İslâmî İlimler 11 Osmanlı’da Ulemanın Bürokratikleşmesi (1300-1600)
Medeniyet Araştırmaları Merkezi ile Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği toplantıda Abdurrahman Atçıl, Chicago Üniversitesi’nde bitirmiş olduğu “The Formation of Ottoman Learning Class and Legal Scholarship 1300-1600” başlıklı doktora tezinin bir bölümünü “Osmanlı Ulemasının Bürokratikleşmesi 1300-1600” başlığı altında sundu. Atçıl, sunumunun giriş kısmında, ulemanın tanımını ve ayrı bir sınıf olarak ortaya çıkışının tarihsel koşullarını ortaya koydu. Daha sonra, siyasî meşruiyetin kaynağı olan din konusunda otorite konumundaki ulema sınıfının, otonom bir yapı olarak ortaya çıkışının en önemli muhatabının siyasî iktidar olduğunu vurgulayan Atçıl, Mihne Hadisesi’nin iki tarafın karşı karşıya geldiği ilk vakıa olduğunu belirtti.Atçıl, sunumuna ulemanın otoritesini kuvvetlendiren gelişmelere değinerek devam etti. Medreselerin ortaya çıkışı, ulemanın otonomisini sağlayan vakıf imkânlarına kavuşması açısından önemli bir kurumsal gelişme iken; Moğol istilası da, siyasî meşruiyetin kaynağı olarak dinin yerine soyu getirmesiyle başlattığı şeriat-yasa tartışmasında, ulemanın tartışmanın şeriat tarafını temsil etmesi nedeniyle otoritesini ön plana çıkaran bir gelişme olmuştur.Atçıl, çalışmasının merkezî kavramlarından “bürokratikleşme”yi “varolan pozisyonların hiyerarşik olarak bir düzene sokulması ve devlet hizmetinin geçici bir atama olarak değil, daha çok kariyer olarak algılanması” şeklinde tanımlıyor. Osmanlı’dan önce İslâm ülkelerinde olmayan bu yapı Memlûklular tarafından belli bir düzeyde hayata geçirilmeye çalışıldıysa da, Şam uleması gibi yerel ulemanın direnci nedeniyle başarılı olamamıştı.Osmanlı coğrafyasındaki ulemadan, sadece Osmanlı’nın merkezinde bulunan ya da merkezle ilişki içerisinde kalarak her daim merkezi temsil eden ulemayı “Osmanlı Uleması” diye tanımlayan Atçıl, bunun dışında kalanlara örnek olarak da İbn Nuceym, Molla Fenârî, Seyyid Şerif Cürcânî ve Cemâleddîn Aksarâyî gibi âlimleri veriyor.Atçıl’a göre, İstanbul’un fethi daha önce Timurlulara yenilen Osmanlı’nın kendisine bakışında çok köklü bir değişim meydana getirdi. İmparatorluk vizyonuyla siyasetine yön vermeye başlayan Fatih, devlette merkeziyetçi bir sistem inşa etmeye başladı. Ulema sınıfı da bürokratikleşerek bu sistemdeki yerini almış oldu. Merkeziyetçi yapıya geçişteki önemli adımlardan birisi de bazı vakıflarınnesh yoluyla mîrî toprağa dönüştürülmesiydi. Alınan bu tür önlemlerle çeşitli güç odakları ve kaynakları kontrol altında tutuluyordu.Merkeziyetçilik yönündeki en önemli adımlardan birinin de Fatih Kanunnamesi olduğunu belirten Atçıl, Kanunname’nin otantisesi tartışmalarına değinse de, kendisi açısından önemli olan kanunnamenin üçüncü bölümündeki devlet memurlarının hiyerarşisi ve atama kuralları üzerinde durdu. Memuriyet makamlarının ve atamaların kanuna bağlanması, sistemde bir öngörülebilirlik oluşturduğu için hem sistem içindeki hem de sistem dışındaki ulemada bir beklenti oluşturmuş ve bu da merkez etrafında bir bağlılık ve taliplik halkası meydana getirerek merkeze güç sağlamıştır.İkinci Bayezid ve Yavuz döneminde adalet ve kanuna yapılan vurgunun artmış olmasına dikkat çeken Atçıl, bu sayede ulemanın daha otonom bir statüye kavuştuğunu ve sultanla ilişkilerin daha gayrişahsî/resmî bir mahiyet kazandığını ifade etti. Buna delil olarak da, bu dönemde yapılan atamaların kanuna uygun olarak yapılmış olmasını gösterdi. Ayrıca, bu dönemde İslâm topraklarındaki idarî istikrarsızlıklar ve Osmanlı’daki patronaj sistemi ulemanın Osmanlı’ya yönelmesine neden olmuştur.Kanuni döneminde en dikkat çekici gelişmenin bürokratik yapının hem genişlemesi hem de gelişmesi olduğunu belirten Atçıl, bu gelişmeyle birlikte ulemanın tedris ve kaza alanlarındaki rollerinin daha da ön plana çıktığını belirtti. Bu genişlemede fethedilen Arap topraklarının da etkisi olmuştu. Kazaî faaliyetler daha önceleri bahse konu olan bölgeden seçilen ve merkezden onaylanan yerel ulema tarafından yürütülürken, artık merkezden gönderilen ulema bu faaliyetleri üstlenmeye başladı.Bunun dışında, Kanuni döneminde ortaya çıkan yeni bürokratik tekniklerin doğurduğu yeni uzmanlıklara da değinen Atçıl, ulemanın bu dönemde bürokratik ve malî işlerin görüldüğü merkezlerden giderek uzaklaştırıldığını aktardı. Bu bürokratik merkezler kendi uzmanlarını şakird-kalfa sistemi aracılığıyla kendileri yetiştirmeye başladılar. Bunun bir sonucu olarak ilmiyye kendi içinde daha fazla kurumsallaşmıştır.Atçıl’a göre, “Osmanlı uleması” denen tip bütün unsurlarıyla (Osmanlı gibi giyinen, davranan, hisseden) bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bunlar için kanuna ve geleneğe itaat çok önemliydi. Bürokraside en üst makamlara çıkmış olanların verebildiği ve terfi için gerekli olan “mülâzamet belgesi” uygulaması sayesinde merkez, kültürünü yayma ve ideal tiplerini yetiştirme mekanizması oluşturmuştu.Sunumunun sonunda Atçıl, bahsedilen bürokratikleşmeyi neden Osmanlı’nın başarabildiği sorusuna; “zira Osmanlı mevcut bir medrese sisteminin olmadığı Hristiyan topraklarına doğru genişlemiş ve burada kendi sistemini inşa edebilme olanağı bulmuştur.” cevabını vererek sunumunu noktaladı.