Hatıralarla Yakın Tarih-7: Çerkeşşeyhizade Halil Halid Bey Bir Türkün Ruznamesi
1869 senesinde Ankara’da dünyaya gelen Halil Halid Bey, Çerkeşî Mustafa Efendi’nin torunlarındandır. Dedesi Osman Vehbi Efendi, babası Halvetî Şeyhi Çerkeşî Mustafa Efendi’nin isteği üzerine Ankara’ya yerleşir ve burada medrese eğitimi alır. Ankara’nın tanınmış uleması arasına giren Osman Vehbi Efendi, dönemin padişahı II. Mahmud tarafından bir merasimde iltifat görür ve Ankara’da ders verdiği medresenin arazileri kendisine bağışlanır.Halil Halid Bey’in babası Osman Vehbi Efendi’nin oğlu Ahmed Refi’dir. Dokuz yaşında babasını kaybeden Halil Halid Bey, eğitimini döneminin Anadolu Kazaskeri amcası Mehmed Tevfik Efendi’nin yanında alır. Küçük Ayasofya Medresesi’nde beş yıl eğitim aldıktan sonra döneminin en revaçta eğitim kurumlarından biri olan Mekteb-i Hukuk’a girer ve buradan mezun olur (1893).Halil Halid Bey, Ebuzziya Tevfik Bey’in matbaasında çalışmaya başlar. Burada The Times gazetesinin bir muhabiri ile tanışır ve uzun süredir aklında olan İngiltere’ye firar eylemini bu muhabirin yardımıyla gerçekleştirir.Halil Halid Bey’in Türkçeye Bir Türkün Ruznamesi ismiyle tercüme edilen hatıratı (“Arap Gözüyle Osmanlı” serisi, ed. Suat Mertoğlu, ter. Refik Bürüngüz, İstanbul: Klasik Yayınları, 2008), Cambridge Üniversitesi’nde göreve başladıktan bir yıl sonra 1903 senesinde The Diary of a Turk adıyla basılmıştır. Bazı İngiliz refiklerinin Türkiye hakkında “Türklük nokta-i nazarından bir kitap” yazmasını istemesi üzerine İngiltere’de Türkler hakkındaki yanlış düşünceleri izale etmek için hatıratını kaleme almaya başlar.Halil Halid Bey kitabında alışıla gelinen hatırat tarzının dışında bir üslup takip eder. On altı kısımdan müteşekkil hatıratta kendi hayatı ile ilgili bilgileri verdikten sonra, o konunun irtibatlı olduğu hususlar üzerinde de uzun uzun açıklamalar yapmıştır. Ankara’da doğduğunu yazmasının akabinde Ankara hakkında uzun uzun bilgiler vermesi; babasının bir sarhoşun ısırmasıyla iltihaplanan parmağı sebebiyle vefat ettiğini anlatmasının ardından döneminin tıbbı hakkında açıklamalara yer vermesi; “Mektepte ve Amcamın Hareminde” başlığını taşıyan ikinci kısımdan sonra “Harem ve Şark Kadını” başlığı altında bir üçüncü kısmı ele alması; hamamda bir hafiyenin takibatını fark etmesini, hamamın tüm mimarî unsurlarını da kapsayacak şekilde anlatması hatıratın bu özelliğine örnek teşkil etmektedir. Ayrıca “Türkiye’deki Dahilî Tehditler”, “Yeni Bir Kıyafet ve Yeni Bir Kariyer”, “Babıali ve Yıldız Köşkü”, “Selamlık Merasimi”, “Padişahın Siyaseti”, “Genç Türkiye ile Mücadele”, “İngiltere ve Hilafet” başlıkları, Halil Halid Bey’in mukaddimede belirttiği üzere, İngilizlere Türkleri anlatmanın bir yolu olarak hatırat türünü tercih ettiğini göstermektedir.Sultan II. Mahmud’un, dedesi Osman Vehbi Efendi’ye verilen ve kendilerine miras kalan toprakların Sultan II. Abdülhamid yönetimi tarafından ellerinden alınmak istenmesinin ve bu süreçte İngiltere’ye kaçmak zorunda kalmasının vermiş olduğu hissiyattan kaynaklanan Sultan II. Abdülhamid yönetimine yönelik muhalefet dili hatırata hakimdir. Kitapta, Halil Halid Bey’in II. Abdülhamid’e muhalefetinin, ellerinden alınmaya çalışılan topraklardan başka bir sebebinin olup olmadığı belirgin değildir. Bununla beraber Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu kötü gidişat II. Abdülhamid ile açıklanmış, devletin başında başka bir sultanın yer alması halinde durumun farklılık arzedeceği sık sık dile getirilmiştir.İlk olarak 1894 senesinde İngiltere’ye giden, kısa süreliğine geri gelmişse de tekrar İngiltere’ye dönen Halil Halid Bey hatıratına, ikinci gidişinin anlatımı ile son vermektedir. Döneminde Avrupa’ya duyulan hayranlığın evrildiği mecrayı satırlarına taşıyan Halil Halid Bey 1907 senesinde yayınlanan bir eserinde şunları ifade edecektir:Sınıf-ı ilmiyeden kadim bir aileye mensup olduğum için terbiye-i evveliyem pek dindarâne idi. Sınıf-ı ilmiyeye merbutiyeti bırakıp da Devlet-i Osmaniye’nin mekâtib-i âliyesinden birisine girdiğim zaman ise ekser gençlerimizde olduğu gibi benim fikrimde dahi Avrupa’ya ait olan her şeyi i’zâm ile takdir etmek i’tiyadı husûl bulmuş idi. Fakat İngiltere’de on dört senelik ikâmetim ve Avrupa’nın bilâd-ı muhtelifesinde defaatle seyahatim ve Cambridge Darulfünûnu’ndaki mevkiim neticesi olarak anladım ki, Avrupa-yı Nasranî’nin ulviyet-i medeniyeti hakkındaki zehâb-ı ibtidaiyem pek yanlış imiş. (Halil Hâlid Bey, Hilal ve Salib Münazaası, Mısır: Matbaa-i Hindiye, 1325/1907, s. 4.)1902’de Cambridge Üniversitesi’nde göreve başlayan Halil Halid Bey 1911’de vatanına geri dönünceye kadar bu görevinde kalır. Bu süre zarfında ve hayatının sonuna kadar kaleme aldığı eserlerde “ilk planda Müslüman Doğu’nun davasını savunmayı, ikinci planda da Batı Medeniyeti hakkındaki bazı düşünceleri Müslüman bakış açısından ortaya koymayı” hedeflemiştir. Halil Halid Bey’in hatıratı bu hedefin izlerini pek fazla taşımasa da döneminin Sultan II. Abdülhamid muhaliflerinin II. Abdülhamid’e bakışı, Anadolu hayatı, mektep ve medrese eğitimi ve bir ulema ailesinin hayatı hakkında her yerde ulaşılamayacak ayrıntıları vermesi itibari ile önem arzetmektedir.