Tarihsel Bir Aktör Olarak Şehir: Amasya’da Halvetiye Tarikatı

Paylaş:

University of St. Thomas Tarih Bölümü’nden Hasan Karataş ile, 2011 yılında University of California, Berkeley’de tamamladığı “The City as a Historical Actor: The Urbanization and Ottomanization of the Khalwatiya Sufi Order by the City of Amasya in the Fifteenth and Sixteenth Centuries” başlıklı doktora tezi bağlamında Amasya’da Halvetiye tarikatının dönüşümü üzerine konuştuk.

Başlangıçta 17. yüzyıl kültür tarihi çalışmayı düşünen ancak bu çalışma alanının ileri düzeyde Arapça ve Farsça bilmeyi ve İslâmî ilimlerde uzmanlaşmayı gerektirmesinden dolayı bu alanda çalışmaktan vazgeçen Karataş, doktora eğitimi süresince hazırladığı sunumlardan hareketle Amasya şehri olarak belirliyor tez konusunu. Ayrıca okuduğu üç kitap da, gerek ilgi alanını fark etmesinde, gerekse tezinin teorik çerçevesini çizmesinde büyük katkı sağlıyor kendisine: Jonathan Porter Berkey, The Transmission of Knowledge in Medieval Cairo: A Social History of Islamic Education(1992); Michael Chamberlain, Knowledge and Social Practice in Medieval Damascus, 1190-1350(1994) ve Peter Burke, A Social History of Knowledge: From Gutenberg to Diderot(2000). Bilginin kendisinden ziyade, bilgiyi üretenler ve tüketenler, bu kişilerin mali kaynakları, birbirleriyle ilişkileri, ilim camiası içindeki politikalar gibi konularla ilgileniyor Karataş.

15. yüzyıl Amasya’sına yoğunlaştığı tez çalışmasında “bilgi”nin tanımını genişletmek suretiyle, dar anlamda bilimsel bilgiyle sınırlı kalmamayı tercih eden, sanat bilgisi, mimari bilgi ve batınî ilimleri de kuşatacak biçimde bir çalışma yapmayı hedefleyen Karataş, başlangıçta tezini bilginin toplumsal tarihi bağlamında üç bölüm (sanat bilgisi, zahiri ilimler, sufiler) olarak tasarlasa da, yalnızca sufilere ilişkin kısmın bile bir çalışmanın ortaya çıkması için yeterli olduğunu görüyor. Böylece tezin çerçevesi de ortaya çıkıyor.

Tez, dört problematik üzerinden şekilleniyor: (i)15. yüzyılın ortalarında fethedilen İstanbul’un bir Osmanlı şehri olarak teşekkülüne hangi açılardan yaklaşılabileceği; (ii)tarikatların birer sosyal grup olarak oluşumlarında hangi soruların sorulabileceği, sufilerin hayat tarzları; (iii)15. yüzyıl problemi, bu yüzyılın çok az çalışılmış bir dönem olması, hem erken modern döneme hem de geç ortaçağ dönemine dâhil edilebilmesi nedeniyle bir nevi arafta yer alması, Osmanlıların kuruluşunu anlamak için başvurulan eserlerin bu dönemde yazılması; (iv)“şehir”in tanımı, şehirden tarihsel bir aktör olarak bahsedebilme ihtimali.

Disiplinlerarası bir metodoloji takip eden Karataş, bilginin toplumsal tarihini mimarî tarihle, siyasî coğrafyaların ve ilişkiler ağlarının tahliliyle birlikte inceliyor. Kaynak olarak çalışmada, öncelikle şehir tarihi yazmak için gereken sicil ve tahrir kayıtları gibi birçok malzemeden yararlanılamamıştır, zira Amasya’ya ait sicil kayıtları 17. yüzyıldan başlamaktadır, bu dönemin Amasya’sına ait tahrir defterleri ise mevcut değildir. Genel olarak taşrada, merkezdeki kadar bilgi edinme imkânının bulunmamasının yanında, diğer şehirlerin aksine, Amasya’nın yerel tarihinin fazla çalışılmamış olması da bir meseledir.

Tezin en temel kaynağı vakfiyelerdir. Amasya’da Selçuklulardan ve Osmanlılardan eşit sayıda vakıf vardır. Şehrin tahrip edilmeden Osmanlıların eline geçmesi, elitlerin vakıfları muhafaza etmesine imkân tanır. İnsanların bu vakıflarla neler yaptığını, vakıflar etrafında nasıl bir ilişki ağı bulunduğunu inceleyen tezde, arşiv belgeleri yoğun biçimde kullanılamamıştır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde 15. yüzyıla ait az sayıdaki belgenin yarısından fazlasının Amasya vakıflarını ilgilendiren belgeler olması çalışma açısından müspet bir durumdur. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde de çalışma imkânı bulan Karataş, tezini tamamlamada kritik öneme sahip bazı belgelere (II. Bayezid’in ve bir Halvetiye şeyhinin Fatih’e yazdıkları mektuplar) buradan ulaşmış, şehirdeki bazı tarihî yapıları da inceleyerek ilişkiler ağını ortaya çıkarmada bu yapılardan çokça faydalanmıştır. Amasya’nın topografyası, şehrin dışarıya doğru genişlemesine izin verdiği için merkez muhafaza edilmiş ve böylece çalışmaya kaynaklık edecek diğer önemli veriler de; o döneme ait mezar taşları, kitabeler, zaviyeler ve camiler, genellikle ayakta kalabilmiştir. Yerel tarihçilerden Abdizade Hüseyin Hüsameddin’in (ö. 1939) Amasya Tarihi’nden (bazı yanlış bilgiler aktarmasına rağmen) ve Mustafa Vazıh’tan (ö. 1831) da kaynak olarak yararlanan tez, sufiler arasındaki ilişkiler ağını görebilmek için menakıbnameleri dikkate almıştır; özellikle Lâmiî Çelebi’nin (ö. 1532) tercüme ve şerh ettiği Nefahâtu’l-üns’ü.

Sunumunda, Amasya’daki zaviyeli camilerin yapısını ve sahip olduğu işlevleri de özetleyen Karataş, Halvetilerin bu camileri nasıl kullandığına ve Fatih ve II. Bayezid dönemlerindeki faaliyetlerine değindi. Burada, İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’un “şenlendirilmesine” paralel olarak Karamanî dervişlerinin İstanbul’da faaliyet gösterdiklerine şahit oluyoruz. Fatih dönemi idarecilerine bilhassa sadrazam Karamanî Mehmed Paşa’ya yakınlıkları ve Amasya merkezli Rum vilayetinde bulunan Halvetilerin İstanbul’a yerleşme amacıyla II. Bayezid’den istifade etmeleri dikkat çekici unsurlar. Karataş’a göre sürecin sonunda, Halvetiler “Osmanlı” oldular. Halvetilerin Karamanî dervişleriyle rekabetlerinin önemli bir boyutu da, Rum vilayeti ile Karaman vilayeti arasındaki tarihsel rekabettir. Büyük oranda coğrafyadan kaynaklanan ve sufilik dâhil birçok alanda kendini gösteren bu rekabet, aslında Anadolu adı verilen coğrafyanın ne kadar yekpare olduğunun artık sorgulanması gerektiğine de işaret etmektedir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir