İslâmî İlimler 11 Nukûllü Fetva Mecmuaları ve Mehmet Fıkhî el-Aynî’nin el-Evcibetü’l-kâni‘a Adlı Eseri
MAM Tezgâhtakiler toplantı dizisinin Nisan ayı konuğu Dr. Emine Arslan, Marmara Üniversitesi İslâm Hukuku Bilim Dalı’nda bu yıl tamamladığı “Nukûllü Fetva Mecmuaları ve Mehmet Fıkhî el-Aynî’nin Evcibetü’l-kâni‘a Adlı Eserinin Bu Mecmualar Arasında Durduğu Yer” başlıklı tezini sundu.Osmanlı döneminde fetva verirken esas alınan kaynakları tespit etmek gayesiyle yola çıkan Arslan, derinlikli bir kütüphane ve “yazma” çalışmasını gerektiren bu araştırmasını, örnek bir eser incelemesiyle tamamladığını ifade ederek sunumuna başladı. Osmanlı’da fetva müessesesini kısaca tanıtan Arslan, şeyhülislâmlığın ihdâsını ve fetva dairesinin ortaya çıkışının tarihî seyrini anlattıktan sonra, fetva kurumunun işleyişinden bahsetti: Buna göre, Osmanlı’da merkezde şeyhülislâm ve taşrada kenar müftîleri, kendilerine gelen bütün dinî soruları sistematik bir işleyişe sahip fetva dairesi bünyesinde cevaplandırıyordu. Yazılı veya şifahî olarak nakledilen sorular müsevvidler tarafından yazılıyor, mübeyyizler tarafından temize çekiliyor ve fetva dairesinin kütüphanesinde bulunan kaynaklara göre cevaplandırılıyordu. Bu işlerden genel olarak fetva emini sorumlu idi. Şeyhülislâm çoğunlukla alt kademelerde cevaplanmış soruları onaylamakla yetiniyordu. Yetkilisi tarafından onaylanmış cevap, soru sahibine yazılı olarak ulaştırılıyordu.Fetvaların önemli bir özelliği, fetva veren kişilerin -şeyhülislâm hariç- bu fetvanın dayanağını gösterme mecburiyeti idi ki “nükûllü fetvalar”ın temelini de bu şart oluşturmaktadır. Nakil ve çoğulu nükûl, verilen fetvanın hangi müellifin hangi eserindeki ibaresine dayanarak verildiğinin belirtilmesini ifade etmektedir. Önceleri sayfaların kenarlarındaki boşluklara yazılan nakiller, daha sonra karışıklığı önlemek için soru ve cevabı müteakiben yazılmaya başlanmıştır.Soru ve cevapların yazımıyla uğraşan müsevvidler, mübeyyizler ve ayrıca fetva eminleri, yazdıkları fetvaların bir nüshasını da kendileri için muhafaza etmekteydiler. Biriktirilen bu nüshalar, “fetva mecmuları”nın temelini oluşturmaktadır. Bazen bir fetva emini biriktirdiği fetvaları, bazen de bir müftî kendisine sorulan soruları ve verdiği cevapları bir araya getirerek bir fetva mecmuası oluşturuyordu. Mecmuada fetvaların kaynakları da yer alıyorsa, buna “nükûllü fetva mecmuası” deniyordu.Bazı fetva mecmuaları zamanla o kadar kabul gördü ki, bu mecmualar fetva vermede kullanılan başvuru kaynakları hâline geldi. Osmanlı döneminde çokça rağbet gören ve fetvahane tarafından muteber kabul edilen dört mecmua vardır: Fetâvâ-i Ali Efendi, Fetâvâ-iFeyziyye,Behcetü’l-fetâvâ ve Netîcetü’l-fetâvâ. Bu dört eserden ilk üçü sadece bir şeyhülislâmın fetvalarını toplarken, Neticetü’l-fetâvâ, diğerlerinden farklı olarak belli bir zaman aralığında yaşamış şeyhülislâmların fetvalarından oluşmaktadır.Dönemlerinde bütün fetva dairelerinin kütüphanelerinde bulunan ve bugün de çeşitli kütüphanelerde pek çok yazması mevcut olan bu eserler, aynı zamanda matbudur. Ancak bu noktada Arslan şu hususa dikkat çekti: Bir fetva mecmuası, sadece onu derleyenin değil, birden çok kişinin katkısıyla oluşmaktadır. Mecmuaların müsveddelerine alınan notlar bir sonraki istinsahta metnin içine dâhil olabilmekte, fetvalarda nüshayı elinde bulunduran kişiler tarafından değişiklik ve düzeltmeler yapılabilmekte, bazı nüshalarda bulunan fetvalar, diğer bazılarından çıkarılabilmektedir. Matbu nüshalar, kütüphanelerdeki onlarca nüshadan biri esas alınarak basıldığı için, farklı versiyonlardaki çeşitlilikten mahrumdur. Dolayısıyla matbu nüshalardan çalışırken ihtiyatlı olmak gerekir.Tedavülde olan nükûllü fetva mecmualarının yalnızca nükûlünden oluşan eserler de kaleme alınmıştır. Arslan, bu tür bir çalışmanın yapılış amacının fetvalarla karışan nakillerin istikrar bulmasını ve fetvalara kolay ulaşılmasını sağlamak olduğunu düşünmektedir.Fetva mecmuaları hakkındaki genel açıklamalardan sonra, tez konusu olan Aynî’nin Ecvibetü’l-kâni‘a adlı eserinden kısaca bahseden Arslan, bu eseri seçme sebebini açıklayarak sunumunu tamamladı.Oldukça verimli geçen soru ve katkılar bölümünde fetva dairelerinde verilen fetvalarda hangi kaynakların esas alındığına dair soruya cevap veren Arslan ilginç bir tespitte bulundu. Fetva mecmualarının nükûlünde adı geçen eserlerin bir listesini yapan ve kullanım sıklığına göre istatistiğini çıkaran Arslan, en çok kullanılan ilk on eser bir yana bırakılırsa, adları sık sık zikredilen birçok kaynağı tanımadığını, çünkü zamanında bu denli başvurulan ve fetvalar aracılığıyla toplum hayatına yön veren bu eserlerin bugün tedavülden kalkmış kitaplar olduğunu söyledi. En çok başvurulan eserler olarak şunları zikretti: Fetâvâ-i Kâdıhân, Fetâvâ-i bezzâziyye, Hulâsatü’l-ecvibe, Dürer ve Gurer, Bahru’r-râik, Mültekâ, Câmi‘u’l-fusûleyn.Son bölümde fetvaların içerik açısından değerlendirilmesi üzerinde de duruldu. Arslan, fetvaların çevresel şartlara göre değişmesine en çok uluslararası ilişkilerde değişiklik olması hâlinde rastlandığını, örneğin İran’la ilişkilerin gergin olduğu bir dönemde Rafızîlikle ilgili soru ve fetvaların belirgin bir artış gösterdiğini ifade etti. Bu tespit, mecmuaların sanıldığı gibi farazî soru ve cevaplardan oluşmadığını, soruların gerçekten fetvahaneye iletilmiş sorular olduğunu teyit eden bir husus olarak dikkate değer bulundu.Osmanlı tarihi hakkındaki bilgi ve yargıların birçoğu hâlâ kaynaklara dayanmayan genellemelerden oluşmaktadır. Osmanlı arşivleri ve diğer kaynaklara dayanan çalışmaların ilerlemesi, doğru bilinen pek çok yanlışın gün ışığına çıkarılmasını sağlayacaktır. Osmanlı’nın dinî, sosyal hatta siyasî hayatına yön veren şeyhülislâmlık ve fetva müesseseleri üzerindeki çalışmaların son yıllarda artış göstermesi bu açıdan sevindiricidir. Emine Arslan’ın fetva mecmuaları ile ilgili çalışması da başta sosyal tarih ve fıkıh tarihi olmak üzere birçok farklı disiplin için faydalı olabilecek ve daha ileri çalışmalara dayanak teşkil edecek niteliktedir.