Sessizce Göçen Bir Âlim
Yıldızları yazmak zordur. Yazmak için sessizce yaşamak gerekir. Ben sessizce yaşadım, yalnızca bu olan bu, şu an.
İlk tanışmamız hocam (Osmanlı Türkçesini ondan öğrendim), ağabeyim, gizli zamanlarda sığınağım (her sıkıntıda dert ortağım oldu) ve İstanbul’da üniversiteye okumak için geldiğim 1999 senesinin yazında bana yardımcı olması için bir okuma listesi yapan Mehmet Ağabey sayesinde olmuştu. Sadece kitap isimlerini değil; aynı zamanda kitaplar hakkında kısa kısa notlar da yazdırıyordu. O notlar hâlâ saklı bende. Arada kendime ah vah etmek için o notlara bakar, ne kadarını gerçekleştirdiğimi uzun uzun düşünürüm. Okumak için not aldığım kitaplar arasında Şakir Koçabaş’ın İslam’da Bilginin Temelleri kitabı da vardı. Daha sonra, o zaman doçent olan Prof. Fatih Andı, ilk derste modernizm kavramını sormuş, cevap alamayınca ceza olarak kavram üzerine çalışma yapmamızı istemişti. Mehmet Ağabeyin notlarından hareketle modernizm kavramı üzerine okuduğum eserler arasında Şakir Koçabaş’ın mezkûr eseri de vardı. Kitaptan haberdarlığımız tanışıklığa dönüştü.Sonra İsmail Kara’nın rehberliğinde Bilim ve Sanat Vakfı’yla ve kütüphanesiyle tanıştım. Tarih 19 Ekim 1999. O zamanlar Fahri Solak Hoca vakfın sekreteri, vakfın yeri de Aksaray’daydı. İsmail Kara’nın yanına gidip gelen ve İstanbul Türk Dili ve Edebiyatı’nda doktora yapan bir arkadaş vakfın yerini tarif etmişti. Buldum, kapıyı çaldım; selam verdim ve maruzatımı anlattım. Ne demek, dedi. Hoca size kefil, bize de yardımcı olmak düşer -hocanın himmetlerine daha pek çok yerde sonradan şahit olacaktım- dedi ve beni kütüphaneye üye yaptı. İstediğim kitaplar vardı, onları da ikişer ikişer alabileceğimi söyledi. Sevindim.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız.