Beylerbeyi Sarayı Kullanımı ve Teşkilatı
1861-1865 tarihleri arasında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan, 18 Ocak 1925 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Millî Saraylar Müdürlüğü yönetimine bırakılan Beylerbeyi Sarayı’nı Ocak ayı Tez/Makale sunumlarında Tuncay Cengiz Göncü’nün, Beylerbeyi Sarayı teşkilatı üzerine yaptığı yüksek lisans tezi çerçevesinde ele aldık. Millî Saraylar Daire Başkanlığı’nın arşiv sorumlusu olarak görev yapan Göncü’yü, Beylerbeyi Sarayı’nı araştırmaya iten saik, sarayda rehber iken bu görkemli yapılara duyduğu alakadır.Göncü tezinde sadece Beylerbeyi Sarayı’nı değil, XIX. yüzyıl Osmanlı saray teşkilatını da incelemektedir. Tez süresince karşılaştığı kaynak sıkıntısını 2003 yılında Hazine-i Hassa arşivinin açılması üzerine aşan Göncü’nün temel hedefi, var olan arşivin titiz bir şekilde okunup doğru değerlendirilmesi ve nihayetinde önemli bir kaynak niteliği kazanmasıdır. Göncü, elde ettiği verileri esas alarak tezinin ilk bölümünde Beylerbeyi Sarayı ile ilgili temel bilgi eksikliklerini gidermeye çalışmakta; ikinci bölümünde ise Beylerbeyi Sarayı özelinde XIX. yüzyıl saray tefrişatı ve mekân kullanımını ele almaktadır.Beylerbeyi Sarayı’na dair günümüze dek rivayet edilegelen bilgilerin kaynaksız, kulaktan dolma ve -haliyle- yanlış olduğuna işaret eden Göncü, Hazine-i Hassa ebniye defterleri ile inşaat, teknik kadro ve zanaat gibi o günün konularını içeren on bin kadar evrakı tek tek inceleyip bu yanlışlıkları tespit etmiştir. Örneğin Beylerbeyi Sarayı’nın, ilgili kroniklerde belirtildiği üzere, bitirilme tarihi 21 Nisan 1865’tir. Ancak başlama tarihi 1861 değil, 1863’tür. Cengiz Göncü bu iddiasına temel teşkil edecek evraka tezinde yer vermektedir.Göncü’nün ulaştığı bir diğer sonuç, saray masraflarının tefrişat hariç 38 milyon kuruş, tefrişatla beraber yaklaşık 45 milyon kuruş olduğudur. Göncü’ye göre bu masraflar sanıldığının aksine çok fazla değildir. Saray, dönemin Avrupa saraylarına nazaran gayet mütevazı bir bütçe ile inşa edilmekle birlikte şu da göz ardı edilmemelidir ki o dönemde padişah hanımlarının yıllık mücevherat gideri, 8 milyonu faiz olmak üzere 83 milyon kuruştur. Bu gider saray yapımına nispetle çok büyük bir meblağdır. Günümüzde iddia edildiğinin aksine sarayların yapımında lükse ve debdebeye kaçılmamıştır (Göncü bu tespitleri Ahmed Cevdet Paşa’nın Tezakir’inden iktibas etmektedir).Diğer taraftan Osmanlı’nın ihtişamını sergileyen Topkapı Sarayı’nın protokol kaygılarından mütevellit bir mimarisi yoktu. Gerektiğinde bir elçi altı ay bekletilebilir, padişaha her istenildiğinde ulaşılamazdı. 1815 Viyana Konferansı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin de kabul ettiği Uluslararası Protokol Düzeni’ne müsait bir saray ihtiyacı ortaya çıkınca Beylerbeyi Sarayı’nın inşa edilmesine karar verildi. Aslında Beylerbeyi Sarayı, tıpkı Dolmabahçe Sarayı gibi, padişahın müdahil olmaktan ziyade temsil edildiği, Tanzimat dönemi bürokrasisini yansıtan bir protokol sarayı iken Topkapı Sarayı devletin tüm birimleriyle işlevsel olarak kendini gösterdiği bir yükseliş dönemi sarayıdır.Saray II. Abdülhamid döneminde, bir ara kamu yararına da kullanılmıştır. Sarayın paşa ve yaveran dairesine, ihtiyaca binaen II. Abdülhamid’in talimatıyla yangınzedeler, depremzedeler ve savaşzedeler yerleştirilmiştir.Tezin ikinci bölümünde öncelikle sarayla ilgili Mabeyn-i Hümayun, bina emini, mutemet, ebniye müdürü gibi bazı terimler tarif edilmektedir. Bu bölümde, daha sonra, sarayın mekân kullanımlarını ve tefrişatını ele alan Göncü burada malzeme defterleri, tefriş icmal defterleri ve inşaat onarım icmal defterlerinden faydalanıyor. Ayrıca malzeme defterlerinde geçen kalemlerin birim fiyatlarını tek tek yazarak iktisat tarihçilerinin istifadesine sunuyor.İncelemeleri sonucunda harem dairesi planının Topkapı Sarayı’ndakine benzer olduğunu tespit eden Göncü, burada da padişahın odasının hemen yanında valide odasının bulunduğunu, padişah hanımlarının odalarının ise valide odasından sonra sıralandığını kaydederek ilk defa kendilerinin keşfettiği bir durumun da altını çizmektedir. Buna göre, Beylerbeyi Sarayı’nın haremi, saray ana binası içinde değildir. 1900’lü yılların başına kadar harem ayrı bir yapıdır. XX. yüzyılın başlarında muhtemelen çürüyerek yıkılan harem, masraflı olabileceği endişesiyle tekrar inşa edilmemiştir. Göncü iddiasını Sedat Hakkı Eldem kaynaklı fotoğraflarla desteklemektedir.Göncü bu tez çalışmasıyla mimarlık tarihi ve XIX. yüzyıl saray tarihi açısından önemli sonuçlara ulaşmış görünüyor. Bir saray rehberi iken büyük bir merak ve iştiyakla araştırmaya koyulan Göncü, diğer arşiv araştırmacılarına örnek olabilecek bir titizlikle çalışmalarına İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde doktora yaparak devam etmektedir.