Kutbuddîn eş-Şîrâzî ve Tefsiri
Klasik sonrası İslâm düşüncesinin önemli simalarından biri de 710/1311’de vefat eden Kutbuddîn Şîrâzî’dir. 2011 yılında vefatının 700. yılını idrak ettiğimiz Şîrâzî’nin Fethu’l-mennân fî tefsîri’l-Kur’ânadlı tefsiri üzerine Ankara Üniversitesi’nde hazırladığı doktora tezini 2011 yılında başarıyla savunan Resul Ertuğrul, Ocak ayında Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin konuğu oldu. Sunumunun giriş kısmında Şîrâzî’nin yaşadığı dönemin siyasî, ilmî ve kültürel ortamı hakkında bilgi veren Şîrâzî’nin hayat hikâyesini ana hatlarıyla dinleyicilere sunan Ertuğrul, mezhep ihtilaflarının yoğun olduğu bu dönemde Şîrâzî’nin Ehl-i Sünnet inancını güçlendirmek için çalıştığını ve halkın inanç ve ahlâk yapısındaki çözülmeyi önlemek için de ömrünün sonlarında halk için sözkonusu tefsiri kaleme aldığını belirtti.
Şîrâzî’nin, bu eserini çeşitli tefsirlerden derleyerek avam için yazdığına dair tefsirinin mukaddimesinde yer alan ifadelerini aktaran Ertuğrul, ömrünün sonlarına doğru, halka Kur’an, hadis ve İhyâu ulûmi’d-dînsohbetleri yaparken, kendinden sonrakilerin bu geleneğini devam ettirmesi, öğüt verenlere de azık olması için tefsirini yazmış olması ile tefsirinin içeriği arasında doğrusal bir ilişki bulunduğuna dikkat çekti. Tefsirinde özellikle öğüt verici hadislere geniş yer veren Şîrâzî, Gazzâlî’nin İhyâ’sından sıkça yararlanmakta ve öğüt verici malumat tefsirinde yoğun bir mahiyet arzetmektedir. Halkın anlayabilmesi için alıntı yaparken kelime ilavesi vb. şekilde kısmî değişiklikler yaparak ifadeleri kolaylaştırmış, halkın iyice özümsemesi için önemsediği konuların tekrarına yer vermiş ve bazen aynı malumatı birkaç defa tekrarlamıştır.
Ertuğrul’un tespitine göre Şîrâzî, o dönemde halkın ihtiyaç duyduğu, günümüzde de dindar halkın ilgisini çeken türden dinî kitapları kapsayacak şekilde konulara; hadis, fıkıh/ilmihal bilgisi, tarih, siyer, sahabenin hayatı, hac menâsiki, tasavvuf, dua, hikâye ve menkıbelere tefsirinde çeşitli başlıklarda yer vermektedir. Bu yönü ile tefsiri, bir tefsirden ziyade halkın başvuracağı dinî bir ansiklopediyi veya ilimler mecmuasını andırmaktadır.
Tefsirin her cildi yaklaşık yüz seksen varaktan oluşan, toplam kırk ciltlik bir hacimde olmasının sebepleri arasında rivayetlere ağırlık vermesi, bazı ayetler hakkında çokça görüş aktarması, tefsir dışı kaynaklardan geniş şekilde alıntılar yapması, fasl başlığı altında çeşitli konulara dalması, tekrarlara yer vermesi, fıkhî konulara geniş yer ayırması, hiçbir ayeti atlamadan ayetleri ayrıntılı olarak genellikle de parça parça, kelime kelime veya cümle halinde tefsir etmesi sayılabilir.
Şîrâzî’nin tefsirini, peygamber ve sahabeden gelen malumata ağırlık verilmesi nedeniyle öncelikli olarak rivayet; kendinden önceki dirayet tefsirlerinden önemli ölçüde istifade edilmesi ve görüşler arasında tercihte bulunulmasından dolayı ikinci olarak dirayet; tasavvufî yorumlara yer verilmesi ile de iş‘ârî yönü olan bir tefsir olarak değerlendiren Ertuğrul, yazılış amacı bakımından kendi dönemindeki toplumsal yapıyı dikkate aldığı ve toplumun ihtiyaçlarına cevap sunmaya çalıştığı için de ictimâî/sosyolojik tefsir ile benzerlik arzettiğini belirtti.
Ertuğrul’a göre, Şîrâzî’nin tefsiri gerek hacminin genişliği ve çok sayıda rivayeti barındırması, gerekse günümüzde kayıp veya elyazması halinde bulunan tefsirlerden alıntılar yapması sebebi ile başvurulması gereken önemli kaynaklar arasında yer almaktadır. Bunun yanında Şîrâzî’nin, görüşler arasında tercihte bulunması ve bunu başarı ile yapması, ayetler arası münasebete önem vermesi, soru-cevap yöntemi ile birçok meseleyi açıklığa kavuşturmaya çalışması ve çok sayıda kaynaktan yararlanarak bir ayet hakkında birçok yorumu birarada bulabilme imkânı vermesi farklı bakış açıları geliştirmeyi sağlayacağından dolayı bu eser önemli bir kaynak niteliğindedir.
Ertuğrul, Şîrâzî’nin tefsirinde eleştirilebilecek birkaç temel unsurun da bulunduğunu kaydetti: Hadislerin sıhhatine önem vermekle beraber özellikle öğüt vermek maksadı ile zayıf ve uydurma hadislere yer vermekte, halkı Kur’an’a yönlendirmek gayesi ile uydurulmuş olan fedâ’ilu’l-Kur’ânrivayetlerine ve İsrailiyata tefsirinde sıkça başvurmaktadır. Zamanının bilim dallarında uzman olan Şîrâzî’nin bilimsel birikimini tefsirine yeterince yansıtmaması yanında tefsir rivayetlerini bilimsel bilgilere tercih edebilmesi, temsilcisi sayıldığı İşrâkî düşünceye ise yok denecek kadar az yer vermesi ve bu düşünceyi savunmaması bu eserin ilginç yönlerindendir.