Ye­ni Fel­se­fe bi­ri­ki­mi bu­lu­şa­rak ge­le­ce­ğin fel­se­fî sis­tem­le­ri­ne uy­gun bir ze­min ha­zır­la­ya­cak­tır.İkin­ci ki­ta­bın ko­nu­su­nu teş­kil eden ara dö­nem­de, ya­ni XVI­I. ve XVII­I. yüz­yıl­lar­da ise es­ki fel­se­fe ile ye­ni fel­se­fe kar­şı kar­şı­ya gel­miş­ler ve bir­bir­le­riy­le kı­ya­sı­ya ça­tış­mış­lar­dır. An­cak bu­gün ma­hi­ye­ti­ni çok iyi bil­me­di­ği­miz bu ça­tış­ma, muh­te­me­len XVI­I. yüz­yıl­da İbn Hal­dun­cu­luk’un Türk dü­şün­ce­si­ni çok da­ha rea­list bir çiz­gi­ye çek­me­si; XVII­I. yüz­yıl­da ise gi­de­rek yük­se­len as­ke­rî bü­rok­ra­si­nin, Av­ru­pa or­du­la­rı­nın ar­tan bas­kı­la­rı­na di­re­ne­bil­mek için, ön­ce­lik­le sa­vaş tek­no­lo­ji­si­nin ak­ta­rıl­ma­sı­nı ic­bar et­me­sin­den do­la­yı es­ki fel­se­fe­nin ya­vaş ya­vaş terk edil­me­siy­le so­nuç­lan­mış­tır. Bu iki as­rın, fel­se­fe ta­rih­çi­le­ri ta­ra­fın­dan ol­duk­ça ih­mal edil­di­ği gö­rül­mek­te­dir. Bu ne­den­le söz ko­nu­su dö­nem­le­rin fi­kir ha­re­ket­le­ri­ne ikin­ci cilt­te ge­nel ola­rak ba­kı­lıp, es­ki fel­se­fe­nin han­gi ko­şul­lar al­tın­da oluş­tu­ğu ve yer­leş­ti­ği gös­te­ril­me­ye ça­lı­şıl­mış­tır. XVII­I. yüz­yıl­da pü­ri­ten yak­la­şım bir ye­re ka­dar et­ki­li ve hat­ta med­re­se­le­re ka­dar sı­za­rak ba­zı âlim­le­ri ya­nı­na çek­me­yi ba­şar­mış ol­mak­la be­ra­ber -me­se­la Ma­raş’ta ders­ler ve­ren Sa­çak­lı­za­de’de bu et­ki­le­rin iz­le­ri­ni gör­mek müm­kün­dür- Yir­mi­se­kiz Meh­med Çe­le­bi, Yan­ya­lı Esad Efen­di ve İb­ra­him Mü­te­fer­ri­ka gi­bi ön­de ge­len di­ğer dü­şü­nür­ler, ken­di­le­ri­ni bu et­ki­ler­den kur­tar­ma­yı ba­şar­mış ve yüz­le­ri­ni, bir öl­çü­de de ol­sa Av­ru­pa’ya çe­vir­miş­ler­dir.Üçün­cü ki­ta­bın ele al­dı­ğı ko­nu­la­ra bak­tı­ğı­mız­da; es­ki fel­se­feye­ni bi­lim ve ye­ni ede­bi­yat­tan da al­dı­ğı des­tek­le, XIX. yüz­yı­lın ikin­ci ya­rı­sın­da, Türk dü­şün­ce­si­nin te­mel so­run­la­rı­nı ve bu so­run­la­ra yak­la­şı­mı de­ğiş­tir­miş­tir. Bu se­bep­le es­ki fel­se­fe­nin son cen­gâ­ver­le­rin­den olan Ah­met Cev­det Pa­şa ile oğ­lu Se­dat Bey’in ve kı­zı Fat­ma Ali­ye Ha­nım’ın tra­jik mü­ca­de­le­le­ri ye­ni­den yo­rum­lan­ma­lı­dır; meş­hur Ba­ba-Oğul-Kız, Aris­to­te­les man­tı­ğı­nı, bir Sey­fü’l-Âdet kı­la­rak “Ye­ni­lik­çi­ler” üze­ri­ne sal­dır­mış­lar ama so­nu­cu de­ğiş­ti­re­me­miş­ler­dir. Ye­nies­ki­yi kov­muş ve mem­le­ke­tin dü­şün­ce dün­ya­sın­da “Phi­lo­sop­hi­a No­va”nın göz alı­cı çi­çek­le­ri fi­liz ver­me­ye baş­la­mış­tır.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir