İslâm Düşüncesi-2: Erken Dönem İslâm Düşüncesindeki Felsefe Tasavvurunun Mahiyeti Hakkında Bir Deneme

Paylaş:

Har­vard Üni­ver­si­te­si’nde 2008 yı­lın­da ta­mam­la­dı­ğı “The Con­cept of Hik­mah in Early Is­la­mic Tho­ught” baş­lık­lı dok­to­ra te­zi çer­çe­ve­sin­de Me­de­ni­yet Araş­tır­ma­la­rı Mer­ke­zi’nin Tez­gâh­ta­ki­ler prog­ra­mı­na ko­nuk olan Hik­met Ya­man, hik­met kav­ra­mı et­ra­fın­da ör­dü­ğü su­nu­mun­da iki ko­nu üze­rin­de dur­du: Hik­met kav­ra­mı­nın söz­lük­bi­lim­sel (le­xi­cog­rap­hi­cal) çer­çe­ve­si ve hik­me­tin fel­se­fe li­te­ra­tü­rün­de­ki yan­sı­ma­la­rı. Ya­man, ön­ce­lik­le bir kav­ra­mın -özel­lik­le de bil­gi te­ori­siy­le ya­kın­dan ala­ka­lı, fı­kıh, ilim, hik­met gi­bi kav­ram­la­rın- İs­lâm’ın er­ken dö­nem­le­rin­de­ki gö­rü­nüş­le­ri hak­kın­da ya­pı­la­cak ça­lış­ma­lar­da kar­şı­la­şı­la­cak zor­luk­la­ra dik­kat çek­ti. Ya­man’ın da ifa­de et­ti­ği gi­bi bu zor­luk­la­rın ba­şın­da o dö­nem­le­re ait me­tin­le­rin ço­ğu­nun ya eli­miz­de bu­lun­ma­ma­sı ya da bu­lu­nan­la­rın sıh­hat­li ne­şir­le­ri­nin ya­pıl­ma­mış ol­ma­sı gel­mek­te­dir. Kay­nak ko­nu­sun­da­ki bu sı­nır­lı­lık, bir kav­ram­la il­gi­li ya­pı­la­cak yo­rum­la­rın doğ­ru­lu­ğu­nun test edi­le­bi­le­ce­ği ‘şa­hit’ me­tin­le­rin mev­cut ol­ma­yı­şıy­la had saf­ha­ya ulaş­mak­ta­dır.
Hik­met kav­ra­mı­na da­ir yo­rum­la­rı­nı Gaz­zâ­lî (ö. 505/1111) ön­ce­si dö­nem­le sı­nır­lan­dı­ran Ya­man, su­nu­şu­nun ilk kıs­mı­nı hik­me­tin an­lam dün­ya­sı­nı ir­de­le­me­ye ayır­dı: Ca­hi­li­ye dö­ne­min­den ka­lan şi­ir­ler­de geç­me­yen hik­met ke­li­me­si­nin an­lam dün­ya­sı­nı keş­fet­mek için er­ken dö­nem söz­lük­le­re mü­ra­ca­at edil­di­ğin­de, ke­li­me­nin kö­kü­nü oluş­tu­ran h-k-m’ye da­ir ve­ri­len baş­lı­ca an­la­mın “men et­mek/en­gel­le­mek” ol­du­ğu gö­rül­mek­te­dir. Söz ko­nu­su en­gel zul­me kar­şı ol­du­ğun­da ada­let, ce­ha­le­te kar­şı ol­du­ğun­da hik­met, se­fa­ha­te kar­şı ol­du­ğun­da hilm adı­nı al­mak­ta­dır. Di­ğer yan­dan h-k-m kö­kü­nün sa­hip ol­du­ğu bu an­lam, akıl ke­li­me­si­nin kö­kü­nü oluş­tu­ran a-k-l’de de kar­şı­mı­za çık­mak­ta ve hik­met ile akıl ara­sın­da­ki an­lam ya­kın­lı­ğı­na işa­ret edil­mek­te­dir. Ya­man’a gö­re ki­şi­yi ken­di­si­ne ya da baş­ka­la­rı­na za­rar­lı ola­bi­le­cek na­za­rî/teo­rik ve ame­lî/pra­tik bir dav­ra­nış te­şeb­bü­sün­den men et­me­ye yö­ne­lik her tür­lü gi­ri­şim h-k-m kö­kün­den tü­re­til­miş­tir. Hik­me­te da­ir ve­ri­len ta­nım­lar­da ilim (bil­gi) ve amel (dav­ra­nış) bir­lik­te­li­ği­ne her za­man dik­kat çe­kil­di­ği­ni be­lir­ten Ya­man, bu­na ör­nek ola­rak İbn Ku­tey­be’nin (ö. 276/889) hik­met ta­ri­fi­ni ver­di ve ilk İs­lâm fi­lo­zo­fu Kin­dî’nin de bu hik­met ta­sav­vu­ru­nu be­nim­se­di­ği­ni be­lirt­ti: “Hik­met, ilim ve amel­den iba­ret­tir; ki­şi an­cak bu iki­si­ni bir­leş­ti­rir­se ha­kîm ola­rak isim­len­di­ri­lir.”
Fel­se­fe li­te­ra­tü­rün­de­ki hik­met ta­sav­vu­ru­na geç­me­den ön­ce hik­me­te da­ir or­yan­ta­list li­te­ra­tü­re de de­ği­nen Ya­man, bu ko­nu­da özel­lik­le iki is­min Franz Ro­sent­hal ve ta­le­be­si Di­mit­ri Gu­tas’ın ön pla­na çık­tı­ğı­na işa­ret et­ti. Know­led­ge Tri­ump­hant isim­li ese­rin­de İs­lâm me­de­ni­ye­tin­de­ki ilim ta­sav­vu­ru­nu in­ce­le­yen Ro­sent­hal, hik­me­tin da­ha zi­ya­de “hü­küm ver­me ve yö­net­me” an­lam­la­rı­na vur­gu yap­mış ve hik­me­tin ta­şı­dı­ğı wis­dom an­la­mı­nın Arap­ça­ya di­ğer Sâ­mî dil­le­rin­den geç­ti­ği­ni ile­ri sür­müş­tür. Ba­tı dün­ya­sın­da­ki know­led­ge-wis­dom ara­sın­da­ki ge­ri­li­min İs­lâm me­de­ni­ye­tin­de­ki ilim-hik­met kav­ram­la­rın­da da bu­lun­du­ğu var­sa­yı­mın­dan ha­re­ket eden Ro­sent­hal’in ça­lış­ma­sı, tah­lil ek­sik­li­ği bir ke­na­ra bı­ra­kı­lır­sa, Ya­man’a gö­re, an­to­lo­ji ola­rak önem­li bir ko­nu­ma sa­hip­tir. Di­mit­ri Gu­tas ise ‘hi­ke­mi­yât’ li­te­ra­tü­rü üze­ri­ne ha­zır­la­dı­ğı Gre­ek Wis­dom Li­te­ra­tu­re in Ara­bic Trans­la­ti­on: A Study of the Grae­co-Ara­bic Gno­mo­lo­gi­a baş­lık­lı dok­to­ra te­zin­de hik­me­tin “mak­sim/öz­de­yiş” an­la­mı­nı ön pla­na çı­kar­mış ve hik­me­tin ge­niş an­lam dün­ya­sı­nı tü­müy­le yan­sı­ta­ma­mış­tır. Ya­man’a gö­re özel­lik­le Ro­sent­hal’in ‘hik­met’in wis­dom an­la­mı­nın Arap­ça­ya di­ğer Sâ­mî dil­ler­den geç­ti­ği id­dia­sı, hem Arap­ça­da ‘hi­ke­mi­yât’ li­te­ra­tü­rü ol­ma­sı hem de ba­zı bil­gin kim­se­le­re, Lok­man Ha­kîm ör­ne­ğin­de­ki gi­bi ‘ha­kîm’ den­me­si se­be­biy­le ge­çer­siz­dir.
Su­nu­şu­nun son kıs­mın­da fel­se­fe li­te­ra­tü­rün­de­ki hik­met ta­sav­vu­ru­na de­ği­nen Ya­man, ilk ter­cü­me­ler­den iti­ba­ren fel­se­fe­nin hik­met ola­rak kar­şı­lan­ma­sı­nın ge­nel ka­bul gör­dü­ğü­nü be­lirt­ti. Bil­has­sa ta­ba­kat ki­tap­la­rın­da çi­zi­len fel­se­fe ta­ri­hi ta­sav­vu­ru in­ce­len­di­ğin­de Ya­man’a gö­re hik­me­tin ve do­la­yı­sıy­la fel­se­fe­nin miş­kât-ı nü­büv­vet­ten, ya­ni pey­gam­ber­lik nu­run­dan kay­nak­lan­dı­ğı ana fik­ri hâ­kim­dir. Eş­ya­nın/var­lı­ğın ha­ki­ka­ti­ne da­ir doğ­ru bil­gi­yi içe­ren hik­met ya da fel­se­fe bu li­te­ra­tür­de Hz. Lok­man’a ya da ba­zı eser­ler­de Hz. İd­ris ile öz­deş­leş­ti­ri­len ve kim­li­ği hak­kın­da pek faz­la bil­gi­ye sa­hip ol­ma­dı­ğı­mız Her­mes’e ka­dar gö­tü­rül­mek­te­dir. Bu bağ­lam­da “Pey­gam­ber­lik ka­pı­sı Hz. Mu­ham­med’le ka­pan­mış ol­sa da, hik­met ka­pı­sı­nın Al­lah ta­ra­fın­dan kı­ya­me­te ka­dar açık bı­ra­kıl­dı­ğı” yö­nün­de­ki an­la­yış hem An­tik ve He­le­nis­tik dö­ne­me ait fel­se­fî eser­le­rin ter­cü­me­si­ni, hem de bu ter­cü­me­le­rin re­vaç bul­ma­sı­nı ko­lay­laş­tır­mış­tır. Ya­man Em­pe­dok­les, Sok­rat, Ef­la­tun ve Aris­to gi­bi isim­le­rin “esâ­tî­nu’l-hik­me/hik­me­tin sü­tun­la­rı” ola­rak isim­len­di­ril­di­ği­ne de işa­ret et­ti. Su­nu­şun ar­dın­dan top­lan­tı, Bey­tü’l-Hik­me’nin ma­hi­ye­ti, hik­me­te ne­be­vî kö­ken ara­yı­şı­nın ta­ri­hi, hik­met-sün­net iliş­ki­si gi­bi ko­nu­lar­da­ki so­ru ve yo­rum­lar­la ta­mam­lan­dı.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir