Türk Milliyetçiliği ve Kürt Meselesi

Paylaş:

KAM Milliyetçilik Konuşmalarının ikincisinde, bir söylem, bir ideoloji olarak Türk milliyetçiliğ­inin Kürt meselesini nasıl algıladığ­ını ve bu algı biçimlerinin uygulama düzlemindeki yansımalarını, alanın önemli isimlerinden İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğ­retim üyesi Prof. Dr. Mesut Yeğ­en ile konuştuk.Yeğ­en, öncelikle böylesine karmaşık bir meseleyi ele almanın bazı zorluklarına dikkat çekti: (i) Türk milliyetçiliğ­inin ortaya çıkışından yaklaşık 10-20 yıl sonra Kürt meselesi ile karşılaşması, dolayısıyla meselenin uzun bir geçmişinin olması. (ii) Her milliyetçilik gibi Türk milliyetçiliğ­inin de yeknesak değ­il, farklı çeşitlerinin bulunması. (iii) Milliyetçiliğ­in başka ideolojilerle ittifak kuran bir ideoloji olması. (iv) Kürt meselesinin zamanla değ­işime uğ­raması ve bunun Türk milliyetçiliğ­inin algı biçimine yansıması…Yeğ­en, farklı tür milliyetçilikler (ana-akım, ırkçı, İslâmcı ve popüler) arasında “İttihatçılarca formüle edilen, Cumhuriyet’i kuran ve 2002’ye kadar neredeyse bütün temel siyasî parti programlarının rehberi olan” ana-akım Türk milliyetçiliğ­inin, Kürt meselesini nasıl algıladığ­ıyla sınırlandırdı sunumunu. Türk milliyetçiliğ­inin, temas halinde olduğ­u ideolojilerden en az liberalizmle ilişki kurarken; Batılılaşma, korporatizm ve halkçılıkla hemhâl olup bu çerçeveden Kürt meselesine baktığ­ını vurguladı. Özellikle ıslahatçılık ve inkılapçılıkla temayüz eden Batılılaşma-Türk milliyetçiliğ­i ittifakına dikkat çekti. Öte yandan Kürt meselesi de hep aynı kalmadı; İmparatorluğ­un merkezîleşme iradesine gösterilen karşı-irade ile başlayan ve Cumhuriyet’e evirilme sürecinde görece değ­işmez çekirdeğ­ini alan bu meseleye, 1950’lerde şehirleşme ve modernleşme gibi dinamikler ve bugün de küreselleşmenin getirdiğ­i imkânlar eklemlendi. Yeğ­en’e göre “bütün bu zorluklar bize gösteriyor ki hem Türk milliyetçiliğ­i hem de Kürt meselesi tarihsel ve ilişkisel kategorilerdir ve bunların teması çeşitlidir.”Yeğ­en’e göre, 1890’larda kültürel-linguistik bir hareket olan Türk milliyetçiliğ­i, özellikle Balkan Harbi’nden sonra siyasî bir harekete evirildi ve Osmanlı’nın “büyük dertler”i ile etkileşime girdi. Bu dertler özetle, (i) devletin modernleştirilip merkezî ve verimli bir hale getirilmek istenmesi; (ii) özellikle gayrimüslim tebaanın ayrılıkçı ve/ya reform yönündeki talepleri; (iii) Müslüman Türkleri aslî unsur haline getirmek, yani millîleşmek idi. İttihatçıların kafasını meşgul eden meseleler arasında Kürt meselesi, taliydi ve üç-beş teknik ıslahattan ve bölgedeki sosyal ilişkilerin modernleştirilmesinden ibaretti. 1910’ların başındaki tablo şu şekildeydi: Bir yanda merkezîleşme çabalarıyla kurulan, diğ­er yanda Kürt ileri gelenlerinin Mebusan Meclisi’nde temsil edilmelerine imkân veren bir ilişki sözkonusuydu. Bu, gerilimli bir ilişkiydi ve bu gerilim üçüncü bir müdahaleyle, yani Türkleri aslî unsur haline getirecek politikalarla çözülecekti. Nitekim 1909’da İttihat ve Terakki etnik saiklerle kurulan bütün cemiyetleri kapatarak Milli Kütüphane, Milli Arşiv, Türk Gücü, Türk Ocağ­ı vs. kurdu; yani başkalarına milliyetçiliğ­i yasaklarken kendi milliyetçiliğ­i için zemin hazırladı. Kürtlerin gösterdiğ­i tepkileri ve direnişi ise, millî bir devlet kurmaya yönelik tepkiler değ­il; modern devlete yönelik bir direniş olarak okudu.Yeğ­en’in sunumunda öne çıkan bir başka tarih ise 1918-24 dönemiydi. Türk milliyetçiliğ­inin Kürt meselesiyle ilişkilerinde bu dönem oldukça “istisnai” idi. Artık Kürtler, kavmî hakları tanınarak Türklerle birlikte ikinci bir ulus olabilecekti. Ancak 1924 sonrasında bu dönemin “kazaî” olduğ­u anlaşıldı ve buna verilen en büyük tepki Şeyh Said İsyanı oldu.Cumhuriyet dönemi Türk milliyetçiliğ­inin İttihat ve Terakki milliyetçiliğ­inden tek farkı, Batılılaşma ve millîleşme yolunda daha katı olmasıydı. Şeyh Said İsyanı’nın ardından Cumhuriyet dönemi Türk milliyetçiliğ­i, Kürt meselesini belli başlı kavramlar üzerinden okudu: “Bağ­ımsız Kürdistan’ın teşkili”, “yabancı kışkırtması”, “irtica”, “şeyhler-ağ­alar-beyler”, “Cumhuriyet hükümeti/ordusu” ve “Cumhuriyet’in ilerleme ve saadet vadeden yolları”. Yeğ­en, Cumhuriyet’in Kürt meselesini algı biçimlerindeki bu çeşitliliğ­i basite indirgeyerek şu ikili karşıtlık üzerinden okumayı önerdi: Geçmiş karşısında Gelecek. Türk milliyetçiliğ­i kendisini Gelecek’in unsurları -ilerleme, saadet ve refah- ile, Kürt meselesini ise Cumhuriyet’in alt etmesi gereken Geçmiş ile özdeşleştirdi; yani Kürt meselesini bir ulus sorunu değ­il, Geçmiş ile ilgili bir sorun olarak okudu. Bu minvalde yapılması gereken tek şey ıslahatı derinleştirmekti: Tevhid-i Tedrisat Kanunu, aşiretleri tasfiye politikası, hilafetin kaldırılması, daha merkezî bir idare. Bunun Türk milliyetçiliğ­i açısından getirdiğ­i ise daha fazla Türkleştirme oldu. Toplumu, “Türkler” ve “Müstakbel Türkler”; Kürt meselesini, daha fazla Türkleştirmenin önünde bir engel olarak gördü.1950’den sonra ise Türk milliyetçiliğ­inin algısında kökten bir değ­işiklik yaşandı: Cumhuriyet, Kürt direnişinin askerî boyutunu bertaraf etmeyi başardı; ama 1950 ile birlikte sosyal-iktisadî entegrasyon fikri işlenmeye başlandı. 1950’den önce Kürtler ile Türkler arasında ciddiye alınacak bir birliktelik yoktu. 1950-80 arasında Kürt meselesi tamamen “bölgesel geri kalmışlık ve ekonomik kalkınma” söylemine indirgendi.Bütün bu algı çeşitliliğ­ine rağ­men bunların kesiştiğ­i bir meta-algı olageldi: Kürtler, Türk milliyetçiliğ­i nazarında “müstakbel Türkler”di ve bu davete icabetin çeşitli avantajları vardı. Yeğ­en’in formülasyonuyla Türk milliyetçiliğ­inin Kürt algısı, “inkâr (Kürtlüğ­ünü reddetme) karşılığ­ında birinci sınıf vatandaşlık verilmesi”ne dayandı; bu algı, 1990’dan sonra “ikrar fakat ayrımcılığ­a” dönüşürken, 2005’ten sonra Kürtler artık “müstakbel Türk” değ­il, “sözde Türk”tü. Yeğ­en sunumunun sonunda Kürt meselesinin çözümü için uygulanması gereken politikaları da bizimle paylaştı.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir