Türkiye’de Sosyoloji: Otobiyografik Bir Anlatı
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ayhan Aktar’ı konuk ettik ve kendisiyle Türkiye’de Sosyoloji’nin dünü ve bugünü/serencamı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
Bu sohbet vesilesiyle kendi kariyerini, hangi virajlardan geçtiğini bir kez daha düşündüğünü belirterek sözlerine başlayan Aktar, konu gereği akademik kariyeri bağlamında kendi biyografisi üzerinden Türk sosyolojisinin gelişiminden bahsetti: Aktar, İki taraftan da Rumelili olan, tüccar bir ailede, İstanbul’da doğar. İstanbul Levent Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1972’de Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’ne girer. Bu yıllarda üniversite bir değişim içerisindedir. İkinci sömestrin sonunda, tam da iktisat bölümünün kendisi için ne kadar uygun olduğunu sorguladığı günlerde, Aktar’ın deyimiyle “bir mucize” olur ve 12 Mart’ın ODTÜ’de meydana getirdiği değişimlerden dolayı yanında bir grup akademisyenle Boğaziçi’ne gelen Şerif Mardin, Sosyoloji Bölümü’nün başına geçer. 70’lerin başında İktisat’ı bırakıp Sosyoloji’ye girmek “bir kamikaze durumu” olsa da Aktar, bunu hayatta yaptığı en iyi seçimlerden biri olarak değerlendirir. Zira öğretim üyeleriyle birebir ilişkinin mümkün olduğu 6 kişilik bir sınıfta okumak, kendisine çok imtiyazlı ve elit bir eğitim alma imkânı sunmuştur.
O dönemde Boğaziçi’ndeki sosyoloji eğitimi; modernleşmenin kaçınılmazlılığını, bütün dünya toplumlarının sanayi toplumu seviyesine ulaşacağını savunan ve Adorno’nun faşizmi açıklamak için kullandığı modeli bütün Batı-dışı toplumlara uyarlama yoluna giden “modernleşme ekolü”nün etkisindedir. Bu yaklaşım içerisindeki ırksal tonlar hissedilmekle birlikte Türkiye’de sosyoloji literatürünün oldukça geri; 1930’lardan kalma olması, modernleşme ekolünün dışına çıkmanın önündeki en önemli engeldir. Modernleşme ekolüne ciddi bir eleştiri getiren Andre Gunder Frank’ın Sociology of Development and Underdevelopment Society(1967) kitabıyla birlikte, derslerde itiraz sesleri biraz olsun yükselmeye başlar. O dönemde kendisini etkileyen kitaplara da değinen Aktar, İdris Küçükömer’in Düzenin Yabancılaşmasıve Şerif Mardin’in Din ve İdeolojikitaplarını zikreder. Amerikan usulü bir sisteme sahip Boğaziçi’nde seçmeli derslerinin hepsini tarih ve felsefeden alan Aktar, bu derslerin sosyolojiye bakışını zenginleştirdiği kanısındadır. Ancak bu dönemde üniversite dışındaki; İstanbul, Ankara ya da Erzurum’daki diğer Sosyoloji bölümleriyle çok fazla ilişkileri olmamıştır.
1975 yılında Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın BM fonuyla yaptığı bir araştırmada görev alır ve İskenderun, Hatay, Kilis, Antep gibi şehirleri dolaşır; saha araştırması açısından kendisi için çok önemli bir tecrübe olur bu çalışma. 1977 Eylül’ünde yüksek lisans için İngiltere’ye, Kent Üniversitesi’ne gider. Oldukça kapsamlı olan Sosyoloji Bölümü’nde Paul Stirling, David Morgan, Frank Freddy gibi hocalardan ders alır. İngiltere’den döndükten sonra 1980 Şubat’ında İstanbul İktisadi ve Ticari Bilimler Akademi’sinde Prof. Dr. Mübeccel Kıray’ın yanında asistanlığa başlar. “Sokakta neler olduğunu” çok önemseyen Mübeccel Kıray’ın asistanlığını yapmak, bu açıdan Aktar’ı oldukça etkiler. Saha hassasiyeti çok yüksek bir profesörle çalışmak, çözümlemelerde toplum üzerine yazılmış kitaplar yerine toplumun kendisine gitmeye zorlamıştır kendisini. Bursa Dokuma Sanayisi üzerine hazırladığı doktora tezi için 1981-1982 arasında bir süre Bursa’da ikamet eden Aktar, 1982 Şubat’ında saha araştırmasını tamamlar ancak doktorasını bitirmesi 1989’u bulur. Bir süre sahaflığı da tecrübe eder. Bu dönemde “diğer sosyoloji” diye nitelendirdiği edebiyat fakültelerinin sosyoloji bölümleri, 1940’lardan kalma bir görüntü arzetmektedir. Hocalar arasındaki kişisel sürtüşmeler, bölümlerin genel havasına da yansımıştır. Sanayi sosyolojisine olan ilgisine rağmen 1990’da Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne geçer.
1991’de, Türkiye’de hâlâ tabu olan konulardan biri olan azınlıklar konusu üzerinde, varlık vergisi bağlamında çalışmaya başlar. Dönemin gazetelerini ve tapu kayıtlarını inceleyen Aktar, 1992-1993 yılları arasında bulunduğu Harvard Üniversitesi’nin kütüphanesinden, ayrıca Amerikan ve İngiliz arşivlerinden de faydalanır. 1996’da katıldığı Mersin Sosyoloji Kongresi’nde, Türkiye’deki sosyoloji bölümlerini yakından müşahede etme imkânı bulduktan sonra, sosyoloji alanında doçent olamayacağına karar verir ve siyaset biliminden doçent olur. Kendisini “1997’den beri sosyolojinin hem içinde hem dışında” olarak gören Aktar, siyaset sosyolojisi üzerine çalışmaya devam etmektedir. Dünden bugüne Türkiye’deki sosyoloji bölümlerinin sayısının hayli arttığı, dolayısıyla bölümler üzerindeki ideolojik kontrolün de zayıfladığı kanısında olan Aktar’a göre, ilim hâlâ bir usta-çırak ilişkisi olmakla birlikte yeni teknolojik imkânlarla, problemleri aşmak daha kolaydır. Kendisinin farklı ilmî disiplinlerin çatısı altında yer almasını ise “yüzer gezer olmanın zenginleştiriciliği” ile açıklamaktadır.