Sadeliğin Derinliğinde Lütfi Ö. Akad Sineması

Paylaş:

19 Kasım 2011’de vefat eden Türk sinemasının kurucu yönetmenlerinden Lütfi Ö. Akad’la ilgili üç oturumlu bir panel düzenlendi.

Hayal Perdesi Sinema Dergisi’nin organize ettiği panel, Akad’ın “Anadolu Üçlemesi”nin son ayağı olan Diyet(1974) filminin gösterimiyle başladı. Film gösteriminden sonra panelin ilk oturumunda Okan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Bülent Vardar, Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü öğretim görevlisi Prof. Sami Şekeroğlu ve Film Arasıdergisinin yayın yönetmeni Suat Köçer yer aldı. İkinci oturumda Otobüs Yolcuları(1961) ve Karanlıkta Uyananlar(1964) gibi Türk sinemasının önemli filmlerine imza atan yönetmen Ertem Göreç ve başta Vesikalı Yarim(1968) olmak üzere Türk sinemasının pek çok klasiğinde pay sahibi olan senarist ve yönetmen Safa Önal, Akad’ı ve sinemasını anlattı. Üçüncü oturumda ise Akad’ın sinema serüveninde önemli bir yeri olan, Türk sinemasının unutulmaz oyuncularından Sezer Sezin’le birlikte Akad’ın pek çok filmde beraber çalıştığı Muzaffer Hiçdurmaz hazır bulundu.

I. Oturum

Değerlendirme: Ceyda Bilgin

Lütfi Ö. Akad filmlerinin tartışılıp neden önemli bir yeri olduğunu konuşmanın amaçlandığı ilk oturumda, Akad filmlerinden derlenmiş kısa bir video ile başlangıç yapıldı. Ardından panele katılamayan Sami Şekeroğlu’yla yapılan video röportaj gösterildi. Röportajda Şekeroğlu, Akad’ın kendisi gibi sinemasının da sade ve etkili olduğundan, heyecanlarına kapılacak bir adam olmadığından, kendini daima kontrol eden ve ciddi bir insan olduğundan söz etti. Ortaya çıktıkları dönemdeki Türkiye’nin durumuna değinen Şekeroğlu, 60-70 yılları arasında Türk sinemasına sahip çıkan kimsenin olmadığını, o zamanın aydınlarının sinemanın Batı’dan geleceğine inandığını bu yüzden şanssız bir dönem olduğunu belirtti. Akad sinemasını diğerlerinden ayıran özellikleri anlatırken, kendine özgü bir sinema dili ve ulusal bir karakteri olduğundan, halkı bilgilendirmek gibi bir derdinin olmadığından söz etti. Akad’ın “Yaraları bulup gösteririm, benim işim reçete yazmak değil” sözüne değinirken, tedavi kısmını da o işlerin ehillerine bıraktığını dile getirdi. Ayrıca onun sinemasında fırıl fırıl oynayan bir kameranın olmadığını, oyuncuların hareket ettiğini, kahramanlarının az ve öz konuştuklarını, senaryodan herhangi bir diyaloğun çıkarıldığında filminin eksik kaldığından bahsetti. Akad’la birlikte yerel sorunları bulup çağdaş düzeye çıkarıp yerel olanı koruyarak çözüm üretmeyi, yani “ulusal sinema” meydana getirmeyi amaçlandıklarına değinen Şekeroğlu, sinema eleştirmenlerinin bütün bunları “ırkçılık” olarak değerlendirdiklerinden söz etti. Sinema eğitimi verirken, öğrencilerle uyum sağladığını, bildiklerini öğretmekten ziyade problem sunup onlardan çözüm istediğini, onları konuşturup dinlediğini belirtti. Son olarak Akad’ın Türk sinemasındaki yerinin cenaze töreninde belli olduğunu söyleyen Şekeroğlu, onun sinemasının gücünü sadeliğinden aldığını belirtti ve “Ondan sonra onun kadar yalın sinema yapılmadı” diyerek sözlerine son verdi.

Ardından söz alan Bülent Vardar, sinemayı vareden insanların gelecek için sinemacı yetiştirmeyi de başardıklarına değinerek, Akad’ın rutine yönelik işleri sevmediğini ve film yapmaya karar verdiğinde ne yapması gerektiğini iyi bildiğini belirtti. Aynı zamanda Akad’ın, toplumun sadece kentten ibaret olmadığını fark ettiğini; köyden kente göç, kentleşme sorunları, işçilerin sorunları gibi problemlere değindiğini söyleyen Vardar, bu problemlere değinirken filmi “görsel dilden ve estetikten” yoksun bırakmadığını söyledi. Sinemada ne anlattığın kadar nasıl anlattığının da büyük öneme sahip olduğuna dikkat çeken Vardar, Akad’ın mekân, zaman olanaklarını, kamera gücünü ve sinema dilini ustalıkla kullandığını dile getirerek sözlerine son verdi.

Son olarak söz alan Suat Köçer, Akad’ın “Bizim bugüne kadar yaptıklarımız, ne yapmamamız gerektiğinin göstergesi” sözüne dikkat çekti. Akad’ın normal senaryo dışında, kendisinin bir çekim senaryosu yazdığını belirten Köçer, sürekli diyalogları eksilttiğini, neyi ne kadar yaptığını ve yapması gerektiğini çok iyi bildiğini ve bu sayede her şeyin onun için çok kolaylaştığını söyledi. Bir saati aşkın süren oturum, izleyicilerden gelen soruların cevaplanmasıyla son buldu.

II. Oturum

Değerlendirme: Aybala Hilâl Yüksel

Prof. Dr. Bülent Vardar’ın moderatörlüğünü üstlendiği oturumda Türk sinemasının kurucu yönetmeni Lütfi Akad’ın çalışma arkadaşları onun kişiliğinden, özel hayatından ve çalışma tarzından söz ettiler.

Kariyeri boyuncaOtobüs Yolcuları(1961) veKaranlıkta Uyananlar(1964) filmlerinin de içinde bulunduğu seksene yakın film yöneten ve yedi filmin de senaryosunu yazanErtem Göreç, olgunluk ve tevazu yüklü bir tavır ile kendisini yalnızca vaktiyle Akad’ın yanında kurgucu olarak çalışmış bir genç olarak tanıttı. Göreç’in anlattıkları, Akad’ın kurgucusunun işini oldukça kolaylaştıran bir yönetmen olduğunu gösteriyor. Kurgu masasında yapılan doğaçlama denebilecek değişiklikleri dahi öngörebilmesi, çekim aşamasını en ince ayrıntısına kadar planlayan bir yönetmen olduğuna işaret ediyor. Göreç’in tecrübesi aynı zamanda dönemin hızlı üretme zorunluluğunun getirdiği kısıtlamalara rağmen Akad’ın, mevcut imkânların ve yapının içinde yeni anlatım yolları keşfetmekten geri durmadığını da vurguluyor.

Yazdığı yüzlerce senaryo ile Yeşilçam’ın vazgeçilmez isimlerinden olan Safa Önal, Lütfi Akad ile vefatına dek süren yarım asırlık dostluklarından anekdotlar aktardı. Akad’ın tıpkı sineması gibi gösterişsiz bir hayat sürdüğünü; insanları iyi tanıdığını ve doğru iletişim kurmayı bildiğini söyledi. Bülent Vardar’ın da altını çizdiği gibi Türk sineması tarihinin şüphesiz en iyi aşk filmi olan Akad’ın Vesikalı Yarim(1968) filminin senaryosunu ne şartlarda yazdığına dair ilginç hatıralarını da konuklarla paylaştı. Aktardığı anılar, birbiriyle alakasız görünen unsurların ve tiplerin ancak yaratıcı bir kalemin ve usta bir yönetmenin elinde yoğrulduğunda kalıcı bir esere dönüştüğünü kanıtlar nitelikteydi.

Panele katılanların da haklı bir sitemle değindiği bir diğer nokta Lütfi Akad gibi önemli bir yönetmenin ölümünden oldukça kısa bir süre sonra organize edilen bu anma ve anlama etkinliğine gösterilen ilginin azlığı oldu. Safa Önal konuşmasında sinemamızın “kurucu” yönetmeninin gerek hayatı gerek filmleri ile bugünün insanlarına da söyleyecek sözleri, anlatacak hikâyeleri olduğunu sözlerine ekledi.

Kendilerini büyük bir medeniyetin mirasçısı olarak tanıtan, tarihine ve kültürüne sahip çıkan bu kıymetli sinema emekçilerine ve üretimlerine hak ettikleri saygının gösterilmemesinin bugün sinemamızın köksüz bir ağaç gibi yeşeremiyor oluşunun kaynağı olarak görmek yerinde olacaktır. Onların, bizim tarafımızdan başka bir dönemin başka bir dünya tasavvurunun temsilcisi olarak görülmeleri ise yalnızca iki kuşak öncesine ne kadar yabancılaşmış olduğumuzu acı bir şekilde resmediyor. Her şeye rağmen, Yeşilçam’ın bu iki çınarı tüm kırgınlıkları, nezaketleri ve kendinden emin tavırları ile Bilim ve Sanat Vakfı koridorlarında hoş bir rüzgâr estirdiler.

III. Oturum

Değerlendirme: Nihal Şen

“Sadeliğin Derinliğinde Lütfi Ö. Akad Sineması” panelinin üçüncü ve son oturumunda yönetmenin kimliği ve sineması üzerine konuşulmaya devam edildi. Bu oturum için davet edilen konuklar Sezer Sezin ve Muzaffer Hiçdurmaz oldu. Oturumun moderatörlüğünü ise Barış Saydam üstlendi.

Barış Saydam, Lütfi Ö. Akad’ın hatıralarından Sezer Sezinile ilgili bir bölümü okumasının ardından ilk sözü Sezin’e verdi. “Sinema benim kanım, kalbim” ifadesini kullanarak söze başlayan ünlü oyuncu önce kendi sinema serüvenini, daha sonra da yönetmenle nasıl tanıştıklarını anlattı. Birçok ismi sinemaya kazandırdığını ifade eden Sezin, Akad’ı büyük ısrarları sonucu yönetmenliğe ikna eden kişi olduğunu sözlerine ekledi. Yönetmenin sinema hayatı boyunca yanından ayrılmadığını, sık sık fikir alışverişinde bulunduklarını ve birbirlerinden çok şey öğrendiklerini dile getirdi. Konuşmasında, her fırsatta yönetmenin zekasına ve bilgi derinliğine olan hayranlığını söze döken Sezin; yönetmenin bu derinliğini hiçbir zaman teşhir etmediğinden, işlerini sakince ve gayet planlı bir şekilde yürüttüğünden bahsetti.

Oturumun bir diğer konuğu olan Muzaffer Hiçdurmazda hem kendi sinema tecrübelerini hem de Akad’ın sinemadaki başarılarını dinleyicilerle paylaştı. Akad için “o benim âdeta babamdı” diyen Hiçdurmaz’ın kendi sinema yaşamında, yönetmenin büyük katkıları olduğunu anlattı. Birlikte yaptıkları işlerden bahseden Hiçdurmaz, sözlerine Akad’ın sinemada neler başardığını anlatarak devam etti. Bu başarılardan en önemlisinin sinemaya deneysel davranışı getirmesi olduğunu ifade etti. Ayrıca Akad’ın, sinemanın isteklerine göre iş yaptığını fakat hiçbir zaman kendi üslubundan taviz vermediğini ve tekniği de üslubuna hizmet edecek şekilde kullandığını sözlerine ekledi. Akad’ın yönetmen tavrıyla ilgili konuşurken onun, etik değerlere sahip bir yönetmen olduğunu ve sosyal meselelere parmak basmasıyla öne çıktığını belirtti. Son olarak, sinemaya eskiden verilen emeklerin büyüklüğünü anlatarak sözlerini bitirdi.

Sohbet havasında gerçekleştirilen oturum, konukların yönetmenle ilgili anılarını paylaşmalarıyla zenginleşti. Dinleyicilerin sorularının cevaplanmasıyla oturuma son verildi, böylece panel de nihayete erdirilmiş oldu.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir