Kalpten Kaleme İstanbul Semtleri1 Fatih’te Geçen Kırk Yılın Hikâyesi
Türkiye Araştırmaları Merkezi Tarih Okumaları çerçevesinde “Kalpten Kaleme İstanbul Semtleri” başlıklı yeni bir toplantı dizisine başladı. 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında gerçekleştirilen “40 yazar 40 semt” isimli proje, İstanbul’un 40 semtini yine o semtlerde en az 30-40 yıl yaşamış ve oranın yerlisi olan edebiyatçı/yazar gözünden aktarmayı ve okuyucuyla buluşturmayı amaçlıyor. Bu projede Fatih’te Geçen 40 Yılın Hikâyesi başlıklı kitabıyla Fatih semtini bizlerle buluşturan Abdullah Uçman da mezkur toplantı dizisinin ilk konuğuydu.
2009’da tamamlanan ve Heyamola yayınları tarafından basılan kitapların önemli bir özelliği, projede yer alan yazarların, yaşadıkları semtlerin tarihî, sosyolojik ve kültürel arka planını kendi hayat hikâyeleriyle yoğurarak okuyucuyla paylaşmalarıdır. Bu vesileyle Balat’ı Orhan Okay’dan, Beyazıt’ı Beşir Ayvazoğlu’ndan, Üsküdar’ı Âlim Kahraman ve Ömer Erdem’den ve Fatih’i de Abdullah Uçman’dan okuyabilirsiniz…
Fatih semtinin esas itibariyle Fatih Camii ve etrafındaki külliye merkez olmak üzere bir kilometrelik bir alanı kapsadığını ifade eden Uçman’a göre bu alan, Belediye ve Edirnekapı ile Çarşamba ve Vatan Caddesi arasında kalan bölgedir. Uçman, İstanbul’un fethinden sonra Üsküdar ile birlikte en eski yerleşim yerlerinden biri olan Fatih’te -tüm İstanbul’da olduğu gibi- Bizans’a ait izleri sürmenin mümkün olduğunu söylemektedir:
Fatih Camii Havariyyun Kilisesi’nin kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Bozdoğan Kemeri (Valens Su Kemeri) 360-370 yıllarından kalma bir su kemeridir. Kıztaşı (Marcianus Anıtı) 452’de inşa edilmiş, Vatan Caddesi üzerinde önce kilise olup sonra camiye çevrilen Molla İsa Fenari Camii yine Bizans’a ait bir yapıdır ve Karagümrük stadyumu diye anılan yer hakeza Bizans’tan kalma bir su haznesi…
Fatih semtinin oluşumu hakkında da bilgi veren Uçman, şunları söylemektedir:
Osmanlı devrinde yeni fethedilen beldelerde önce fetheden padişah adına bir cami yaptırılır. Cami merkezdir. Onun etrafına sıbyan mektebi, medrese ve kütüphaneden oluşan bir külliye inşa edilir. Onun da etrafında mahalleler oluşturulur. Fatih semti de bu şekilde oluşmuştur. Osmanlı döneminde kazasker ve âlimlerin çoğunun Fatih ve civarında ikamet etmeleri hasebiyle Fatih hep bir ulema semti olmuştur. Yine caminin etrafındaki Sahn-ı Seman Medreselerinde devrin ünlü âlimleri yetişmiştir. 19. yüzyılda dahi Fatih, kalburüstü diyebileceğimiz edebiyatçıların yaşadığı bir muhittir: Ahmed Cevdet Paşa, Ahmet Rasim, Muallim Naci, Halit Ziya, Mehmet Âkif, Peyami Safa hayatlarının bir bölümünü Fatih’te geçirenlerden sadece bazıları…
Fatih Camii’nin hazire kısmında da devrin tanınmış şahsiyetleri metfundur: Ahmet Mithat Efendi, Filibeli Ahmed Hilmi, Ahmed Cevdet Paşa, Emrullah Efendi, Âmiş Efendi ve halifesi Maraşlı Ahmet Tahir Efendi gibi…
Abdullah Uçman konuşmasının devamında, kendi hikâyesine geçiyor: 1968-69’da Edebiyat Fakültesi Türk Edebiyatı Bölümü’ne kayıt yaptıran Uçman, o münasebetle önce Kıztaşı’nda, sonra Karagümrük’te, akabinde başka bir arkadaş grubuyla Yavuz Selim Nişanca’da oturur. Mezun olduktan sonra Hüsrev Paşa sokağında ikamet ediyor, ardından 3-4 yıl Kadıköy’de kaldıktan sonra evlenince yine Fa-
tih’e yerleşiyor ve o zamandan bugüne Fatihli. Üniversite yıllarında öğrenci hareketleri, işgaller, boykotlar sürekli gündemi meşgul ettiğinden kendisini talihsiz bir nesle mensup olarak niteleyen Uçman, bu nedenle, üniversite eğitiminden de umduğunu bulamıyor, ancak Milli Türk Talebe Birliği, Kubbealtı Akademisi, Beyaz Saray-Enderun Kitapevi gibi mekânların o dönemde bir nevi kültür merkezi işlevi gördüklerini ve buralarda kurulan ders ve sohbet halkalarından fazlasıyla istifade ettiğini anlatıyor. Yine döneminin önde gelen fikir adamları, edebiyatçı, şair ve ilim gönüllüleri ile burada tanışıyor.
70’li yıllarda, eskiden ulema semti olmasından ötürü Fatih’in muhafazakâr havası devam etmekle birlikte, 70’li yıllardan sonra Anadolu’dan gelen göçlerle eski havasını yitiriyor, Fatih. Bugünkü kadar iş ve alışveriş merkezinin bulunmadığı o yıllarda varolan eski meslekler (saraçlık, akide şekerciliği gibi) de yavaş yavaş varlığını yitiriyor. Uçman’a göre, eski mesleklerin; baba mesleğinin, o aileden gelenler tarafından sürdürülmemesi, günümüz için büyük bir kayıp.
Fatih’teki bazı değişik yer adlarının nereden geldiğini de merak edip araştıran Uçman, ulaştığı verilere kitabında yer veriyor. Örneğin Bozdoğan Kemeri, Macar Kardeşler Caddesi, Kıztaşı, Sarı- güzel Caddesi vs. hakkında kitapta ayrıntılı bilgi bulunabilir. Bununla birlikte Cumhuriyet’ten sonra İstanbul’un cadde ve sokaklarını yeniden isimlendirme görevi -yine Fatih’te Atikali civarında ikamet etmiş- Osman Nuri Ergin’e veriliyor. Fa-tih’in cadde ve sokak adlarında görebildiğimiz birçok tarihî isim Osman Nuri Ergin tarafından konmuştur.
Sorular faslında daha birçok cami, türbe, ev, kütüphane ve Fatih’te yaşamış zevattan bahseden Uçman, eski mekânların mutlaka yeni nesillere tanıtılması gerektiğini ifade etti ve gençlerde bir çevre bilinci, tarih şuuru oluşturmanın önemine değindi. Bunun, eski dönemlerde yaşamış önemli şahsiyetlerin evlerinin ve devam ettikleri mekânlarının bir müze veya kültür merkezine dönüştürülerek ya da isimlerinin belli yerlere verilerek sağlanabileceğini, ayrıca eskiden beri belli isimlerle anılan yerlerin isimlerinin korunmasının da elzem olduğunu ifade ediyor. Ancak günümüzde birçok tarihî ev ve mekânın kaderine terk edildiğini de üzülerek dile getiriyor.
“Fatih’te yaşayanlar niçin Fatih’te yaşıyor?” sorusunu Fatih semti ve camiinin ruhaniyetine bağlayan Uçman, eskilerin “şerefü’l-mekân bi’l-mekîn” deyişini hatıra getirmektedir.