Yakın Dönem Hint-Türk İlişkileri (Indo-Turkish Relations in Contemporary Period)

Paylaş:

Hindistan’ın Yeni Delhi şehrindeki Jamia Millia Islamia Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mujib Alam, yakın dönem Türk-Hint ilişkileri hakkında bir sunum gerçekleştirdi. Akademik alandaki çalışmalarını ekseriyetle Türkiye üzerine yapan ve Türk siyasetini, toplumsal yapısını ve dış politikasını çeşitli yönleriyle çalışan Alam, Hindistan’daki birkaç Türkiye uzmanından biri.

Mujib Alam sunumuna Türk-Hint ilişkilerinin çok eski tarihlere dayandığını belirterek başladı. Buna göre, MÖ 1. yüzyılda Kuşan döneminde başlayan ilişkiler, 13. yüzyılda Özbekler ve Çağataylar aracılığıyla devam eder ve 16. yüzyılda Babür İmparatorluğu ile Hint alt-kıtasına kadar yayılır. Osmanlı Devleti de, gerek Babürlerin gerekse İngilizlerin etkili olduğu dönemde, Hint alt-kıtası ile özel ilişkiler geliştirir.

Alam, modern dönem Türk-Hint ilişkilerini ise iki döneme ayırarak tanımladı: İlki, Hindistan’ın 1947’de bağımsızlığını kazanmasından 1980’lerin ortasına; ikincisi ise 1980’lerin ortasından günümüze kadar olan dönem. İlk dönemde özellikle diplomatik ve siyasî ilişkilerin seviyesi aynı boyutta kalırken, ikinci dönemde gerek küreselleşmenin etkisi gerekse dış politika yapım süreçleri ve önceliklerinin değişmesi sebebiyle siyasî ve iktisadî ilişkiler daha önemli hâle geldi. Alam’a göre ikinci dönemde ilişkilerin daha önemli hâle gelmesi ve kısmî uyuşmazlıkların ortaya çıkmasının en temel sebepleri arasında bölgesel sorunlardaki uyuşmazlıklar ve dış politika öncelikleri bulunuyor.

Alam, Soğuk Savaş döneminde hem Türkiye hem de Hindistan dış politikasının üç önemli süreçten geçtiğini belirtti. Buna göre, Türk dış politikasında 1945-60 dönemi Batı’ya bağımlılık olarak okunabilirken; 60’lardan 80’lere kadar ise –bağımlılığa rağmen– Batı ile ilişkilerde ortaya çıkan hoşnutsuzluğa paralel olarak Ankara, SSCB ve Üçüncü Dünya ile ilişkilerini iyileştirdi; son olarak, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle beraber Üçüncü Dünya’ya yönelen Türkiye, özellikle Asya ülkeleri ile ilişkilerini geliştirdi. Hindistan dış politikasına gelince, 1947-62 yılları arasında tarafsızlık politikası söz konusu iken, 1962’den Soğuk Savaş’ın sonuna kadarki dönemde SSCB etkisi önemliydi; 1990’lar ile birlikte Hindistan’da küreselleşme ve liberal politikalarla daha uyumlu bir dış politika uygulandı. Bu süreçler boyunca Türk-Hint ilişkilerinde çeşitli değişimlerin meydana geldiğini ifade eden Alam, özellikle Soğuk Savaş döneminde ilişkilerin en düşük seviyede olmasını Türkiye’nin Batı Bloğu’nda yer almasına ve Pakistan gibi ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmesine bağladı. Öte yandan bugüne kadar ilişkilerde belirleyici iki önemli konunun Keşmir ve Kıbrıs olduğunu vurgulayarak tarafların bu konulardaki tezlerini dile getirdi.

Keşmir sorununda Türk tarafının tavrını ikili ilişkilerin gerilmesindeki temel sebepler arasında sayan Alam, 1947 sonrasında Türkiye’nin Pakistan ile ilişkilerini geliştirip Batı’nın askerî ittifak sistemine katılmasına karşı Hindistan’ın dış politika söylemini değiştirdiğine dikkat çekti. Keşmir konusunda Hindistan tarafı bölgenin Hindistan’ın bir parçası olduğunu dile getirirken, Pakistan BM’nin ve Hindistan’ın önceki söylemlerine dayanarak Keşmir’de “kendi kaderini tayin hakkı (self-determinasyon)” için halk oylaması yapılmasında ısrarcı. Buna karşı Hindistan, halk oylamasının ancak Pakistan askerlerinin bölgeyi tamamen terk etmesinden sonra yapılabileceği görüşünde ve bu kapsamda 1972’de Pakistan ve Hindistan arasında imzalanan Shimla Uzlaşması’nı desteklemekte. Türkiye ise Keşmir konusunda çeşitli uluslararası organizasyonlarda Pakistan’ı destekleyegeldi. 1994’te Keşmir’deki insan hakları ihlallerini izlemek amacıyla İKÖ’nün Keşmir Temas Grubu’na üye yolladı. Son yıllarda Türkiye’nin ikili uzlaşma komisyonlarını desteklemesi ise, Ankara Keşmir sorununa daha farklı bir açıdan bakmaya başladı yorumlarına yol açtı.

Kıbrıs konusunda da Hindistan, Türkiye’nin karşısında bir tavır alarak Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin iddialarını destekledi. 1974’te Türkiye’nin adaya asker çıkarmasını eleştiren Hindistan, adadaki sorunun çözümünü egemen, bağımsız, birleşik ve toprak bütünlüğünü sağlamış bir devletin BM kararlarına uygun bir şekilde kurulmasında gördü. Hindistan’ın bu tavrı, Türkiye tarafından Keşmir sorununa karşı alınan politik bir tavır olarak algılandı.

1970’ler Türkiye-Hindistan ilişkilerinde ekonomik anlamda bazı gelişmelerin de yaşandığı yıllar oldu; ticaret başta olmak üzere sosyal, kültürel ve bilimsel alanda karşılıklı işbirliğini arttırmak amacıyla çeşitli anlaşmalar imzalandı. Bu süreç, Turgut Özal’ın başbakan olarak 1986’da Hindistan’ı ziyaretiyle en üst seviyeye ulaştı. Rajiv Gandhi’nin başbakanlığı döneminde (1984-89) bu defa Hindistan, dış politikasında Türkiye de dâhil olmak üzere birçok ülkeyle ilişkilerini normalleştirmeye başladı. 1990’lar ise bu ilişkilerin daha spesifik konuları içeren anlaşmalarla ilerlediği yıllar oldu. Alam, ilişki düzeyinin yükselmesinin temel sebepleri arasında her iki ülke ekonomisinin yükselişte olması, iki büyük sorunda gerilim yaratan hususların zamanla yumuşaması, hassas konuların farkında olarak karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi gibi faktörleri sıraladı.

Sonuç olarak Türkiye-Hindistan ilişkilerinin tarihsel kökenine rağmen modern dönemde ortaya çıkan gerilim alanlarının hem Anadolu’da hem de Hint alt-kıtasında yanlış anlaşılmasından dolayı ilişkilerde bir soğukluğun yaşandığı söylenebilir. Ancak yakın dönemde ilişkilerin üst seviyeye çıkması, ticaret hacminin ve karşılıklı resmî ziyaretlerin artması, gelecekte de iki ülkenin işbirliği alanlarının genişleyebileceği anlamına gelebilir. Ancak yakın dönemde ilişkilerin üst seviyeye çıkması, ticaret hacminin ve karşılıklı resmî ziyaretlerin artması, gelecekte de iki ülkenin işbirliği alanlarının genişleyebileceği anlamına gelebilir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir