Hatıralarla Yakın Tarih-16: Sultan Vahdettin, Şahbaba
Murat Bardakçı’nın, ilk baskısı Kasım 1998 yılında okuyucunun karşısına çıkan Şahbaba isimli kitabı Hatırlarla Yakın Tarih okumalarının bu ayki konusuydu: Torunlarının arasındaki adıyla Şahbaba yani son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin Han. İlk kez yayımlanan belgelere, Şahbaba’nın özel mektuplarına ve ailenin bazı üyelerinin anlatılarına dayanılarak kaleme alınan eser, Sultan Vahdettin ile ilgili yapılmış en kapsamlı araştırmalardan biri olma özelliğini korumaktadır. Kitabının akademik bir kitap olmaktan ziyade bir gazetecilik ürünü olduğunu daha başta belirten yazar, eserinin sonuna dek hoş bir anlatımla sürükleyici bir hikâye sunuyor okuyucuya.İlk bölümleri Sultan Vahdettin’in tahta geçmesinden önce yaşananları özetliyor. Sonraki bölümler ise genç şehzadenin siyasî ilişkileri; tahta oturması; Anadolu Hareketi’nin oluşum safhaları; İstanbul Hükümeti’nin işgal güçleri ve Anadolu Hareketi arasında bir saf belirleme gayretleri ve nihayetinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti ve sürgün edilen hanedanı konu edinmektedir. Kitapta özellikle Şahbaba’nın sürgündeki günleri detaylı bir anlatımla sunulmaktadır.Dünyaya geldiğinde tahtın onuncu varisi olan Şahbaba’nın şehzadelik dönemi ağabeyi II. Abdülhamid dönemine denk gelir. O dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne uzak duruşu ve ağabeyi gibi “İngilizlerle dost, Fransızlarla yakın olma” ilkesini benimsemesi dikkat çeker. Bu siyasî duruşu, hükümdarlığının son günlerine kadar bağlı kaldığı siyasî bir düstur olarak devam edecektir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’yle arasına koyduğu mesafe de bu şehzadelik günlerinin yadigârıdır Şahbaba’ya.Bardakçı’nın anlatımına göre, tahta geçişi güle oynaya olmaz genç şehzadenin. Ağabeyi Sultan Reşad’ın vefatı sebebiyle ortaya çıkan derin teessür sadece onu değil, tüm haremini etkilemiştir ve devletin içinde bulunduğu durum tahta geçmenin yalnızca fedakârlık olduğu bir durumdur. Ve o da bunun farkındadır: “Tahta değil sanki kubura oturdum…”Kitapta, Sultan Vahdettin’le Mustafa Kemal Paşa’nın ilk karşılaşmaları detaylı bir şekilde yer bulmakta. Şahbaba’nın veliaht iken Almanya’ya yaptığı bir seyahat ve bu seyahatte, o günlerde yıldızı yeni yeni parlayan Mustafa Kemal Paşa’yı yaver olarak yanında götürmesi; sonraki yıllarda Mustafa Kemal’i Anadolu’ya göndermesi; Mustafa Kemal’in Şahbaba’nın kızı Sabiha Sultan’a talip olması, ancak red cevabını alması gibi konular anlatıda ele alınan başlıklar arasında.Dönemin siyasî hadiselerini naklederken eser özellikle iki ismi karşımıza çıkarıyor: Damat Ferit Paşa ve Tevfik Paşa. Bardakçı’ya göre, Şahbaba ne vakit İtilaf Devletlerinin baskısı altında kalsa Damat Ferit Paşa’yı sadrazam yapmakta, ne vakit Anadolu Hareketi’ne yakın bir duruş sergilemek istese Tevfik Paşa’ya görev vermekteydi. Bu iniş çıkışlar sürerken İstanbul işgal edilir, Ankara’da yeni bir meclis kurulur ve nihayet Osmanlı Devleti’nin varlığı sona erer.Bu noktadan sonra hikâye, sürgün günleri üzerinde kuruludur ve daha ziyade aile fertlerinin verdikleri bilgilere dayalıdır. Nereye sürgün edileceği bile tartışma konusu olan bir devrik padişah, akıbetlerinin ne olacağı meçhul bir hanedan, Şahbaba’yı Hicaz’da misafir edip bundan siyasî bir çıkar elde etmeye çalışan Şerif Hüseyin ve bu gelişmeleri anbean takip eden Ankara Hükümeti kitapta çizilen tablonun ana kahramanlarıdır.Eserin en son bölümü Şahbaba’nın vefatından sonraki gelişmelerle ilgilidir. Bu bölümdeki vurgu Şahbaba’nın tabutuna haciz gelmesi üzerindedir. Sürgün günlerinde geçim sıkıntısı çeken Osmanlı hanedanı pek çok yere borçlanmıştır ve bu borçlar ödenemez hale gelmiştir. Şahbaba’nın vefatı üzerine de bu borçların karşılığında tabutuna haciz gelir. Bu haciz, kitaptaki anlatıma göre ancak günler sonra kaldırılabilecektir.Son olarak belirtmek gerekir ki, Bardakçı’nın konu edindiği dönem dikkate alındığında Şahbaba yalnızca son Osmanlı Padişahının hayatını anlatan bir eser değil; aynı zamanda Anadolu Hareketi’nin, genç Cumhuriyet’in ve yıkılmakta olan Osmanlı’nın tarihini anlatmaktadır. Dolayısıyla eser, gerek anlatımı gerekse orijinal belgelere dayanıyor oluşu itibariyle özgün bir kaynak niteliğindedir.