Necmeddin el-Kâtibî ve Metafizik Düşüncesi

Paylaş:

Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Tezgâhtakiler toplantı serisinin Haziran ayı konuğu Müstakim Arıcı’ydı. Toplantıda Arıcı, İstanbul Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı’nda 2011 yılında “Necmeddin el-Kâtibî’nin Metafizik Düşüncesi” başlığıyla tamamladığı doktora çalışması çerçevesinde bir sunum yaptı.

Arıcı, konuşmasına Dimitri Gutas’ın şu tespitiyle başladı: “Henry Corbin’in İslam Felsefesi Tarihi adlı eserinin yayımlanışından 2000’li yıllara kadar geçen süre zarfında, beklentilerin aksine, İbn Rüşd sonrası İslam filozofları hakkında çok az eser kaleme alındı.” Türkiye’de de son beş-altı yıldır İslam felsefesi alanında –bilhassa Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yapılan çalışmalarda– Fahreddin Râzî sonrası döneme yoğunlaşılmıştır.

1276’da vefat eden Kâtibî’nin hayatı hakkında ayrıntılı bilgilerin bulunmadığına dikkatleri çeken Arıcı, yaşadığı dönemin genel bir tasvirini yaptıktan sonra Kâtibî’nin ilmî kişiliği ve eserlerine kısaca değindi. Dönemin en önemli siması olan Râzî’nin, kelâm ve felsefe alanlarını iyi bir mukayeseye tabi tutarak İbn Sînâ sonrası dönemde metafizik ile kelâmı konu ve meseleleri bakımından birbiriyle harmanladığını ifade eden Arıcı, bu yüzden Râzî’nin, bir sentez dönemi olarak değerlendirilebilecek bir sürecin müessisi olarak görülebileceğini ve Kâtibî’nin de Râzî sonrasında değişen bu metafizik düşüncenin önemli temsilcilerinden biri olduğunu sözlerine ekledi.

On üçüncü yüzyıl boyunca birçok düşünürün kavramsal açıdan belirlemeye çalıştığı metafiziği,Kâtibî, doğrudan İbn Sînâcı anlamda ele almış ve “ilm-i ilâhî” diye adlandırmıştır. Kâtibî’nin metafizik hakkındaki görüşlerini en genel anlamda içeren Hikmetü’l-aynadlı eserinde, genelde yapılanın aksine, metafiziği fizik’in önüne aldığını belirten Arıcı, bu tarzda kaleme alınmış daha önceki eserlerle yaptığı karşılaştırmayla Kâtibî’nin bunu yapmaktaki amacını izah etmeye çalıştı. Ardından, düşünürün metafizik hakkındaki görüşlerini, bu eserininmetafizik bölümündeki tasnifinden hareketle “metafiziğe giriş”, “ontolojinin temel meseleleri”, “Zorunlu Varlık” ve “aklî nefs” şeklinde dört başlık altında değerlendirdi.

Hikmetü’l-ayn,konuların ele alınışı ve başlıklandırılması itibariyle incelendiğinde, Kâtibî’nin İbn Sînâ ve Râzî’den çok fazla etkilendiğinin görülebildiğini ifade eden Arıcı, temel ölçütü burhanî anlamda eldeki delillerin geçerliliği ve doğruluğu olduğu için bazı konularda her iki düşünürden ayrıldığını vurguladı. Örneğin, metafizik bilginin imkânını tartıştığı kısımlarda, İbn Sînâ’dan farklı olarak, Kâtibî, mantığın bu türdeki bilgiyi sunabileceğini kabul etmektedir. Kâtibî için bir meseleyi ele alırken önemli olan şey, o meseleyle ilgili delillerin tahkik edilerek içlerinde en sağlam olanının seçilmesidir. Arıcı, bu açıdan değerlendirildiğinde, Kâtibî’nin, Râzî sonrası dönemin temel karakteristiği olan sentezci anlayışın temsilcisi kabul edilebileceğini belirtti.

Son olarak, Kâtibî’nin Hikmetü’l-ayn’da ele aldığı “umur-ı amme” bahislerinden, “Zorunlu Varlık”tan ve “aklî nefs”ten de kısaca söz eden Arıcı’nın sunumu soru-cevap faslıyla nihayete erdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir