İstanbul’da Kadınların Yaptırdığı Çeşmeler
Üçüncü bir dünya savaşının olası sebepleri arasında sayılan su meselesinin geçmişte de en az bugünkü kadar toplumların gündemini meşgul ettiği bilinmektedir. Bugün kaynakların azalması sonucu boy gösteren bu sorun, geçtiğimiz yüzyıllarda daha ziyade suyun dağıtımı meselesi çerçevesinde gündeme gelmekteydi. Büyük medeniyetlerin büyük sular etrafında kurulan şehirlerde filizlendiği göz önünde bulundurulursa suyun dünyaya bahşettiği nimetin sırf biyolojik bir ihtiyaca cevap vermek olmadığı, kültürel bağlamda da gelişmenin temel parametrelerinden birisi olarak görüldüğü rahatlıkla söylenebilir. Konu İstanbul’a gelince su daha çok bu kültürel çağrışımlarla hatırlanır. Mesela sokakta sırtlarında su taşıyan sakalar eski İstanbul temsillerinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Sebiller ve çeşmelerse İstanbul resimlerinin en az camiler kadar merkezi unsurlarıdır.
Sanat Araştırmaları Merkezi’nin Kırkambar Sohbet programı konuğu Hatice Aynur, “İstanbul’da Kadınların Yaptırdığı Çeşmeler” başlıklı bir sunum yaparak suyun çeşmeler üzerinden izini sürdü ve İstanbul’da kadınlar tarafından inşa ettirilen çeşme ve sebiller üzerine yapılan bir envanter çalışmasını anlattı.
İstanbul’un su kaynaklarının kullanımı ve dağıtımı denilince ilk akla gelen Romalıların gelişmiş su mimarisi teknikleri olmaktadır. Romalıların içme suyu mimarisinin temel unsurları sayılan büyük sarnıç ve kemerler, bu mimarinin diğer unsurları olarak da suyolları, maksemler, kanallar, büyük su toplama havuzları, çeşmeler ve ayazmalar sunumun girişini oluşturdu. Bu aşamada bize ilginç gelebilecek tarihi bir bilgi aktarıldı. Aynur, Roma ve Bizans döneminden kalan önemli bir su dağıtım yerinin bugünkü İstanbul Üniversitesinin bahçesinde bulunduğunu; 16. yüzyıl seyyahlarının çeşmenin varlığından bahsettiğini ancak ne zaman yok olduğu hakkında bir bilgiye rastlanmadığını söyledi.
Osmanlı dönemine gelindiğinde dinî ve kültürel hayatın değişmesiyle birlikte su dağıtımında da farklı unsurlar devreye girmiştir. Su ihtiyacının karşılanması ihtiyacının ötesinde bu çeşit işlere vaat edilen sevap sebebiyle su dağıtımı bir vakıf müessesesi olarak ikame edilmiştir. Saray erkânı ve şehrin ileri gelenleri çeşme ve sebil yaptırmayı hem sevap hem de itibar vesilesi saydıklarından, çeşme ve sebil inşası gönüllülük esasına dayalı bir iş halini almıştır. Sunumun bu aşamasında Aynur, Osmanlı dönemine ait tespit edilen en eski kitabeli çeşmenin Hilmi Tanışık’ın kayıtlarına göre 1498 tarihli Davut Paşa Çeşmesi olduğunu söyledi. Beyoğlu bölgesinin en eski çeşmesi ise Hasköy’deki 1424 tarihli Hasköy Çeşmesi’dir. Bu çeşme Yasep adlı bir Musevi tarafından yaptırılmıştır. Anadolu yakasının en eski çeşmesi ise Kadıköy Camii yakınındaki 1506 tarihli Babüssaade Mehmet Ağa Çeşmesi’dir. İstanbul çeşme ve sebilleri ile ilgili en önemli iki kaynaktan biri olan Hilmi Tanışık’ın 1943-45 yılları arasında basılan İstanbul Çeşmeleriadlı kitabında sadece kitabesi olan ve yaptıranı belli 794; Affan Egemen’in 1993 yılında yayınlanan aynı adlı kitabında ise 1165 çeşme ve sebilin adı geçmektedir.
Hatice Aynur’un sunumunun da konusu olan “Osmanlı’da Kadınların Yaptırdığı Hayratlar 1: İstanbul Çeşmeleri ve Sebilleri” isimli çalışması yaklaşık yirmi yıl önce başlatılan bir envanter çalışmasıdır. Ulus-aşırı bir katılımcısı da var bu çalışmanın. Elde edilen verilerin dijital tabanda değerlendirilmesi Japonya’daki bir firmaca üstlenilmiş.
Bu çalışma çerçevesinde elde edilen verilere göre bugün mevcut olmayan fakat bir kadın tarafından yaptırıldığı bilinen ilk çeşme II. Bayezid’in (1481-1512) kızı Hatice Sultan’ın Edirnekapı’daki Çukurbostan’da cami ve mekteple birlikte inşa ettirdiği Küçükçeşme’dir. İlk sebil ise yapım yılı tam olarak bilinmeyen ancak XVI. yüzyılda yapıldığı bilinen Sakine Hatun Sebili’dir. Kadınların yaptırdıkları su yolları da bulunmaktadır: Mihrimah Sultan, Mihrişah Sultan, Mahpeyker Kösem Sultan su yolları. Bunlardan başka Mihrişah ve Adile sultanların yaptırdıkları bendler de var. Galata Mevlevihânesi’nin bahçesindeki şadırvanı ve Beylerbeyi’ndeki Mevlevi su kuyusunu Adile Sultan’ın yaptırdığı da bilinmektedir.
Hatice Aynur, bireysel teşebbüsü ile hayata geçirdiği bu uzun soluklu ve devam etmekte olan araştırmasına temel kaynak olarak Mir‘at-ı İstanbul, Hilmi Tanışık ve Affan Egemen’in İstanbul Çeşmeleri isimli eserleri ve dîvanların tevârih kısımlarını gösterdi.
Belediyelerce yapılan restorasyonların değerlendirilmesinin de yapıldığı sunum, bu tip bir araştırma yapmaya niyetli olanlara yol gösterebilecek ipuçları ve tavsiyeler de barındırmaktaydı.