İran’da İslâm Felsefesi(Dünü, Bugünü)

Paylaş:

Me­de­ni­yet Araş­tır­ma­la­rı Mer­ke­zi ta­ra­fın­dan ter­tip edi­len Dî­van top­lan­tı­la­rı­nın Mart ayı ko­nu­ğu olan İran’da İs­lâm Fel­se­fe­si ve Ke­la­mı alanında lük­sek li­sans yapan Abu­zer Diş­ka­ya, “İran’da İs­lâm Fel­se­fe­si (Dü­nü, Bu­gü­nü)” baş­lık­lı su­nu­mu­nu din­le­yi­ci­ler­le pay­laş­tı.Diş­ka­ya, İs­lâm Fel­se­fe­si iba­re­si­nin kul­la­nı­mı ko­nu­sun­da bir mu­ta­ba­kat oluş­ma­ma­sı ha­se­biy­le ih­ti­yat­lı dav­ran­mak ge­rek­ti­ği­ni söy­le­ye­rek söz­le­ri­ne baş­la­dı. İran’da İs­lâm fel­se­fe­si­nin na­sıl bir se­yir ta­kip et­ti­ği­ni an­lat­ma­dan ön­ce ge­nel ola­rak İs­lâm fel­se­fe­si­nin geç­mi­şi­ne da­ir kı­sa bir de­ği­ni­de bu­lun­ma­nın iyi ola­ca­ğı­nı ifa­de ede­rek şun­la­rı söy­le­di: “İs­ken­de­ri­ye’de An­tik Yu­nan’dan ka­lan mi­ras üze­ri­ne ya­pı­lan çe­şit­li ça­lış­ma­lar, hic­rî ikin­ci yüz­yıl­la bir­lik­te İs­lâm dün­ya­sı­na ak­ta­rıl­mış­tır. Bu çe­vi­ri­le­rin ön­ce­sin­de, Mu‘te­zi­le adıy­la anı­lan Müs­lü­man dü­şü­nür­le­rin, ak­lı te­mel ala­rak nas­sı açık­la­ma ça­ba­la­rı­nın so­nu­cun­da oluş­tur­duk­la­rı bi­ri­kim, fel­se­fey­le meş­gul olan­la­ra önem­li im­kân­lar sağ­la­mış­tır. Müs­lü­man fi­lo­zof­la­rın il­ki ola­rak ka­bul edi­len Kin­dî, ge­nel­lik­le fel­se­fe te­rim­le­ri­ne Arap­ça kar­şı­lık­lar bul­ma­ya ça­lış­mış, Fâ­râ­bî ise Kin­dî’nin ha­zır­la­dı­ğı ze­min­de da­ha da iler­le­ye­rek ken­di­sin­den son­ra ge­le­cek olan İbn Sî­nâ için uy­gun or­ta­mı oluş­tur­muş­tur. Meş­şâî fel­se­fe ge­le­ne­ği­nin zir­ve is­mi olan İbn Sî­nâ, ken­di­sin­den ön­ce­ki bi­ri­ki­mi bir üst nok­ta­ya ta­şı­ya­rak fel­se­fî bir sis­tem için­de tu­tar­lı bir şe­kil­de iş­le­me­yi ba­şar­mış­tır.”Meş­şâî fel­se­fe­nin te­mel özel­li­ği­nin, is­tid­la­lî akıl­la ya­ni man­tık ku­ral­la­rı­na ria­yet eden akıl­la bü­tün var­lık kat­man­la­rı­nın ha­ki­ka­ti­nin el­de edi­le­bi­le­ce­ği dü­şün­ce­si ol­du­ğu­nu söy­le­yen Diş­ka­ya, bu fel­se­fe ge­le­ne­ği­nin söz ko­nu­su özel­li­ğin­den do­la­yı mu­ta­sav­vıf­lar ve mü­te­kel­lim­ler ta­ra­fın­dan eleş­ti­ril­di­ği­ni be­lirt­ti. Ke­lam­cı­la­rın eleş­ti­ri­le­ri­nin ge­rek­çe­le­ri­ni ise şu se­bep­le­re da­yan­dır­dı: “Bi­rin­ci­si, Meş­şâî fel­se­fe ge­le­ne­ği­nin bur­ha­nî yön­tem­le, Al­lah’ın il­mi, âle­min ka­dim olup ol­ma­dı­ğı ve cis­ma­nî haşr me­se­le­le­rin­de el­de et­ti­ği so­nuç­la­rın ke­lam­cı­la­rın an­la­dı­ğı din­le ör­tüş­me­me­si; bir di­ğe­ri ise ak­lın ba­zı me­ta­fi­zik ha­ki­kat­le­ri el­de et­me ye­ti­si­ne sa­hip ol­ma­ma­sı­dır.” Gaz­zâ­lî’nin, is­tid­la­lî akıl ile tüm var­lık mer­te­be­le­ri­nin ha­ki­ka­ti­nin keş­fe­di­le­me­ye­ce­ği eleş­ti­ri­si­nin Gaz­zâ­lî son­ra­sı İs­lâm dün­ya­sın­da git­tik­çe ka­bul gör­me­ye baş­la­dı­ğı­nı be­lir­ten Diş­ka­ya, bu eleş­ti­ri­nin dik­kat çek­ti­ği ek­sik­li­ği va­hiy yo­luy­la ta­mam­la­ma­ya ça­lı­şan Fel­se­fî Ke­lam Oku­lu ile yi­ne bu ek­sik­li­ği keşf, şü­hûd ve mü­şa­he­de yo­luy­la gi­der­me­ye ça­ba­la­yan İr­fa­nî Okul’un or­ta­ya çık­tı­ğı­nı di­le ge­tir­di. Bu iki oku­lun fel­se­fe­ye dı­şa­rı­dan yap­tı­ğı eleş­ti­ri­le­re içer­den bir üçün­cü­sü, ya­ni Süh­re­ver­dî’nin eleş­ti­ri­si­nin de ka­tıl­dı­ğı­nı be­lirt­ti. Diş­ka­ya, Süh­re­ver­dî’nin te­mel gö­rü­şü­nü ise şöy­le özet­le­di: “Süh­re­ver­dî, is­tid­la­lî akıl­la ula­şı­la­ma­ya­cak ha­ki­kat­le­re, nef­sin, ri­ya­zet yo­luy­la gü­nah­lar­dan arın­ma­sı so­nu­cu ula­şa­bi­le­ce­ği­ni id­di­a et­miş, is­tid­la­lî ve kı­ya­sî bir yön­tem üze­ri­ne şü­hû­dî bir fel­se­fe kur­muş­tur.” Meş­şâî fel­se­fe­ye içe­ri­den ve dı­şa­rı­dan ya­pı­lan eleş­ti­ri­le­re, bu ge­le­ne­ğe men­sup İbn Rüşd ve Na­sî­rud­dîn Tû­sî gi­bi isim­le­rin ce­vap­lar ver­di­ği­ni ifa­de eden Diş­ka­ya, an­cak Tû­sî’nin Ko­ne­vî’ye is­tid­la­lî ak­lın ir­fa­nî ha­ki­kat­le­ri keş­fet­me­de ye­ter­li ola­ma­dı­ğı şek­lin­de­ki iti­ra­fı­nın da gös­ter­di­ği gi­bi, Gaz­zâ­lî ta­ra­fın­dan bu ge­le­ne­ğe ya­pı­lan eleş­ti­ri­nin iyi­ce yer­leş­miş ol­du­ğu­nun gö­rül­dü­ğü­nü be­lirt­ti.İs­lâm fel­se­fe­si­nin İran’da­ki se­rü­ve­ni­nin özel­lik­le on be­şin­ci yüz­yıl­da Şi­raz Oku­lu’nun or­ta­ya çık­ma­sıy­la be­lir­gin­lik ka­zan­dı­ğı­nı söy­le­yen Diş­ka­ya, bu okul­dan has­sa­ten Saa­ded­din Deş­te­kî, Gı­ya­sed­din Deş­te­kî ve Ce­la­led­din Dev­vâ­nî’nin isim­le­ri­ni zik­ret­ti ve bun­la­rın ay­nı za­man­da din ada­mı ol­ma­la­rı­nın öne­mi­ni vur­gu­la­dı. İran’da İs­lâm fel­se­fe­si­nin sey­ri­nin, Sa­fe­vî Rö­ne­san­sı dö­ne­min­de Sün­nî ilim mer­kez­le­ri olan Bağ­dat ve Ni­şa­bur’un kar­şı­sı­na bir Şiî ilim mer­ke­zi ha­li­ne ge­ti­ri­len İs­fa­han Oku­lu’nun çı­ka­rıl­ma­sıy­la de­ğiş­ti­ği­ni söy­le­di. Çün­kü İs­fa­han, bir­çok Şiî âli­min ge­le­rek ders ver­me­ye baş­la­dı­ğı ve Mol­la Sad­ra’ya or­tam ha­zır­la­yan, özel­lik­le Mir Da­mad, Mir Fin­di­ris­kî ve Şeyh Ba­ha­ud­din gi­bi önem­li isim­le­rin ika­met et­ti­ği bir yer ol­muş­tur. Diş­ka­ya, bu isim­ler­den Mir Da­mad’ın “ma­hi­yet’in asıl vü­cûd’un iti­ba­rî ol­du­ğu” il­ke­si ile hu­dûs-ı deh­rî (son­suz ya­rat­ma) öğ­re­ti­si­nin Mol­la Sad­ra açı­sın­dan önem­li ol­du­ğu­nun al­tı­nı çiz­di.Diş­ka­ya’ya gö­re söz ko­nu­su oku­lun en önem­li si­ma­sı, Gaz­zâ­lî ile baş­la­yan sü­re­ci ken­di sis­te­mi için­de ni­hai nok­ta­sı­na ulaş­tır­mış olan Mol­la Sad­ra’dır. Çün­kü Mol­la Sad­ra ken­di­sin­den ön­ce ya­pı­la­ma­ya­nı yap­mış; ya­ni ke­lam, akıl ve ir­fa­nı bir ara­ya ge­tir­miş­tir. Bu­nu na­sıl ba­şar­dı­ğı­na ge­lin­ce, iki bi­lim da­lı­nın bir­bi­rin­den ay­rı­mı­nın ya ko­nu­su ya yön­te­mi ya da ama­cı iti­ba­riy­le ol­ma­sı ge­rek­ti­ği ge­nel ku­ra­lı­nı ak­ta­ran Diş­ka­ya, Mol­la Sad­ra’nın ke­la­mı, ir­fa­nı ve fel­se­fe­yi amaç­ta bir­leş­tir­di­ği­ni ifa­de et­ti. Va­hiy­le bil­di­ri­len, is­tid­la­lî akıl­la kav­ra­nan ve şü­hûd­la keş­fe­di­len ha­ki­ka­tin ay­nı ha­ki­kat ol­du­ğu­na ina­nan Mol­la Sad­ra, bu ha­ki­ka­ti fel­se­fe­si­nin en te­mel il­ke­si olan asa­let-i vü­cûd il­ke­si ile açık­la­ma­ya ça­lış­tı. Diş­ka­ya, bu il­ke­nin ne an­la­ma gel­di­ği­ni özet­le şu şe­kil­de açık­la­dı: “Mol­la Sad­ra, bu­ra­da­ki ma­hi­yet’i ta­ma­men zih­nî bir kav­ram ola­rak ele alı­yor, vü­cûd’u da mut­lak yok­lu­ğun kar­şı­tı ola­rak kul­la­nı­yor ve dış âlem­de var olan şe­yin de vü­cûd ol­du­ğu­nu, ma­hi­yet ol­ma­dı­ğı­nı söy­lü­yor. Ha­ki­ka­tin tek ol­du­ğu­nu onun da var­lık ol­du­ğu­nu, ama mu­ta­sav­vıf­la­rın an­la­dı­ğı an­lam­da bir de­ğil, mer­te­be­ler­den olu­şan bir bir­lik ol­du­ğu­nu, bu­nun da kı­sa­ca çok­luk­ta bir­lik ve bir­lik­te çok­luk iba­re­siy­le özet­le­ne­bi­le­ce­ği­ni zik­re­di­yor.” Da­ha son­ra Diş­ka­ya, Mol­la Sad­ra’nın cev­he­rî ha­re­ket ya­ni “Var olan her şey za­tı iti­ba­riy­le ha­re­ket edi­yor” il­ke­si ile “it­ti­had-ı akıl ve ma­kûl (akıl ve ma­kûl bir­li­ği)” il­ke­si­ne de kı­sa­ca de­ğin­di.Mol­la Sad­ra’dan son­ra İran’da İs­lâm fel­se­fe­si­nin iki yüz­yıl bo­yun­ca bir du­rak­la­ma dev­ri ya­şa­dı­ğı­nı ifa­de eden Diş­ka­ya, bu fel­se­fe­de, Sad­ra şa­ri­hi ve bü­tün fel­se­fe ko­nu­la­rı­nı ele alan Man­zu­me ad­lı ki­ta­bın mü­el­li­fi Seb­ze­va­rî’nin ça­lış­ma­la­rıy­la bir­lik­te tek­rar bir can­lan­ma­nın ya­şan­dı­ğı­nı söy­le­di. Bu ge­le­ne­ğin, son­ra­ki dö­nem­ler­de Mu­ham­med Hü­se­yin Ta­ba­ta­baî eliy­le Kum eği­tim müf­re­da­tı­na so­kul­du­ğu­nu be­lirt­ti. Diş­ka­ya, Ta­ba­ta­ba­î’nin S. Hü­se­yin Nasr ve Mur­ta­za Mu­tah­ha­rî gi­bi öğ­ren­ci­ler ye­tiş­tir­di­ği­ni ve bun­la­rın en önem­li özel­lik­le­ri­nin Ba­tı fel­se­fe­siy­le İs­lâm fel­se­fe­si­ni mu­ka­ye­se­li ola­rak ele al­ma­la­rı ol­du­ğu­nu ifa­de et­ti. Ta­ba­ta­ba­î’nin bir di­ğer öğ­ren­ci­si­nin, gü­nü­müz­de İran Dev­ri­mi’nin res­mî ide­olo­ji­si­nin ya­ni ve­la­yet-i fa­kih öğ­re­ti­si­nin ide­olo­ğu ha­li­ne ge­len Mis­bah Yez­dî ol­du­ğu­nu di­le ge­ti­ren Diş­ka­ya, yi­ne ge­le­nek­sel tarz­da fel­se­fe ya­pan bir baş­ka is­min Ce­mal Amu­lî ol­du­ğu­nu söy­le­di.Ge­le­nek­sel tarz­da fel­se­fe ya­pan­la­rın kar­şı­sın­da, üni­ver­si­te­ler­de Ab­dul­ke­rim Sü­ruş, Mus­ta­fa Me­lik­yan ve Müç­te­hid Şe­bus­te­rî gi­bi fel­se­fe­ci­le­rin bu­lun­du­ğu­nu, bun­la­rın mo­der­nist ol­ma­la­rı­nın ya­nı sı­ra ge­le­ne­ği de bir şe­kil­de önem­se­yen, ona mo­dern ha­yat­ta bir yer ver­me kay­gı­sı ta­şı­yan isim­ler ol­du­ğu­nu söy­le­yen Diş­ka­ya, bu an­lam­da üni­ver­si­te­de bu­lu­nup da İs­lâm fel­se­fe­si­ni sa­vu­nan İb­ra­him Di­na­nî ve Teb­riz­li bir Aze­ri olan Yah­ya Yes­ri­bî’ye dik­kat çek­ti. Bu­gü­nün İran’ın­da İs­lâm fel­se­fe­siy­le il­gi­li ki­tap­la­rın aşa­ğı yu­ka­rı ay­nı içe­ri­ği yan­sıt­tı­ğı­nı ve fel­se­fe­nin ke­la­ma bir mu­kad­di­me ola­rak oku­tul­du­ğu­nu be­lir­ten Diş­ka­ya’nın, İs­lâm fel­se­fe­si­nin özel­de İran hav­za­sın­da­ki se­rü­ve­ni­ni ko­nu edi­nen ke­yif­li su­nu­mu, ka­tı­lım­cı­la­rın so­ru­la­rı ve kat­kı­la­rıy­la ni­ha­ye­te er­di.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir